KÜLTÜR SANATTA NEDEN GERİDEYİZ?

Yusuf Alpaslan Özdemir

Yakın zamanda ‘Sivil Edebiyat’ adlı son kitabı hakkında uzun bir değerlendirme yazısı da kaleme aldığım edebiyat profesörü Alaattin Karaca, gerek gazete yazılarında, gerek son kitabında, gerekse sosyal medya paylaşımlarında kültürel iktidarı merkeze alan son derece kıymetli ve yol gösterici makaleler kaleme alıyor. 
Karar gazetesinde, 14 Ocak 2019 tarihli yazısında aynı konulara temas eden Karaca; özellikle muhafazakar çevrelerce düzenlenen kültür sanat faaliyetlerinin neden amacına ulaşamadığını, siyasal iktidarın neden kültürel iktidara dönüşemediğini merkeze alan güzel bir makale yazdı. ‘ Türk muhafazakarlığı ne kadar sivil?’ başlıklı makale, gerek okuyucuların, gerekse kültür sanat faaliyeti düzenleyenlerin önemli dersler çıkaracağı türden bir yazıydı. 
‘’ Yazılarımda genelde muhafazakârların kültür ve sanata ilişkin sorunlarına değindim, değiniyorum… Gözlemlediğim kadarıyla bu kesimi temsil eden siyasî iktidarlar, kültür ve sanatta yetersizler. Günümüzde bu kesimin desteğini alan ve temsilcisi konumunda bulunan AK Parti’nin zayıf olduğu en önemli alan da bu. Nitekim Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da geçen hafta “2018 Yılı Kültür ve Turizm Bakanlığı Özel Sanat Ödülleri” töreninde yaptığı konuşmada; “ geçtiğimiz 16 yılda kültür sanat alanında yeteri kadar mesafe kat’edememiş” olduklarının altını çizdi.’’ şeklinde bir giriş yapan Karaca; ‘’ Peki neden? Neden muhafazakârlar, siyaseten iktidarda olmalarına rağmen kültür ve sanatta yeterince başarılı olamıyor? Asıl tartışılması gereken soru bu iken, maalesef siyasî iktidara yakın duran kimi kalemler bunu sormuyor; bir özeleştiri yapmıyor, aksine başlarını kuma gömerek ve sadece devletin araçlarına sırtını vererek siyasî iktidarın konumunu pekiştirmeyi amaçlayan –kültürü tahkim eden değil-  ‘sembol’ler üretiyor ve daha tehlikelisi ‘tarih’ yazıyorlar. Yanlış bu! Salt devlet aygıtlarıyla, siyasî iktidar gücüyle kültür ve sanat inşa edilseydi, Tek Parti döneminin kültür politikaları başarılı olurdu. Ama olmadı! Çünkü sivil ayağı yoktu; halk tarafından ve tabiî bir akış içinde üretilmediği; daha önemlisi Türk kültürüne uymadığı için kabul görmedi. Çünkü sanat, siparişle ve emirle icra edilmez. Siyasi iktidar cenahındaki kimi kalemlerin “kültürel iktidar” tartışmalarında ıskaladıkları en önemli sorun bu! (…)O hâlde problem ne? Bence en büyük problemlerden biri muhafazakâr zümrenin sivil ayağının ve sivil bilincinin zayıflığı! Siyaseten iktidar olmak için gerekli çoğunluğa sahipler ama nitelikli bir kültür-sanat üretecek-tüketecek bilince, bilgiye, birikime ve ‘sivil zümre’ye yeterince sahip değiller… İşte bu sebeple devletin imkânlarını kullanarak yaptıkları çoğu etkinlik ve ürettikleri sanat eserleri iz bırakmıyor; dahası yıllardır söylenegelen “kopulan kültür’le bağ kuramıyorlar. İkincisi ve daha önemlisi, Türk muhafazakârlığı kendini devletle özdeşleştiriyor, devletin doğal sahibi ve koruyucusu olarak görüyor.’’ 
Art arda nokta atışları, iktidara teslim olunduğu takdirde, iktidardan beklentiye girilecek ve sanatın doğasındaki özgürlük ortadan kaybolacak ve ortaya korkak, sinik ve silik bir kültür sanat icrası kalacak. Peki, böyle bir durumun neticesinde ne olacak, Alaattin Karaca’dan okuyalım: ‘’(…) İyi de, bu onu kültürel, sanatsal, hatta bilimsel üretimde daima devletin çeşitli kuruluşlarından destek bekleyen, hatta bunu doğal bir hak olarak gören ‘memur’ pozisyonuna; tabir caizse ancak devletin/ siyasi iktidarların himayesinde, onların desteğiyle yaşamını sürdürebilen tâbi bir ‘beyin’e dönüştürüyor. Böyle bir ‘beyin’den entelektüel duruş, eleştiri, özgün fikir ve sanat eseri beklenemez!’’
Tanıdık geldi değil mi değerli okuyucularım, bu duruma pek çok kereler şahit oluyoruz. Bazı kurumlara doldurulmuş, bir şekilde o kuruma kapağı atmış, vizyonsuz ve bilinçsiz bazı kültür birimleri, siyasi muktedirlerin sağladıkları imkan ve katkılarla öylesine(!) konferanslar, etkinler düzenleyen bazı kurum, kuruluş ve dernekler; buralara çağrılan, isminin önünde yaldızlı unvanlı tektipler(!), önündeki kağıdı aynen okuyan, teoriden öte geçemeyen, kalplere dokunamayan, dinleyiciye bahis konusu mevzu üzerine ilgi uyandırmayan, kendi de dinleyenleri de derin uykulara yolcu eden bazı isimler.
Bütün bunların özeleştirisini yapıp adım atmadıkça hep kendimiz çalıp kendimiz oynayacağız...

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.