Kuraklık, bir bölgede nem miktarının geçici dengesizliğinden kaynaklanan su kıtlığı olarak tanımlanabilen, doğal bir iklim olayıdır ve herhangi bir zamanda ve yerde meydana gelebilir. Kuraklık genellikle yavaş gelişir ve sıklıkla uzun bir dönemi kapsar.
Kuraklığın dört farklı şekli vardır. Meteorolojik kuraklık olarak başlar, tarımsal, hidrolojik kuraklık olarak gelişir ve sosyo-ekonomik kuraklık olarak devam eder. Kuraklığın etkileri en fazla, suya talebin en çok olduğu zamanlar hissedilir, ama o zaman da herhangi bir önlem almak için artık çok geçtir.
Meteorolojik kuraklık belirli bir zaman periyoduna ait normallerden meydana gelen sapma olarak tanımlanır. Yağışlardaki azalma belirli bir zaman periyoduna ait normallerde meydana gelenden daha az ise ve azlık sürekli hale geldiğinde o zaman meteorolojik kuraklık var denilmektedir. Ancak yağışlardaki azalma anlamlı bir sapmayı ifade etmiyorsa kuraklık olarak nitelendirmek doğru olmaz.
Meteorolojik kuraklığı zamanla tarımsal, hidrolojik ve sosyo-ekonomik kuraklık takip etmektedir. Tarımsal kuraklık, bitkinin kök bölgesinde, büyüyüp gelişmesi için yeterli nem bulunmaması durumu-yani bitkilerin ihtiyacı olan yağışın istenilen zaman ve miktarda olmaması- olarak ifade edilirken, uzun süre devam eden yağış eksikliği neticesinde ortaya çıkan yüzey suyu ve yeraltı sularındaki azalma ve eksiklikler ise hidrolojik kuraklık olarak ifade edilir."
Bütün bu olumsuzluklar kamuoyunda sosyo-ekonomik kuraklık olarak kendini gösterir. Toplumda su stresi başlar, hayat tarzımız etkilenir, yaşam kalitesi düşer.
Deprem gibi kuraklık da, çeşitli büyüklüklerde oluşabilen bir doğal afettir. Nasıl ki suyun çoğu (sel) ölümcül ise suyun azı da (kuraklık) ölümcüldür. Her kuraklığı, küresel iklim değişikliğine bağlamak da doğru değildir. İnsanlık tarihi kuraklıklar ile doludur. Bugünkü küresel iklim değişimi problemi 1980'li yıllarda ortaya çıktığına göre, günümüzdeki kuraklık, arz ve talep ilişkisinde su sıkıntısıdır. Türkiye'de de kuraklık, normal ve bilinen atmosferik sistemler tarafından geçmişte hep oluşturulmuş ve gelecekte de (küresel iklim değişimi ile birlikte sayı ve şiddet bakımından) artarak daha fazla tehlikeler oluşturacaklardır*
Kuraklık maalesef Türkiye’de afet olarak sayılmamaktadır. Çünkü 1959 yılında çıkan 7269 sayılı Umumi Afetler Kanununa göre Türkiye’de kuraklık afet dahi sayılmamakta ve afet istatistiklerinde hiç yer almamaktadır. Halbuki depremle beraber Dünyada etkili olan 31 çeşit doğal afet arasında kuraklık ilk sırada sayılmaktadır (Bryant ,1993)
Ülkemizde yaşanan kuraklıktaki artışın birçok nedeni var.. Bazen bunların biri, çoğu kez de bunların birkaçı birden kuraklığa neden olur. Bunların başında su kıtlığına neden olan aşağıdaki gibi belli başlı 5 faktör vardır:
1. İklim şartları (Türkiye için yarı kurak iklim)
2. Kuraklık (Kuru dönemlerin görülme sıklığı ve şiddeti)
3. Çölleşme ve ormansızlaşma
4. Su stresi (Yüksek nüfus, yoğun sanayi nedeniyle aşırı su talebi, kaçak yer altı kuyularının kullanımı)
5. Çevre tahribatı. Su havzalarının amaç dışı kullanımı, kirlilik ve küresel iklim değişimi.
Bu nedenler alt alta geldiğinde susuzluğun nedeninin sadece kuraklık olmadığı gerçeği ortaya çıkmaktadır. Şu an da bunların 5’i de ülkemizin farklı yerlerinde farklı faklı ölçülerde etkili olmaktadır. Bu nedenle, kuraklığın tek bir nedeni ve çözümü yoktur. Problemi ve çözümü bir bütün olarak, tüm yönleri ile ele alınmak zorundadır.
Bu konuda ülkemizde her kurum kendine göre sorumluluklarını resmi olarak yerine getiriyor. Şöyle ki;
Orman ve Su İşleri Bakanlığı Su Yönetimi Genel Müdürlüğü havza bazlı “Kuraklık Eylem Planları”, Çölleşme ve Erozyonla Mücadele Genel Müdürlüğü “Çölleşmeyle Mücadele Ulusal Eylem Planı”,DSİ genel Müdürlüğü “Taşkın Koruma Eylem Planları”hazırlamakta,
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü “İklim Değişikliği Ulusal Eylem Planı (İDEP)”; Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı iller için “Tarımsal Kuraklık Eylem Planları (TAKEP)” hazırlamakta ve uygulamasını takip etmektedir.
Öte yandan, Ajans Press’in takibini yaptığı 1381 yerel gazete haberlerinde iş dünyasından, bireysel tüketimi kadar, medyanın bilinçlendirme yarışında en çok haberin yayımlandığı (12 bin haberden 1131 kuraklık haberiyle ile Konya birinci) Konya İlimiz ve çevresinde de etkisini her alanda gösteren ve göstermeye devam edecek olan şehrimizin geleceğinde hayati önem taşıyan Kuraklık afetiyle mücadele için seferberlik ruhu içinde harekete geçmek zorundayız artık.
Peki ne yapalım?
İlk iş kurumlar arasındaki dağınık yetki ve sorumluluğu tek elde toplayacak Valilik bünyesinde, “Kuraklıkla Mücadele ve Risk Yönetimi birimi” oluşturalım”. Bu birimin koordinatörlüğünde ilimizin mevcut su havzalarının potansiyelini ve bu havzaların küresel iklim değişikliğinden nasıl etkilenebileceğini tespit ettirmeye çalışalım. Şehrin mevcut ve gelecekteki su potansiyeline göre şehirleşme, sanayileşme ve tarım ürünü seçimindeki politikalarını gözden geçirelim. Yer altı ve yerüstü su kaynaklarını tespit edip her yıl Ekim ayında yürürlüğe konacak yıllık su bütçemizi çıkaralım.
Mevcut suyu korumak için öncelikle suyumuzu kimlerin kullandığını belirleyerek işe başlayalım. İlimizdeki su tüketimini, zayiat ve kaçakları ayrıntılı bir şekilde ortaya koyalım. Ondan sonra da uzmanlarla birlikte su tüketiminde önemli payı olan sektör temsilcilerini, ilgili vatandaş ve STK’ları toplar, kamu yararının gerektirdiği acil önlemleri saptamaya çalışılacağı en kısa süre içinde bir “KURAKLIK ÇALIŞTAYI” toplanmalıdır. Eminim ki bu çalıştay sonunda ilimizin bir “Kuraklıkla Mücadele Risk Yönetim Planı” ortaya çıkacaktır.
Bu suretle ilimizde kuraklığın ilerlemesi durumunda “halkın can suyu” nu garantilemek için sırasıyla suyu kesilmesi gereken sektör ve kullanımları belirleyip, su kayıplarını azaltacak ve su hasadını artıracak önlemleri hemen uygulamaya koyalım. Yarın çok geç olmadan. Kalın sağlıcakla.
*(Kuraklık kıranı risk yönetimi- Prof. Dr. Mikdat KADIOĞLU/JICA Türkiye Ofisi Yayınları No:2/Ankara-2008),