Uzun uzun zaman önce memleketin birinde hemen herkesin birbirini iyi tanıdığı, iyi geçindiği, huzurlu bir şehir varmış. Bu şehrin merkezine yakın bir mahallede yaşayan iki yaşlı kadın akraba olmamalarına rağmen, arkadaşlıklarıyla, dostluklarıyla örnek gösterilir, şehrin kadınları da onlara imrenirlermiş. Bu iki kadın yan yana iki evde otururlar, ne pişirseler birbirlerine ikram ederler, nereye gitseler beraber giderler, adeta kardeş gibi, bazılarına göre kardeşten de ileri olarak bilinirlermiş.
Her ikisinin de yaşı çoktan seksenlere dayanmış. Hatta komşu kadının biri birkaç yaş daha büyük diye de anlatılırmış. Genç kadınlar, kızlar, anacığım derlermiş siz böyle güzel bir dostluğu nasıl edindiniz hele bir anlatın diye onları dinlemeye can atarlarmış.
Mahallede herkes onlara danışır, ilk onların yanına gelir, mahalle delikanlıları onların bir dediklerini iki etmezler ne gelecek, ne gidecek alır gelirlermiş. Bu kadınların çocuklarının bazıları şehir dışında, bazıları da şehrin diğer mahallelerinde oturur, birbirlerine gider gelirlermiş.
Tam bunlar ölünceye kadar kavga dövüş etmeden, birbirlerinden incinmeden bu dünyadan göçer giderler diye konuşuluyormuş ki, iki kadın arasına adeta kara kedi girmiş.
Bir de duyulmuş ki, bu iki kadın artık hiç konuşmuyorlarmış. Duyanlar hadi canım demişler, bu olsa olsa tevatürdür. Onlar genç kızlıklarından bu yana hiç ayrılmadılar. Aynı mahalleye gelin geldiler. Rahmetli kocaları da iyi arkadaştılar. Bunlarda iki kız kardeş gibi hep bir aradaydılar. Kocaları öldükten sonra da, sen benim sırdaşımsın, kardeşimsin dediklerine bütün şehir şahit diye anlatılır olmuşlar.
Her iki kadına da saygısı ve hürmeti olan Vali Paşa , söylentiler üzerine çıkmış mahalleye gelmiş. Analarım demiş duydum ki küs imişsiniz. Beni bir evladınız kabul edin. Gelin barışın. Bu şehirde siz küs kalırsanız, küsler çoğalır, küslüğe özenti artar, barışın ki, var olan küsler de barışsın.
Kadınlar oğul demişler, seni severiz, oğlumuz gibisin, bu şehrin Vali Paşası kalkmış ayağımıza gelmiş, zahmet etmiş, senin hatırına barışır gözüksek de, bu barışma uzun sürmez. Sen gidersin tekrar başlar.
Vali Paşa o zaman demiş derdiniz ne deyin hele…
Bek sizin ikinizin de hatırını saydığı bir ana var. Onu çağırttım. Az sonra o gelecek. Ona anlatın derdinizi…Bitsin bu küslük analarım!
Bir müddet sonra şehrin en saygın, en itibar sahibi, herkesin saygıda kusur etmediği oldukça yaşlı ancak dinç bir kadın elinde dayandığı asasıyla çıkmış gelmiş.
Vali Paşam demiş, bu meraklı kalabalık iyi değil. Zaten bu kadınlar küsünce, önce bu mahallenin yarısı birinin yanında, öbür yarısı diğerinin yanında oldu. Taraf oldular yani. Yetmedi şehirdeki kadınlar da taraf olma yoluna gittiler.
Barıştırmaktan ziyade aralarında var olan her ne ise onu açmaya, kanatmaya, büyütmeye çalıştılar. Pire deve oldu, habbe de kubbe…
Ben bunların ikisini de önce şu mahalleden bir çıkarayım.
Vali Paşa benden ne istesin anam demiş. Kadında bana bir araba hazırlat Vali Paşam demiş. Üç -beş de muhafız ver. Her nereye gitsem beni rahatsız eden olmasın. Ben bunların ikisini bir şekilde barıştırırım diye düşünüyorum.
Yaşlı kadın, Vali Paşanın hazırlattığı arabaya bindirmiş kadınları. Yanlarında muhafızlarla birlikte, araba, çıkmış şehirden akşama kadar yol gitmişler.
Bu arada şehirde dedikodu da almış başını gitmiş. O yaşlı cadıyı biliriz diyormuş kadınlardan bazıları. Yeminle baktılar ki barışmıyorlar, ikisine de meydan dayağı çeker. Barışmaktan başka çareleri olmaz! Bazıları da, ilk ben küstüm diyen ana vardı ya demişler. Diğerinden birkaç yaş daha küçük olanı, yıllarca iyi gözüktüm her şeyi içime attım. Benim hakkımda ağıza alınmayacak şeyler söylemiş diye anlatmış demişler.
Bazıları da, yaşı büyük ana, ben yanlış anlaşıldım. O benim kardeşimdi. Dil bu sürçer, laf bu yanlış yere gider, aramızda onca yıllık hukuk var demiş diye anlatmaya bir başlamışlar.
Şehir bir anda dedikodu kazanına dönmüş gitmiş.
Vali Paşanın karısı dahi, Paşam demiş herkes yaşlı anayı suçluyor. Ancak şehrin kadınları fena bir şekilde taraf oldular. Analar iyilerdir, hoşlardır, ancak inatları meşhurdur. Barışmazlar diye iddiaya girenler dahi var diyormuş.
Küs kadınları arabayla şehirden çıkaran kadın, onları kuş uçmaz kervan geçmez bir yerde olan bir hana getirmiş. Böyle bir han var mıymış. Buraya gelen uğrayan olur muymuş, bilen de yokmuş, duyanda…Kadınlar uyurken, yaşlı kadın onları almış, hanın ücra bir odasına kapatmış. Kapıya da oldukça sağlam bir kilit koydurmuş. Muhafız başı anacığım demiş kapıya muhafız falan koysaydık. Bir şey istediklerinde getirselerdi. Yaşı büyük ana, anam sayılır. Beni o everdi. Yaşlı kadın. Bak oğul demiş, duygusallık sırası değil. Bu kadınları bende severim. Bunlar barışmadan buradan ayrılmayacağız. İçeride ihtiyaçlarını görecek ne isterlerse var. Onların olduğu bölüme özellikle kimse girmeyecek. Ne isterlerse cevap verilmeyecek. Dertleri neyse kendileri çözecek.
Kadınlar gözlerini açmışlar ki, kapıları kapalı ve kilitli bir bölümdeler. Üstelik hiç bilmedikleri bir yerdeler. Her ikisi de avazı çıktığı kadar bağırmış. Duyan olmamış.
İki üç gün hiç konuşmamışlar. Biri bir köşede, diğeri diğer bir köşede uyumuş. Kendi kendilerine konuşuyormuş gibi yapmışlar. Laf dokundurmuşlar. Birkaç gün daha geçmiş geçmesine amma can sıkıntısından patlamışlar.
Sonunda yaşlı kadınlardan genç olanı, seni demiş abla bildim. Sırdaş bildim. Deme dedim, anlatma dedim. Sen ne yaptın? Diğer yaşlı kadın. İyi de demiş. İki kişinin bildiği sır, sır değildir denmiş. Eğer usturuplu bir şekilde söylemeseydim Vali Paşanın anası olduğun ortaya çıkacaktı. Bırak öğrensin. Haramilerin öldürdü sandığı çocuğunun yaşadığını beraber öğrenmedik mi? Yüzündeki doğum lekesinden bilmedik mi? Ne vardı buna küsecek? Ne vardı bunu büyütecek? Bırak da Paşa öldü bildiği anasının yaşadığını öğrensin. Kadın sen demiş bunu birine daha anlattın değil mi? Evet demiş, kadın, bizi buraya getiren anaya anlattım. Ondan saklım gizlim olmaz. O zaten bir şekilde öğrenir. Bizi de belki sırf bu yüzden buraya getirdi. Kadın işte demiş, ben sana bir değil, iki kere bunun için küstüm. Birincisi Vali Paşanın karısına konuyu çıtlattığın için, ikincisi bizi buraya getiren kadına anlattığım için. Bu sır benimle mezara kadar gitsin istedim.
Birkaç yaş daha büyük kadın gel buraya demiş. Sarılmış kadına. Sen demiş. Rahmetli kocanın bana emanetisin. Senin kocan da, benim kardeşimdi. Analarımız ayrı olduğu için, başka şehirlerde büyüdük. Kardeş olduğumuzu hiç söylemedik. Sende yıllar sonra bugün duyuyorsun. Bizim seninle barışmak çok sebebimiz var, çok. Şuradan bir çıkalım. Vali Paşa senin oğlunsa, bende onun halasıyım.
Kadın dur, dur demiş, Vali Paşa da bu durumdan haberdar! Kadın elbette demiş. Halası olduğumu neden saklayacakmışım. Gelmişiz seksen yaşına. Bir ayağımız öbür tarafa uzanmış. Öte tarafa gitmeden konuşmayacağız da ne zaman konuşacağız. Sır tutmak hoştur, güzeldir amma, bazı sırlar vardır ki, saklanması yüktür. Söyledim attım yükü sırtımdan. Rahat ol. Ağlamak istiyorsan ağla, beraber ağlayalım. Ağlayalım amma küslük mü bir daha tövbeler tövbesi…
Kadınlar başlamışlar ağlaşmaya…Az sonra kapı açılmış. İçeriye onları o hana getiren kadın girmiş. Bacılar demiş gördüm ki barışmışsınız. Aranızdaki mesele her neyse çözmüşsünüz. Bakın kim geldi. İçeriye Vali Paşa ve karısı girmişler. Vali Paşa sarılmış anasına. Anam demiş hiç böyle bir sebepten küsülür mü? Küslük çıkarılır mı? Ya seninle hiç konuşmadan, görüşmeden bu dünyadan ayrılanlardan olsaydık? Allah razı olsun halamdan.
Anlatırlar ki; bu iki kadının küslüğü o şehre ders olmuş. Kadınlar her zaman bu iki kadının dostluğunu, arkadaşlığını, sevgisini ve vefasını örnek edinmişler. Taraf olduklarından utanmışlar. Ve bir karar almışlar. Demişler ki, bu şehirde kim küsse barıştıracağız. Barışmayanın da bu şehirde işi olmasın, çeksin gitsin demişler. Şehirde cümle küslükler, küskünlükler sona ermiş. Vali Paşa hem anasına, hem halasına hem de kardeşlerine kavuşmuş yıllar sonra…
Şehir şehire, han hana, ana anaya, hala halaya, dost dostta, sırdaş sırdaşa, arkadaş arkadaşa, ara bulan ara bulana, Vali Paşa Vali Paşaya benzer…
Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikayede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya, ne de alınganlık göstere…
Sürçü lisan eylediysek affola…
Bir daha ki sefere daha güzel bir hikaye anlatırız inşallah…