İslâmiyetin beş şartından biri olan zekat vermek, hicretin ikinci yarısında Ramazan ayında farz oldu. Zenginlerin fakirlere yıllık kutsal borcudur. Zekatın farzı birdir. Her müslümanın tam mülkü olan nisab miktarındaki zekat malının belli zamanda, belli miktarını, zekat niyeti ile ayırıp, emr edilen müslümanlara vermektir. Tam mülk, helal yoldan gelip, kullanması mümkün ve helal olan öz malı demektir. Vakıf malı, kimsenin mülkü değildir.
Resulullah efendimiz, “Zekâtı verilmeyen mallar, ejderha olup sahibinin boynuna sarılır” buyurup, şu mealdeki âyet-i kerimeyi okudu: “Hak teâlânın ihsan ettiği malın zekâtını vermeyenler, iyi ettiklerini, zengin kalacaklarını zannediyorlar. Hâlbuki kendilerine kötülük etmiş oluyorlar. O mallar Cehennemde azap aleti olacak, yılan şeklinde boyunlarına sarılıp baştan ayağa kadar onları sokacaktır.” [Âl-i İmran 180]. Zekât vermeyene, Allah lanet eder. Kıtlıklara maruz kalır, temiz malını kirletmiş olur, o mal telef olur. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: “Hastayı sadakayla, malı zekâtla koruyun!” [Deylemi].
Bu acı azaplardan kurtulmak için, malların zekâtını, tarla mahsullerinin, sebze ve meyvenin uşrunu vermek şarttır. Zekât kırkta bir, uşur onda bir verilir. Namaz kılmayan, oruç tutmayan bir Müslümanın da zekât vermesi gerekir. Zekât vermeyen zengin, binlerce fakirin hakkını gasbetmiş olduğu için ve Allahü teâlânın emrini yapmadığı için, bunun hiçbir hayratı, hasenatı kabul olmuyor.
Zâdül-mukvîn kitabında deniyor ki: “Önceki âlimler yazmış ki, beş şeyi yapmayan, beş şeyden mahrum olur:
1- Malının zekâtını vermeyen, malının hayrını görmez.
2- Uşrunu vermeyenin, tarlasında, kazancında bereket kalmaz.
3- Sadaka vermeyenin, vücudunda sıhhat kalmaz.
4- Dua etmeyen, arzusuna kavuşamaz.
5- Namaz vakti gelince, kılmak istemeyen, son nefeste kelime-i şehadet getiremez.”
Din Büyükleri buyuruyor ki: “Ey insan, dünyanın zevk ve safası peşinde, daha ne kadar koşacaksın? Bu kıymetli ömrü haramdan mal yığmakta, ne zamana kadar ziyan edeceksin? İslâmiyetin emir ve yasaklarına aldırış etmezsin! Azrâîl aleyhisselamın gelip canını zorla alacağı, ecel arslanı pençesini sana takacağı, can verme acılarının başına geleceği, şeytanın, imanını çalmak için kastedeceği, dostlarının, vah vah öldü, siz sağ olun, diye evladına taziye edecekleri vakti düşün! Ayrılık sesi gelip, bize yarayan bir şey yapmadın, hep beğenmediklerimizi işledin, biz de sana, senin bize yaptığın gibi yaparız, diyecekleri zamandan korkmuyor musun? Kabir ve ahiret suallerine ne cevap hazırladın? Kendine acı! Zira suale çekileceksin. Nitekim bir hadis-i şerifte, “Ey Âdemoğlu! Benim malım, benim malım dersin. O maldan senin olan, yiyerek yok ettiğin, giyerek eskittiğin ve Allah için vererek, sonsuz yaşattığındır” buyuruldu.
Ey mağrur zengin! Dünyanın çabuk geçip, gidici malı, parası, seni aldatmasın! Bunlar, senden önce, başkasının idi. Senden sonra da, başkasının olacak. Cehennemin şiddetli azabını düşün! Zekatını vermediğin o mal, uşrunu vermediğin o buğday, hakikatte zehirdir. Malın hakiki sahibi Allahü teâlâdır.