Laf bu harman olsa ne olmasa ne?

Erol Sunat

Rahmetli Orhan Veli, “Bedava” şiirinde şöyle diyordu;

“Bedava yaşıyoruz, bedava; / Hava bedava, bulut bedava; / Dere tepe bedava; / Yağmur çamur bedava; / Otomobillerin dışı, / Sinemaların kapısı, / Camekanlar bedava; / Peynir ekmek değil ama /Acı su bedava;”

Şimdi de laf bedava…

Bugün söyle, yarın unut…

Ben öyle demek istemedim de…

Laflarımı cımbızlamışlar de…

Yanlış taraflara çekmişler de…

Meydanlar öbek-öbek laf yığınlarıyla dolu. Harman mübarek…Savur savurabildiğin kadar…

Bir taşla birden fazla kuş vurulur da laf taşıyla vurulmaz mı?

Kim demiş lafın harmanı olmaz diye…

Eskiler…

Nerede o eskiler?

Laflarını bırakıp, geri dönülmez bir yola gittiler…

Geriye kim kaldı?

O lafların kıymetini bilmeyenler ve bilemeyecek olanlar, lafın harmanı neden olmasın, laf bizim, harman bizim diyenler…

Laf bu, harman olsa ne olmasa ne? Harman kalksa, yine bitmez bahane…

*****

Çocukluğumuzda, sinemalarda film öncesi çalınan gümbür-gümbür bir şarkı vardı.

“Unuttun beni zalim.”

“Bir sevda geldi başıma/ Felek su kattı aşıma/Uyku girmiyor gözüme / Unuttun beni zalim” diye…

Bizi unutan unutana…Ne kadar unutulduğunuzu şöyle bir düşünün…

Ardından da “Kimler unutmadı ki…” diye o içli şarkının mısraları gelsin aklınıza…

Sonra, hayatınızı zindana çeviren, cehenneme döndüren zalimleri de bir hatırlayın…

Zalimlerin arasında kaldığımızı anlayanımız var, anlamayanımız var, anlamak istemeyenimiz var…

Zalimin zulmü varsa sevenin Allah’ı var dedik, Allah’a, havale ettik zalimleri zulmedenleri bizi sever görünüp aslında hiç ama hiç sevmeyenleri…

Ahlar, feryatlar arşa yükseldi dalga, dalga…

Kimimiz konuşmak istemedi…

Kimimizin gözleri doldu gitti…

Kimimizi çağırdılar gelmedi…

Kimi konuşturma beni dedi…

Ya feleğe ne diyeceksiniz?

Aşımıza su katma noktasında, kimse Feleğin eline su dökemedi…

Felekle olan sıkıntımız bayağı bir eski… Yıldızımız ise bir türlü barışmadı…

Ne sevdiği belli, ne sevmediği…

*****

Eylül’ün son günleri. Önümüz Ekim.

Ne var zamlara?

Açıklamalara üç ay, ele geçme faslına dört ay, azami beş ay…

Netice de ne olur ne biter?

Bir dizi ihtimal…

Görecek günler var mı, var?

Ne dersiniz? Duracak mı zamlar?

Dert çeke çeke derman kalmadı insanlarda…

Nasıl mı geçecek aylar?

Kış var, doğalgaz var, sırasını bekliyor sürprizli açıklamalar?

Kendi yaptığına kendi gülen lakin, bizi güldürmeyen komiklikler yapıyor rakamlar.

Sanki, gülmekten yıkıldı kaldı ortalık… Güle güle öldük diyenler var…Gülenler olmuştur olmasına da, biz gülemedik…

İkinci altı ay ne olur enflasyon ne olur rakam?

Rivayetler muhtelif…Yüzde şu kadar filan, yüzde bu kadar falan…

Bir de seyyanen diye bir dedikodu dolaşıyor orta yerde…

Ağızlara bir parmak bal misali çalınan…Ne kadarı doğru ne kadarı yalan…

*****

Laf, harman olmuş…

Yetmemiş ferman olmuş…

Sözüm ona derman olmuş…

Felek yine bizi vurmuş…

Seni, beni, ötekini, berikini…

Dostu, kardeşi, hısım-akrabayı, konu-komşuyu…

Dokunması gerekene dokunmamış yine…

Lafın talazı…

Ateşin alazı…

Buradan nereye mi geleceğiz…

“Taşa geçer, kendime geçmez sözüm” faslına…

Hani o şarkının nakaratı, “Ben yalnızım, ben yalnızım, yalnızım” diyordu ya…

Bir garip yalnızlık bizimkisi…

Bakanı yok, çekeni yok, dinleyeni yok, kapısını çalanı, gönlünü alanı yok…

*****

Garibim namıma Kerem diyorlar demiş ya, Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış…

Kerem’e piyango vuracak değildi ya…

Omzuna talih kuşları konacak değildi ya…

Mor sümbüllü bağları olacak değildi ya…

Garibim Kerem eskiden sıtma olur, verem olur ölür giderdi…

Şimdi ya kalpten gidiyor ya tansiyondan ya kanserden…

Ha Kerem, ha yakası her gün yırtılan Deli Bekir…

Ne demiştin niçin caydın sözünden diye bir şarkımız vardı…

Bize söz verenler, o kadar çok sözlerinden caydılar ki, hadi biz caydık, sen cayma diyorlar hâlâ…

*****

Laf bu, harman olsa ne olmasa ne?

Biz kendimizi bildik bileli efkârlı bir milletin çocuklarıyız. Efkâr bastığında içimize kapanırız.

Bir liman ararız sığınacak. Gözlerimiz buğulanır, gözlerimiz dolar, kimimiz ağlayamaz, kimimiz hıçkırır kalır kimseler görmesin diye bir köşede…

Dolmuşuz…Yorulmuşuz…Kırılmışız…İncinmişiz… Dağılmışız…Savrulmuşuz oraya buraya…

Bizi anlamayanlardan, bizi dinlemeyenlerden, bizi görmeyenlerden, bizi duymayanlardan yana dertliyiz, davacıyız…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.