Alâeddin Tepesi’ndeki lâlezarı görmek ve resimlerini çekmek için geçtiğimiz hafta cumartesi günü eşimle birlikte gittik.
Konya’ya ziyarete gelen diğer şehirlerimizden de epey ziyaretçi vardı.
Lâlelerin tepeye dizayn ediliş şeklindeki hatalar sebebiyle insanlar lâlelerin arasına girerek o güzelim renk cümbüşüyle birlikte fotoğraf çekinmeleri kadar doğal bir şey elbette olamaz.
Ne var ki oradaki belediye görevlilerinin, laleler arasına girenlere nezaket kurallarını aşan bir ses tonuyla bağırmalarını yadırgadığımı ifade etmeliyim. Bağırmak ve insanları incitmek, kalplerini kırmak ve üstelik de “belediye başkanı”nı öne sürerek “oralara girilmesini başkanımız yasakladı” şeklinde belediye başkanını siper etmek yerine; Selçuklu Belediyesi’nin Kelebekler Vadisi’nde yaptığı gibi daha güzel bir tasarım şekli uygulanarak insanların çiçekleri ezmeden aralara girip resim çekmelerine ve çekinmelerine imkân sağlanmış olsaydı, daha güzel, daha hoş ve yerinde olurdu.
Bir dahaki sefere, Alâeddin Tepesi’ne lâle soğanlarının, estetik geometrik şekiller ve rumî desenler kullanılarak insanların lalelerin aralarına girip rahat bir şekilde fotoğraf çekmeleri ve çekinmelerine zemin hazırlanmış vaziyette ekilmelerini hassaten büyükşehir belediyesi park ve bahçeler müdürlüğü yetkililerinden istirham ediyorum. Bir de lâle soğanlarını vakitsiz ekmek suretiyle çiçek israfına son vermelerini…
***
Alaaddin Tepesi, tarihi bir tepe.
Türkiye Selçuklu Devleti bu tepe üzerinde bulunan Selçuklu Köşkü’nden yönetildi. Konya en muhteşem ve refah dönemini 1220’da tahta çıkan ve 1237’de genç yaşta vefat eden (zehirlenerek şehit edilen) 1. Alâeddin Keykûbâd’la yaşadı.
II. Kılıçaslan tarafından yaptırıldığı için “Kılıçaslan Sarayı” olarak da bilinen bu Selçuklu Köşkü’nde kalan Selçuklu Sultanları tarafından idare edilen Selçuklu Devleti’nin Uluğ Sultanı Alâeddin Keykubat, “Cihan bizim kudretimizi bilir, lâkin dünya bir karar üzere kalmaz ve hadiselerin ne getireceği önceden kestirilemez. Konya gibi büyük, güzel ve zengin bir şehiri surdan mahrum bırakmak akıl kârı değildir” diyerek hızlı bir şekilde surlar, burçlar ve kapılar inşa edilmiştir.
Konya, önemli bir kültür ve sanat merkezi olarak en muhteşem devrini bu zamanda yaşamıştır. Horasan’dan gelen Mevlâna Celâleddin’in ailesi, Sultan Alâeddin’in daveti üzerine Lârende’den kalkıp 3 Mayıs tarihinde Konya’ya gelmişti. Konya’ya akın eden ünlü âlim, sanatkâr ve bilginler arasında Ahlat’ta Harizmşah’ın yanında bulunan Müneccime Bibi, Türkistan’dan büyük şâir Kân’, Fahih Ahmed, İzzeddin Ateşbâz, Sadreddin Konevî gibi âlim ve fakihlerin yanı sıra; Şamlı Muhammed bin Avlan ve Hocendli Yusuf bin Abdulgaffar gibi mimarlar da bu devirde Konya’da bulunuyorlardı. Bilindiği üzere ilk kütüphane, Selçuklular zamanında Emir Şemseddin Altun-Aba tarafından yaptırılan İplikçi Medresesi’nde açılmıştı. Türkiye Selçukluları ve Alâeddin döneminde Sultân adına basılan sikkeler, dünya piyasalarında “Sikke-i Alâî” veya “Sikke-i Keykubâdî” adıyla tanımlanmakta idi.
***
Selçuklu Sultanları, yaptırdıkları saray ve köşklerin yanına (Allah’a büyüklenmemek adına) muhakkak birde muhteşem bir cami veya mescid yaptırdıkları bilinmektedir. Alâeddin Camisi de bunlar arasında hemen Kılıçaslan Sarayı’nın yanı başındadır. Selçuklu Köşkü ise, Selçuklulardan sonra Karamanoğulları tarafından da kullanılmış, XVII. yüzyıla kadar da Osmanlı Beylerbeylerinin ikametgâhı olmuştur. Ardından terk edilen köşkün taşlarının alınmaması için 1672 yılında bir ferman çıkarılmıştır. Gezgin Texier XIX.yüzyılın başlarında köşkün harap halde olduğunu belirtmiştir. 1905-1908 yıllarında yapılan bütün karşı koymalara rağmen Konya Valisi Cevat Bey’in emri ile yıkılmıştır. Köşkten geriye kalan ise şemsiyenin altında (oda tarihe karıştı)kalan kalıntıdır.
Konya’nın fethinin âlameti olan ve bir yerde Selçuklular’ın “Kızılelma”sı sayılan Alâadin Tepesi’ndeki Eflatun Kilisesi ise, Kutalmışoğlu Süleyman Şâh tarafından Konya fethedilince en yüksek tepedeki kilise, mescid olarak yeniden düzenlenmiş idi. Eflatun Kilisesi’nin adı da Selçuk’i Mescidi olmuştu. Konyalı, Sadreddin Konevî’nin bu mescidde Cuma namazlarını kıldırdığını ifade etmektedir. Ne yazık ki, Osmanlı döneminde saat kulesi yapılan bu yapı da dinamitlere teslim olarak yerle yeksan olmuştur.
Tarihî Alaaddin Tepesi’nde, Selçuklular’dan günümüze tarihî eser, yapı ve mabet olarak sadece Alâeddin Camisi ayakta kalmıştır.
Onarımda olan bu camiye büyük bir ihtimam göstererek gözbebeğimiz gibi korumalıyız.
Az bilinen bir Selçuklu Köşkü daha vardır ki, o da Kayseri’deki Kızıkköşk’tür.
AZİZİM DİYOR Kİ…
17 sene tahta kalan Alâeddin Keykubat, dindar, cesur, zeki ve akıllı olarak bilinen bir Selçuklu sultanı idi. Tarihçiler, Konya’nın en refah seviyesine onun döneminde ulaşıp yaşadığını söylüyor.
Mevlâna Celâleddin ve ailesini de hürmetle karşılıyoruz.