TARİHE YOLCULUK (131)
- “Ufacık kerpiçten yapılma binaların civarında arada sırada birileriyle karşılaşıyoruz. Bağdat demiryolu inşa edilirken, ilk plana göre hat Karapınar’dan geçecekmiş, ama bu proje yöre halkı arasında huzursuzluk yaratmış ve reddedilmiş.”
Ereğli’den Konya’ya dönerken Karapınar İlçesine de uğradık. Çünkü Karapınar, eski adıyla Sultaniye, Meke Gölü ve Acı Göl’üyle güzel bir ilçemiz. Karapınar’ı anlatmaya, Batılı gezginlerin gözüyle bakarak başlamakta fayda var. Macar araştırmacı Bela Hovarth, 1913 senesinde yapmış olduğu Anadolu Seyahatinde, Yağlıbayat Köyü’ne uğradıktan sonra Karapınar’la ilgili izlenimlerini de aktarıyor. Karapınar’ın 104 yıl önceki durumunu yansıttığı için okuyanlara çok ilginç gelebilir:
“Saat 7’de atlarımızın terkisinde Karapınar istikametinde ilerliyoruz. Yolda deve sürüleriyle, uzun uzun dizilmiş develerden oluşan, tahıl taşıyan, yorgun adımlarla ilerleyen deve kervanlarıyla karşılaşıyoruz.
Saat 8 sularında terk edilmiş Delik Bastıran yaylasının yıkıntı haline gelen evlerini, 9.30 sularında da Börcük Yaylası’nı geride bırakıyoruz. Dün gece kaldığımız yayladan Karapınar’a gitmek için güneydoğuya doğru ilerlemek gerekiyordu. Ama biz bu saate kadar doğrudan güneye yöneldik. Fakat Konya – Karapınar yoluna çıkabilmek için bu noktaya kadar gelmemiz gerekiyordu. Çünkü, arada dağ ve tepe olmamasına rağmen, yayladan Karapınar’a giden doğrudan bir yol bulunmuyor. Yarım saat kadar Üzecik Dağı’nın alçak tepecikleri arasında dolanarak ilerliyoruz. Saat 9’a doğru uzaktan Karapınar’ın narin minareleri beliriyor. Karacadağ’ın kara silüeti bu görüntünün arkasında hoş bir fon oluşturuyor. Yakın planda birbirinden keskin çizgilerle ayrılan lav kökenli kayalıklarla göz kamaştırıcı beyaz topraklar iç içe. Bu bölgenin merkezi, yani kasaba olan Karapınar’ın daha uzaktan görüntüsü hiç de iç açıcı değil. Son derece ıssız ve kasabanın çevresinde yeşil dikili alanlar da görünmüyor. Kasabaya girdiğimizde de durumun fazla değişmediğini görüyoruz: Ufacık kerpiçten yapılma binaların civarında arada sırada birileriyle karşılaşıyoruz. Kasaba sakinlerinin yaylaya taşındıkları anlaşılıyor. Ama kasabanın yaz sakinliğinin ötesinde de gerilediği biliniyor, çünkü tren hattı ticareti buradan Karaman’a aktarmış. Aslında Bağdat demiryolu inşa edilirken, ilk plana göre hat Karapınar’dan geçecekmiş, ama bu proje yöre halkı arasında huzursuzluk yaratmış ve reddedilmiş. Şimdi artık çok geç. (bu konuda çeşitli rivayetler sonucu tren hattının şimdiki güzergâhtan geçtiği bir hakikattir.) Yapabilecekleri tek şey, demiryolunun yakınlarına göçmek. Bu nedenle de kasabanın nüfusu sürekli azalıyor. Oysa bir zamanlar bu kasaba son derece önemli bir yerleşme merkeziymiş.
Mohaç savaşının galibi Sultan Süleyman’ın babası Yavuz Sultan Selim (1512-1520) burada camiler, hamamlar ve kervansaraylar inşa ettirmiş. (külliye yeri tespit ettirilip yerleşim yerinin temeli atılmış ama külliye inşaatı 2.Selim zamanında 1560’da başlayıp 1569’da bitirilmiştir.) Bu binaların hepsi artık acınacak halde. Hamam yarı harabe haline gelmiş, mermer salonların mermerleri sökülüp çalınmış, kapılarına duvar örülmüş. Büyük kubbeli binanın içini artık sadece deliklerden görebiliyorsunuz. Camiler ve su kubbelerinin durumu fena sayılmaz. Ama bizim de yerleştiğimiz han son derece yıpranmış durumda.
Kadınlar ve erkekler arasında bizde normal sayılan ilişkileri Türk toplumunda göremiyorsunuz, çünkü kadınlar ve erkekler ortak meclislerde bir araya gelemiyorlar. Bu çok yakın zamanlara kadar kabul edilmeyen bir hayat tarzıydı. İslam’a göre erkekler dört kadınla evlenme hakkına sahip olsalar da, genellikle tek eşliler. Bugün (1929) artık yasalara göre tek eşlilik zorunlu ve İsviçre medeni hukuku uygulanıyor. Kızlar oldukça genç yaşlarda daha on altısına basmadan evlendiriliyorlar. Evlendirme işi genellikle şöyle oluyor: Evlenme çağında oğlu olan bir ailenin çevresindekiler genç için uygun olduğunu düşündükleri kızı öneriyorlar. Oğlanın annesi kızı görmeye gidiyor ve eğer kız annesinin hoşuna giderse gençler evlendiriliyorlar. Evlilik bu toplumda daha önce de resmi makamlar tarafından onaylanan bir işlem idi. Evlenmek isteyen taraflar Kadı’nın önünde ellerini Kur’an’a el barsak yemin etmekteydiler.
……
Hava biraz serinlediğinde kasabayı dolaşmaya çıkıyoruz. Batı tarafını, daha inşaat zamanında yarım bırakılan toprak duvarlar kuşatıyor. Kasabanın ortasındaki tepenin zirvesinde, bir zamanlar burada kalın duvarların, taştan oyma yapı kemerlerinin ve iki burcun olduğuna işaret eden kalıntılar bu kalenin ortaya çıkışının Haçlı seferlerine kadar uzandığını gösteriyor. Kim bilir belki de bu duvarlar Frank Haçlılarının yok oluşuna tanık oldular ve Kudüs Kralı Baldui’nin kısa egemenliğini de yaşadılar. (Kale kalıntıları zannedilen bu yapı külliyenin yapılmasından sonra
yapılan iki adet yel değirmenine ait kalıntılardır.)”
PAZARTESİ: İngiliz seyyah Wıllıam Ramsay’ın gözüyle Karapınar.