Bu şehrin ufku olan insanlara ihtiyacı var. Ufuk zenginliği Allah vergisi bir şey. Sonradan kazanılmıyor. Ufku olanların dostu az, hasmı çok. Ufuk sahibi insanların peşine takılan şehirlere yetişilemiyor. Onlar peşi sıra gidilecek bir avuç insan. Şehirlerin gelişmesi de, kurtuluşu da, zorlukların içinden sıyrılıp çıkması da, onların kılavuzluğuna, yol göstericiliğine bağlı.
Ancak, onların yanında durmama, onları desteklememe, onların işlerini kolaylaştırmama, hatta yollarına taş koyma gibi özelliği olanları destekleme gibi huylarımız ve tercihlerimiz var.
Madem ki mesele ufuk meselesi, öldük, bittik, tükendik denileceğine, düşün ufuk sahibi olanların peşine…
Bu şehre elini uzatan…Ayağa kaldıran…Koşar adımla yürüten…Sonrasında koşturan….Uçuran, zirvelerle buluşturan insanlar yok mu?
Peşi sıra yürüdünüz de, pişman mı oldunuz?
Hatırlarsanız bir zamanlar “Birlikte Konya’yız” diye bir slogan vardı.
Çok tutmuştu! Sonra ne mi oldu?
Kim birlikte olmak için ayağa kalktıysa, elini uzattıysa, haydi dediyse, neden olmasın diye heveslendiyse olmadı. Arkası gelmedi. Getirilemedi.
Evli evine, köylü köyüne, yolcu yoluna gibi bir manzara ortaya çıktı.
Geriye yıllar önce bir araya gelinen, elleri coşkuyla havada, neşeli insanların poz verdiği kareler kaldı.
O yıllarda; Konya stadyumunu 40 bin kişiyle dolduran, Konyaspor’un başarısı için en samimi ve içten duygularla bir araya gelen vefakar ve cefakar taraftar, birlikte Konya işte böyle olunur demiş ve herkese göstermişti.
Hatırlarsanız, Konyaspor ligi üçüncü sırada bitirmiş ve Türkiye Kupasını da kazanmıştı o yıl!
Hayalden hakikate varmanın, bir ve beraber olmanın zirvesine ulaşmıştı o göz kamaştırıcı vefa dolu birliktelik.
*****
Konya ufku olan insanlarla yola çıktığında, onlara inandığında, güvendiğinde ne mi oluyor?
Şehir marka oluyor!
Şehirde Torku gibi, Pakpen gibi, Zade gibi markalar göz kamaştırıyor!
Şehrin yıldızı parlıyor!
İlgi ve alakayı üzerine çekiyor.
Zaten kendinde var olan cazibe merkezi olma özelliği katlanarak büyüyor!
Lakin ufku olan insanların bir adım daha ileriye gitmemesi için hasetlik yapanlar, kinlenenler, kıskançlık krizlerine girenler köstek olmaya devam!
Şehrin yapması gereken, hasetleri, fesatları, kıskançları ve benzerlerini yoldan çekmek! Yada dur artık demek! Gittiği kapılardan eli boş dönmesini sağlamak!
Ancak, şehrin en büyük handikabı bunu yapamamak, hatta bu işe fazla müdahil olmamak, şehirden taraf olanı, şehrin hayrına bir şeyler yapmaya çalışanı, yani Ufku olanları, bu oyunbozanlarla bir başına bırakarak, olan-biteni seyretmek!
Böyle olunca da, tam bir “ölen ölür, kalan sağlar bizimdir” hikayesi sahneleniyor!
Ufku olanlara, ufuk sahiplerine yeteri derecede sahip çıkılabilmiş olsa, her şey çok daha başka olabilirdi diyor ve dediğinizle kalıyorsunuz!
*****
Herkes, her şeyi bildiği halde, gördüğü halde, görmedim, bilmiyorum, haberim yok, duymadım gibi üfürükten teyyare mazeret ve gerekçelerin arkasında sığınıp ah ile vah ile zaman harcamaya devam!
İnsanların paçalarından çekmeye, al aşağı etmeye, onları durdurmaya, Ankara yollarını her dönemde aşındırmaya olan merakımız ise anlatılacak gibi değil!
Başkentlerde var olan, ayak oyunları, entrikalar, dedikodular, gözden düşürme hamleleri, fitne ateşlerini körüklemeler, yakıştırmalar, söylentiler, tevatürler, rivayetler, dedikodular ve rengarenk laf balonları başınızı nereye çevirseniz görebileceğiniz ve duyabileceğiniz yerdeler!
Ufku olan insanlar başarılı olmasın diye dua edenler, iki lafından biri beddua olanlar dünde vardı, bugünde var!
“Ya yol aç!” diye başlayan meşhur bir cümle vardı ya hani… Neredeyse tamamı değişti. Sadece “Yol aç” kısmı kaldı!
Kendilerine yaramayacaksa, açık yolları da kapatanlar çok.
Yol bulmuyorlar! Yoldan çekilmiyorlar! Yolda olanın, yola çıkanın ise hali harap!
Ufku olan insanlar yol kapanırsa, yolun üzerinden uçup geçiyorlar geçmesine de…
Uçanı da, vuralım da uçamasın diye, ok yağmuruna tutuyorlar!
Anlayacağınız, yara bere almadan kurtulan yok!
*****
Adamın yol açmaya niyeti yok, amma velakin peşimden gelenler olsun diyor?
Peşinden gelsin insanlar da nereye?
Lak lak yapmaya mı?
Şehir koşmaya hazır! Koşmaya hasret! Bir koşmaya başlasa tutan, yakalayan olmayacak!
Senin niyetin yok! Koşmak gibi bir derdin yok! Koşmaya, coşmaya, heyecan içinde bir şeyler yapmaya kim niyetlense, ya hevesini kırılıyor, ya engelleniyor, yada kapılardan içerine alınmıyor!
Çünkü; ufuk apayrı bir olay…
Rahmetli Ahmet Hilmi Nalçacı’da var olan…
Rahmetli Vali Kemal Katıtaş’ta var olan…
Ufku olan insanlar renk kattılar, renk katıyorlar bu şehre…
Şehir kendini ileriye götürecek, kördüğümleri çözecek, şehirden yüz çevirmeyecek, şehri kendi dahil her şeyden çok daha fazla sevecek olanlara meftundur.
O insanları bulduğu an, peşlerine takılır, peşi sıra gider, elinden tutar, ne unutur, ne unutturur, onlara engel olanları, engel çıkaranları ise defterden siler atar!
*****
Bu şehir; yolunu açan, ufkunu açan, şehri hayallerine kavuşturan insanların yanında durduğu sürece, onlara sahip olduğu sürece yol alan, yol kat eden bir şehir.
Çünkü, ufuk denen erdem, lafa değil icraata bakar!
Ne söylendiğine değil, ortaya gözle görülür, elle tutulur ne konmuş ona bakar!
Madem ki mesele, ufuk meselesidir!
Lafla karın doyurmak mı, yoksa aç insanın eline bir ekmek vermek mi daha inandırıcıdır!
Ufuk sahipleriyle, ufuksuzlar arasındaki en büyük fark budur!