Televizyonlarda tartışma programları izliyoruz…
Tüylerimiz ürperiyor
Kanlarımız donuyor
Terörü haklı çıkartmalar
Konfederasyon talepleri,
Silahı değil silahlı mücadeleyi öne süren laf edebiyatları,
Adalara sevgi gösterenler,
Dağa selam çakanlar,
Gettolaşmayı savunanlar,
Devleti barbar gösterenler,
Lozan’ın kazanımlarını hiçe sayanlar,
Yeni Sevr’i dayatanlar…
Bu nedir?
Nasıl bir anlayış?
Nasıl bir bakıştır?
Tarihi hiçe sayıp, yok sayamazsınız. Yaşadığınız yerin şartlarını, zorluklarını, havasını, suyunu, sosyolojik koşullarını bilmek zorundasınız…
“Bilmiyoruz, görmüyoruz, tanımıyoruz…”
Hamasi nutuklarla bir yere varılmayacağını çok acı tecrübelerle öğrenmiş olmamız lazım.
Mağdur edebiyatı yaparak terörü haklı çıkartamazsınız.
Şehit gelmiyor diye şehitleri yok sayamazsınız.
Sınırları koyacak T.C. Devleti’ne güveneceksiniz.
Hamasi nutukları devlet atmayacak, siz de atmayacaksınız.
Ulu önder;
M. Kemal Atatürk’ün, “Misak-ı Milli sınırları içerisinde yaşayan herkes Türk’tür. O devletin ismi Türkiye Cumhuriyeti’dir” tanımını içinize sindireceksiniz.
Bu tanım içerisindeki Türk Milliyetçiliği kavramında asla ve asla ırki bir yaklaşımın olmadığını da herkes bilmek zorundadır.
Kimse kafatası avcılığı yapmıyor. Bu ülkede yaşayan her kültürün bir zenginlik olduğunu düşünüyoruz. Beraber yaşamaktan büyük zevk aldığımızı hemen her yerde söylüyoruz. Paranoyak krizlerimizin de olmadığını anlayın artık!...
Ancak,
“Bu ülkede doğdum,
Bu topraklarda hayat buldum,
Bu vatana hizmet ediyorum.
Hiçbir ön şartım ve isteğim olmadan,
Hiçbir mağduriyetim olmadan,
Mazuriyetimi ortaya çıkarmıyorum…”
Ben “ülkemi seviyorum” diyeceğiz.
İlk meclisin kuruluşunu, son meclisin oluşumunu, biliyoruz, görüyoruz ve okuyoruz. Bu oluşumları hiçbir şekilde yadırgamıyoruz. Ülkenin tüm renklerini mecliste görmekten de büyük bir keyif alıyoruz.
Yapılacak iş;
- Güven ortamının sağlanması
- Herkesin birbirine saygı göstermesi
- Ve konuşması
- Yeni sınırlar çizilmemesi
YENİ SINIR, YENİ SİNİRDİR…