Herhalde bir şehir kısa yoldan ancak bu kadar nefis ifade edilir. Geçen hafta asistanımla beraber Malatya’daydık. Şehri ilk 35, en yakın da 15 sene evvel yakından görmüştüm. Havaalanından çıktıktan sonra ilk rahmetli Turgut Özal’ın doğduğu köyün (yeni adı Özal Köyü) içinden geçiliyor. Buradan geçerken o güzel insanı rahmetle anmamak mümkün mü? Devamında eskiden derin ve korkutucu olan Beyderesi geçidi 30 dakika yerine artık köprüyle 30 saniyede geçiliyor.
Beydağının eteğinden Karakaya Baraj Gölüne kadar uzanan insanı gibi temiz ve alımlı havasıyla gelişmiş, zenginleşmiş bir şehir. Üniversite, iş ve sosyal çevremden de bildiğim akıllı, sıcak ve tüccar kafalı insanı hele de çevreci trembusları beni çok etkileyici.
Malatya ve Malatyalılar hakkında ne desek az. 35 sene evvel sabah namazını Yeni Cami’de eda etmek üzere planladığımız ziyaretimizde cemaatin bolluğundan çok etkilenmiştim. Bu defa şalvar ve 8 köşeli şapkalı insanların yerini, şık giyimli, bakımlı, sıcak ve sempatik genç tüccarlar almış. Konya’da da böylesi çok, yakın dostum bir doktor, doktorluğu bıraktı, iyi bir müteahhit ve tüccar.
35 yıl öncesinden aklımda kalan Yeni Cami, Valilik Konağı ve konağın tarihi estetiğini örten dev İnönü heykeliydi. Heykelin mimarisi ve duruşu Rusya’da onlarcasını gördüğüm Lenin heykelleri gibi. Sanırım başka yerde bu kadar büyük Mustafa Kemal heykeli dahi yoktur.
Malatya söz konusu olur da Beydağı üzerine türküler yakılmaz mı hiç.
Etek sarı sen etekten sarısan, kurban olam Beydağının karısan,
Sordum sual ettim kimin yarısan, ben sormadan dolu gibi döküyü.
Merkez çok canlı ve hareketli, sağa sola koşuşan, yerli yabancı insanlar, hele de kayısıdan imal edilmiş çeşitli ürünlerle bezenmiş çarşıları ve gerçekten esnaflığı, cömertliği, ikramı ve hürmeti ile müşterisi olsun olmasın insanı cezbeden esnaf tavrı sizin alış veriş yapmanıza zorluyor. Yine böyle bir durumda asistanımın “ne güzel ve sıcak insanlar” demesi çok şey anlatıyor. Şehrin alışveriş merkezi olan Şire Pazarı’ nın etrafında böyle insanlardan yüzlercesini görürsünüz.
Sonra Arguvan’a geçtik. Arguvan denir de yöre ağzı türküler akla gelmez mi? Tam bir türkü, âşık ve saz ustaları diyarı, neredeyse tamamı Türkmen Alevisi olan ilçenin küçük ve bakımsız tek bir camisi var. Yöre halkına verdiğimiz eğitim süresince çok iyi iletişimimiz oldu ve ısrarım üzerine saygılı ve esprili dostlardan yöre şivesiyle dinlediğimiz türküler yüreğimizi yaktı diyebilirim;
Sarıçiçek sarartiy dağları, Kırmızı gül bezetiy bağları,
Dertli bülbül çilelenmiş ötmüyor, hatıra getirir eski çağları
Kırmızı gül açmış yârin bağında, Gözüm kaldı sinilerin ağında
Cennet kapısı var yar otağında, Hatıra getirir eski çağları.
Hele kardeşi tarafından vurulan birine yakılan ağıtın şu dokunaklı sözlerine bakarmısınız!
Vur kazmayı mezarcı, mezarım derin olsun,
Beni vuran kardaşım, al dünya senin olsun.
Anama ah anama dayamama anama, acısı kesilirdi eli değse yarama.
Böyle hareketli-bereketli, maneviyatlı-cevvaliyetli Malatyalım “Avradın malı, eşşeğin nalı” dediği yöre deyiminde bile aklını ve ticari zekâsını konuşturmuş.
Kalın sağlıcakla.