Kars’ta vâiz iken, Erzurum Üniversitesi’nden gelen ve aralarında “Kars Tarihi” uzmanı Prof.Dr. Fahrettin Kırzıoğlu’unun da bulunduğu bir öğretim üyesi topluluğunu Müftülük minübüsü ile tarihî Ani Harabelerine götürmüştüm. Ani harabeleri, Rusya ile ülkemiz arasında sınır teşkil eden Arpaçay'ın kenarında yer almaktadır. Alparslan’ın fethettikten sonra kiliseden camiye çevirdiği mabedden komünist Rusya (SSCB: Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği)’ya karşı bir ezân-ı Muhammedî okuttum. O anki heyacanımızı anlatmak mümkün değildir. Çok duygulandık ve ağlayarak ezanı dinledik. Alparslanın yaptığı fetihlerin önemini daha iyi anladık. Çünkü Ruslar, Kars’ı birden fazla işgal etmişlerdi. Simsiyah bir kümbedin neden bu renkte olduğunu yaşlılara sorduğumda, erkekleri bu kümbede doldurup, kapısını kapatıp, ateşe verdiklerini, insan yağlarının harç yerlerinden dışarı çıkıp, taşları simsiyah yaptığını bana söylediler. Hatta Hancı Halit amca, 10 yaşında iken bir odaya doldurulan kadınlar arasındaki uzun etekli halam üzerime oturdu da, öylece diri diri yanmaktan kurtuldum hocam demişti.
Malazgirt meydan muharebesi, Büyük Selçuklu Devleti Sultanı Alparslan ile Bizans İmparatoru Romen Diojen kuvvetleri arasında 26 Ağustos 1071 târihinde Doğu Anadolu’da Malazgirt Ovasında meydana geldi. Bu muhârebe, dînî, millî, siyâsî, askerî neticeleri ve Türk-İslâm târihinin en büyük zaferlerinden biri olması bakımından önemlidir. Selçuklu Türkleri, Malazgirt Meydan Muhârebesinden daha yıllar önce Allahü teâlânın dînini yaymak için Anadolu içlerine gazâ akınları tertib ettiler. Bu akınlarda Anadolu’nun Türklerin yerleşmesine müsait coğrafî husûsiyet ve zenginliklere sâhip olduğu tespit edildi. Selçuklu Türklerinin Anadolu’ya akınları, Bizans Devletini telaşlandırdı. Akıncıların bu gazâlarında, Anadolu ahâlisine terör ve tahribâttan ziyâde adâletle muâmelesi, zâlimleri ortadan kaldırmaları, can, mal, ırz emniyetini sağlamaları, bölge halkının Selçuklu idâresini gönülden tercih etmelerine yol açtı.
Romen Diojen, 13 Mart 1071’de İstanbul’dan 200.000’den ziyâde Frank, Norman, Slav, Gürcü, Abaza, Ermeni ve Rumeli’de yaşayan İslâm dînini kabul etmemiş Peçenek ve Uz Türklerinden de ücretli asker alarak Anadolu’ya geçti.
Bizans ordusunun doğuya hareketini haber alan Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan, Mısır Seferinden vazgeçti. 26 Ağustos Cumâ günü askerlerini toplayan Alparslan atından inip secdeye vardı; “Yâ Rabbî sana tevekkül ediyor, azametin karşısında yüzümü yere sürüyor ve senin uğrunda cihâd ediyorum. Yâ Rabbî niyetim hâlistir. Bana yardım et; sözlerimde hilaf varsa beni kahret!” diye duâ etti. Sonra askerlerine dönerek; “Burada Allahü teâlâdan başka bir sultan yoktur, emir ve kader O’nun elindedir. Bu sebeple benimle birlikte cihâd etmekte veya benden ayrılmakta serbestsiniz.” dedi. Askerler coşarak hep bir ağızdan; “Asla emrinden ayrılmayacağız.” mukabelesinde bulundular. Sonra hepsi ağlayarak helâlleştiler. Sultan, beyazlar giydi. Atının kuyruğunu bağlayıp, eline er silâhı olan gürzü alıp, şöyle hitap etti: “Askerlerim! Şehit olursam, bu beyaz elbise kefenim olsun. O zaman rûhum göklere çıkacaktır. Benden sonra oğlum Melikşâh’ı tahta çıkarınız ve ona bağlı kalınız. Zaferi kazanırsak istikbâl bizimdir.” Bu nutku, hitabet sanatının ve muhârebe öncesi psikolojik şartlarının bütün inceliklerine sâhipti. Askerler coşup, şevke geldi.
Malazgirt Zaferinden sonra, on beş yıl içinde Anadolu ele geçirildi. Bu zaferle Anadolu’nun tapusu, Türklerin eline geçti. Allahü Teâlâ vatanımızı payidâr e