Uluslararası bir tarım kongresinde Aspir bitkisi hakkında bildirimi vermek üzere Malezya’ya gittim. Bu benim ilk gidişimdi. Nüfusu 28 milyon, Malay Müslümanların % 55 olduğu ülke krallıkla yönetilmekte geri kalanını Çinliler olmak üzere Hindistanlılar, Bangladeşli ve Endonezyalılar oluşmaktadır.
Malezya hep dikkatimi çekmiştir. 1957’de İngilizlerden bağımsızlığını savaşsız kazanan ülke son 30 yıldaki ekonomik atılımlarıyla tüm dünyanın dikkatini çekmiş ve çekmeye de devam etmektedir. Bu dikkat, kalkınma modelleri kadar sosyal barışın yüksek olduğu bir yer olmasından kaynaklamaktadır.
Konya bağlantılı uçuşumuzun İstanbul Kuala Lumpur bölümü 10 saat sürdü. Türkiye saati ile gece 2.30 da başlayan yolculuğumuz bizden 5 saat ileride olarak akşam 17.30 da sona erdi. Her zamanki gibi bol ikramlı ve konforlu THY dev uçaklarıyla rahat bir yolculukta yolcuların yaklaşık % 80’i yine yabancılardı
Uçağımız palm ağaçlarının ağırlıkta olduğu doyumsuz ve alabildiğine uzanan yeşillikler arasında piste indi. Yağışlı ve tropik iklime sahip ülkede alabildiğine yeşillik hâkim. Burada yaz-kış yok, 12 ay hep aynı mevsim hâkim ancak Mayıs sonuna doğru yoğun yağışlar duruyor. Bu arada İstanbul’dan gelen yerli bir grupla tanıştım. 20 kadar kişiden oluşan bu grupta her kesimden insanımız vardı. Rehberden öğrendiğim son 2 yılda Türkiye den gelen grup sayısında artış olduğudur.
Malezyalılar bize çok dost insanlar. Gümrük polisinden itibaren sıcak bir gülüşle biz vermesek dahi “Selamın Aleykum”leri ile karşılanıyor, ardından “Erdoğan” ismi ile sempatiyle sorgulanıyorsunuz.
Otelime gitmek için bindiğim Taksi şoförü Çin asıllı kendi tarifiyle Budist bir bayandı. O bile oldukça sıcaktı ve benim Müslüman olduğumu anlayınca “Selamın Aleykum” deyip sebebini “Müslümanlarla barış ve huzur içinde yaşıyoruz, bu selam şekli de çok hoşuma gidiyor” diye bağlaması güzeldi.
İlk gece saat farkına bağlı olarak yüksek oranda nem kokusunun hâkim olduğu odamda sabah 4.00 e kadar uyuyamadım ve 3 saatlik uykudan sonra sabah ki kongreye yarı uyanık geçtim. Katılımcılarla bölgemizde ve ülkemizde olan olaylar ve Türkiye’nin mazlum insanlar sahip çıkışı üzerinde duruldu.
İnanarak söylüyorum ki Malezya gibi bir ülke her insan ve özellikle de Türk insanı tarafından mutlaka görülmelidir. Bunun birçok sebebi var ama en önemlisi galiba “bir ülke 30 senede nasıl değiştirilir” görmek gerekir diyebilirim. Bu sürede değişen çok ülke var ama ciddi bir kaynağı olmayan, her karış toprağı değerlendirilen, terbiyeli insan nasıl olur açıkça görülen bir ülkeden bahsediyorum.
Malezya iklimin de yardımıyla yemyeşil bir ülke. Yaz veya kış yok, yılın her mevsiminde iklim değerleri hep aynı. Gündüz 30-35; gece 20-25 derece. Gece ve gündüz her mevsim, her ay ve her gün 12 şer saat. Sıcaklık ve nem insanı bunaltıyor. Dışarıda durduğunuz yerde 10 dakika içinde hani derler ya “cımcılık su içinde” kalınıyor. Buna rağmen yorgunluk hissedilmiyor, ancak yürürken hiç beklenmedik anda birden şiddetli yağmur düşüyor ve 10 dakika sonra da güneş açıyor. Islansanız dahi üşütmüyor. Şiddetli sağanak altında 2-3 dakika ıslanmak için yürüyen turistler görebiliyorsunuz.
Malezya insanı hakkında söylenecek o kadar çok şey var ki; sıcaklığı, sempatisi, nezaketi, çalışkanlığı; hepsi bir arada. Türk insanı ülkeye girişinden itibaren özel bir imtiyaza sahip oluyor. Onlara göre Türkçesi, “Türkiye Başkan Erdoğan ile özdeşleşmiş” durumda. Yani “President Erdoğan” diyorlar.
Öte yandan ülkenin gelişmişliği, mimarisi, yüksek ve modern binaları yanında eskiyi korumaları kayda değer ancak bazı yerler henüz eski ve kirlilikten arındırılamamış. Buralarda zaten göçmenler yaşıyor.
Tüm yiyecekler helal sertifikalı. Kısaca gezmeye görmeye değer bir ülke.
Allah’a emanet, hayra muhatap olunuz, efendim.
MALEZYA’DA İDİM
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.