Bilinen bütün ezberlerin bozulduğu ekonomik hayatın kurallarının yeniden yazıldığı bir dönemi yaşıyoruz. Gerek küçük ölçekli işletmelerimiz, gerek büyük sanayi kuruluşlarımız bu süreci iyi okumak ve takip etmek zorunda. Çağımızda bilgiye ve teknolojiye ulaşmanın kolaylığı bütün üretim alanlarında rekabeti yarattı. Hala ulusal envantere sahip olmayan o kadar çok sektör var ki. Benim araştırdığım bir çok alanda Türkiye’nin kurulu kapasite gücü yıllık tüketim rakamlarının birkaç katı. Rakiplerin arasında var olma mücadelesi veren birçok işletmenin uygulamaya çalıştığı rekabet stratejisi ise daha ucuz fiyat veya daha uzun vade.
Türkiye’nin kurulu üretim gücünün büyük kısmı Kobi’ler. Sanayileşme yolunda en önemli taşıyıcı gücü oluşturan KOBİ’lerimiz üretim kabiliyetleri ve teknolojiye uyumları konusunda her ne kadar avantaj sahibi olsalar da kurumsallaşma ve markalaşma konusunda yeterli değiller. Sermaye olanakları yetersiz olan bu işletmelerimiz marka oluşturamadıkları için mevcut pazarlarda gelişme şansı bulamadıkları gibi yeni pazarlara da açılamıyorlar. Birçok işletmemiz marka olabilmenin yolunun reklamdan geçtiği gibi son derece yanlış bir fikre sahip. Reklam oldukça büyük bütçeler gerektirdiği için daha en baştan çekimser kalan işletmelerimiz ne yazık ki gelişme gösteremiyorlar. Aslında reklam kurumsal kimliği oturmamış halkla ilişkileri planlanmamış ve pazarlama iletişimi olmayan bir işletme açısından hiçbir şey ifade etmiyor. O kadar çok reklam hatası var ki. Tezgahta olmayan ürünün reklamı firmaya ne kazandırabilir ki. Ya da son derece kötü bir ürünü reklamla ne kadar marka haline getirebilirsiniz.
İşletmelerimiz 100 metre koşan atletler gibi kısa mesafede ödül almanın peşindeyken marka olabilmek 40 kilometrelik bir maraton yarışıdır. İşe kendi firmanızın ve hedef müşteri kitlenizi tanıyarak başlamalısınız. Markalar tıpkı insanlar gibidir. Bir görünen tarafları birde görünmeyen tarafları vardır. Logonuz sloganınız ya da isminiz sizin sadece görünen yüzünüzdür. Markanızın kişiliği sizin sektör içerisinde konumlandığınız yer vizyonunuz ve sahip olduğunuz işgücünüz ise sizin görünmeyen yüzünüzü oluşturmaktadır. Marka olma yolunda sizin görünen ve görünmeyen yüzünüzün uyum içerisinde olması son derece önemlidir. En başta ulusal ve uluslararası pazarlarda ürünlerinizin maliyet, fiyat, kalite gibi unsurlarda ne durumda olduğunu iyi bilmelisiniz. Pazardaki durumunuzu bilmek markalaşma yolunun ilk adımıdır. Daha sonra sizi rakiplerinizin bir adım önüne çıkaracak olan yönünüz yani Markanızı konumlandırmak istediğiniz yeri tespit etmelisiniz. Bu kimi işletmelerimiz için fiyat avantajı olurken kimi işletmelerimiz için kalite ya da kapasite gücü olabilmektedir. Bu farkınızı sürekli vurgulamak sizin markalaşma sürecinde ikinci büyük adımınız olacaktır.
Markalaşmanın uzun soluklu bir yarış olduğunu belirtmiştik. Bıkıp usanmadan pazarınıza ait gelişmeleri ve rakiplerinizi takip etmelisiniz. Çünkü markalaşma istikrarlı bir sürecin sonunda tüketici bilincinde oluşan güvenindir. Bu bakımdan müşterilerinizle olan temasınız sürekli olmalı ve size gelen bildirimler son derece önemle takip edilmelidir. Yaşanacak kötü bir deneyim bütün süreci baştan başlatmanıza sebep olacaktır. Markanıza siz yön verseniz bile imajınız müşterilerinizin kontrolündedir. Onların ne dediğini önemsemez iseniz oluşan olumsuz imajınızı hiçbir reklamla düzeltemezsiniz. Markanızın internet sitelerinde nasıl temsil edildiğine özen göstermelisiniz. Günümüzde internet siteniz sizin görünen yüzünüzdür. Markalaşma sürecinde en önemli unsurlardan biriside sahip olduğunuz işgücünüzdür. Bu gün marka değeri şirket değerinin yüzlerce katı olan markalara bakın en büyük sermayeleri insan kaynaklarıdır. Kobilerimiz markalaşmak ve kurumsallaşmak istiyorlarsa kalifiye insan kaynaklarını çekmek için çaba göstermek zorundadırlar.
Küresel rekabet endeksine göre ülkemiz 2013 yılında 144 ülke içerisinde 45.sırada. Oysa pazar büyüklüğü olarak 16.sıradayız. Marka olamayanların yaşama şansının olmadığı fason üretimden öte bir yere gidemeyecekleri bir dünyaya doğru hızla yol alıyorken unutmayalım Yeni Türkiye’nin refah düzeyini artırmanın çözümü Markalar oluşturabilmektir. Marka günü kurtarmak değil yarını inşa edebilmenin tek çözümüdür.