İnsanoğlunda her zaman bir “anlatma” isteği olmuştur. Kendinin ve başkalarının olaylarını anlatmak ister. Belki bir içini boşaltma ve hafifleme isteği belki de tarihe not düşme isteğidir veya daha ötesi sanat adınadır bu istek. Bu hikâyelerde ise her zaman kişilerin veya bir toplumun sevinçleri, acıları, zaferleri, yıkımları, afetleri, aşkları, ibretleri, öğütleri kısaca insana dair ne varsa anlatılagelmiştir. Öyle ki kimi zaman insanın duymak istemediği gerçekler, hikâye formatında anlatıldığı zaman, daha sıcak ve içten şekilde kabul ettirilir insanlığa.
Hikâye formatının en önemli bölümünü ise masallar oluşturur. Her dilde her kültürde insanlık tarihinin başından beri anlatılan masallar. Ve hiçbir zaman o masalların amacı, sadece çocuklar için olmadı. Her masal bir gerçeği, hayata olan benzerliği en akılda kalır şekilde anlatır. Masalın içindeki her şey bir semboldür aslında. Tek gözlü devler, birbiriyle tartışan tilkiler ve kargalar, sihirli lambalar, uçan halılar, periler aslında anlatılmak isteneni anlatmaya yarayan, en yumuşak ve en etkili anlatım aracı olmuşlardır.
“Kısacası masallar öyle bir resimdir ki, içinde hepimiz kendimizi bulabiliriz.” demiştir La Fontaine.
Tüm dünyada masalların sahibi yoktur. Onlar tüm insanlığın en çok da çocukların ortak malıdır.
Kadim kültürümüzün temeli sözlü edebiyata dayanır. Nesilden nesle anlatılagelen masallarla büyür çocuklar. Tekerleme veya şiir formuna dönüşerek müzik gibi kulağa hoş gelen tınıları yansıtır. Hz. Mevlânâ “Mesnevi”’sinde, Sadi “Gülistan ve Bostan”’ ında, Attar “Mantıku’t Tayr”’ında, “Dedem Korkut Hikâyeleri” ‘nde hep bu hikâyeler ve masallar ile gerçeği anlatma geleneği devam ettirilmiştir.
Burada kısa bir parantez açarak, Ülkemizde masal deyince; araştırmacı, yazar ve akademisyen Rahmetli Pertev Nali Boratav’ ı anmadan geçmememiz gerekir. Onun sayesinde kültürümüze ait yüzlerce masal gün yüzüne çıkıp yazılı metinler haline getirilmiştir.
Dünya edebiyatında ise, Aisopos(Ezop), La Fontaine, Andersen, Lessing en bilinen ve hemen hemen hepimizin masallarına aşina olduğumuz örnekleri vermişlerdir.
Günümüzde hem şiir hem nesir alanında, klasik diye nitelendirilecek pek çok yerli ve yabancı eser sahibi yazarın en büyük esin kaynağıdır masallar. Günümüzde yeni sayılabilecek bir tür olan “büyülü gerçekçilik” alanındaki yazınların pek çoğunun esin kaynağı yine masallar ve halk hikâyelerine dayanır.
Her şeyde olduğu gibi masallarda değişti bu korkutan teknoloji çağında. Masal dinleme ihtiyacı hiçbir zaman bitmedi fakat artık masallar format değiştirdi. Görsel bir çağla birlikte, hayal gücüne yer bırakmayan iletişim araçları hayatımızı kapladı. Bu kapsayış ile birlikte estetik kalıplar da olumsuz yönde değişti. Çocuklarımız artık şiddet ve olmadık mesajlar içeren görsellere maruz kalır oldu. Kahramanları artık hayal etmiyor, kendilerine dayatılan şekillerle izliyorlar. Bu tüm dünyada böyle ne yazık ki. Bu konuya Yazar Ursula K.Le Guin’de değinerek şöyle diyor: “Çocuklar yetişkinlerin düşündüğünden daha fazla algıları açık. Anlatılan bir masal olduğunda bunu anlıyorlar. Yalan olduğunda çoğunlukla bunu anlıyorlar. Ama yine de hem mantığın hem de hayal gücünün eğitilmeye ihtiyacı var. Rasyonel yetilerimizin bazılarını eğitiyoruz, ama Amerikan eğitiminde hayal gücüne giderek daha az yer veriliyor. Bence çok korkunç bir durum.”
Bir çocuğun masal ile hayal gücü güçlenir, masal ile edebi ve estetik zevki şekillenmeye başlar. Büyüklerimiz bizleri sadece oyalamak ve uyutabilmek için değil, edebi ve ahlâkî incelikleri öğretmek için de kulağımıza fısıldarlardı bu eşsiz masalları.
Kısaca masal hem bizde hem de batıda hafife alınamayacak kadar ciddi ölçüde kültürün büyük bir parçasıdır.
Belki yeniden masallara dönüp onları hatırlamak zamanı gelmiştir ki, gerçekleri daha net bir şekilde görerek, bize masal niyetine anlatılmaya çalışılan hüsran ve hezimetlerin farkına varıp, onlardan yakamızı kurtarabilelim.
Sağlığınız ve huzurunuz daim olsun.