Belki bir gün öncesine kadar normal bir su bardağından, rengârenk suluklarından su içen boğazından geçen suyun ferahlığını yaşarken gözleri pırıl pırıl parlarken içinde bir yere yetişmenin heyecanı varken bir anda soğuk rüzgârların esmesiyle kocaman bir toz bulutun havaya kalkması ile bütün hayatlarının darma duman olduğu bir güne uyandık.
Sayıların kelimelerde kaldığı yürekleri saran bu acıyla başa çıkarken toz bulutlarını toprak yığınlarının arasında sıkışmış bedenleri ile bir elin onlara uzanmasını beklediler. Kimi ilk saatlerde kimi 48 kimi 72, kimi 8. 9. günde buluştu o yardım eliyle.
İçerdeki o karanlık hengâmenin içinde sıkışmış korkuyla beklerken gözlerinde bir umut vardı belki de yaşadıkları hissettikleri bu duyguyu yaşama umudu olan yürek torbalarına koydular ve etrafındaki beton duvarların demir yığınlarının arasında korku ile sakladılar.
Olurda o sakladıkları umut duygusunu kaygılarına teslim olurda yok olup gidiverirse diye. Bedenen yaşadıkları acının içinde kıvranırken, yüreklerinde hissettikleri bu duygulara, saatler sonra bir ışık, bir ses, bir mavi kapak uzandı.
Kimse var mı? Sesimi duyuyor musunuz? diye. Dışarda farklı bir acıyla kıvranan, kurtulmasını bekleyen milyonlarca yürekten gelen o ses, bir bedende toplanmış.
Ve tek yürek haline gelmişti. Elini o beton yığının içine uzatan yardım eli, torbasının içine sakladığı umudunu çıkararak, o umuttan güç alıp bedeniyle uzatır elini.
Ve kocaman yüreklerin birleştiği bedenlerin yardımıyla çıkan o bedenin ilk cümlesi lütfen su verebilir misiniz? Elden ele uzatılan su canı yanmasın diye zarar görmesin diye küçük bir mavi kapakla verilir ağzına kocaman su bardağının yerini küçük bir mavi kapak alır.
Geriye mavi kapak ve şu sözler kalır ben daha muayene olmadım içemem. Biraz daha içebilir miyim? Beni bırakmayın olur mu?