Medyanın elli tonu

Sadık Büyüksakarya

Genel itibarıyla sektörlerin misyon ve vizyonlarına az çok aşinayız. Hangi sektörün ne yapmaya çalıştığını, nelerin varlığına sebep olup nelerin ortadan kalkmasına neden olduklarını birazcık biliriz. Bu noktada bana sorarsanız en girift sektör medya sektörü. Mevzu bahis sektörün alfabesini bir çırpıda sökmek pek kolay olmuyor zannımca. Dünyada herhangi bir dil ailesine aidiyet hissettiğini de düşünmüyorum açıkçası. Bundan mütevellit bu sektörden ekmek yiyen insanları çok takdir ediyorum.

Hiç hesapta olmayan hadiseleri göğsünde yumuşatıp usulünce rayına oturtma yeteneğini gösteren insanlar bu sektörün pelerinli kahramanları.

Gece gündüz demeden, olan ve olabilecek tüm mevzuların peşinden koşan, 5N1K gözlüğünü her daim parlatıp hata oranını en aza indirme çabasını el üstünde tutan kıymetli şahsiyetler bunlar.

Buraya kadar hiçbir problem yok. Yani işinin ehli olup o işe ehemmiyet gösterenlerin hakkını verdik. Vermeye de devam edeceğiz. Benim asıl kafamı kurcalayan, zihnimi gıdıklayan kesim felâket tellalları. Ben daha çok o güruha dikkat kesiliyorum.

İzlenme ve tıklanma rekorları uğruna düşünme melekelerimizi iğdiş eden getir götür camiası hiç boş durmuyor. Nasıl bir rüzgâr estirsem de milleti müstakil bir alana toplasam kurnazlığını kırbaçlayıp duruyorlar.

Faydalı ve müspet olanı nasıl servis ederim, huzur ikliminin kuşanmasına ne gibi bir katkım olur minvalinden değer kaplamalı soru işaretlerini ve niyet yumağını kapı dışarı ediyorlar.

Ne acıdır ki bu duruma çok çabuk alıştık. Nerede bir küresel ısınma, kuraklık, iklim krizi ve türevleri olan can sıkıcı haber var, hemen kulağı kabartıp gözü göreve davet ediyoruz. Bir de yetmezmiş gibi zevkle paylaşım butonunu yıpratıyoruz.

Onlarda manuelden otomatiğe yatay geçiş yaparak hız kesmeden çabalamayı sürdürüyorlar, her malın bir alıcısının olduğunu bilerek, biz de varız ve kalıcıyız sloganlarıyla takım arkadaşı arıyorlar.

Bu güruhun en hasbi ve harbi yol/takım arkadaşları ‘Youtuberlar’.

Aynı kaba kaşık sallayıp, aynı geminin serdümenliğini sırtlanıyorlar. Jenerasyonları ayırıp, sen o tarafa seslen biz bu yana selam vereceğiz şeklinde de vazife taksim ediyorlar.

Avuçlarının içinde ikâmet eden masum kesimlere belirli zaman dilimlerinde bir de çekiliş organize ettiler mi bu masum kesimin yoğurt gönlü ayran oluveriyor.

Biz sizin zevkinizi ve zevkinize giden yoldaki ara durakları düşünüyoruz şırıngasını öylesine profesyonel kullanıyorlar ki Hipokrat öbür taraftan sıraya girip damar yolu açtırmak için sabırsızlanıyordur herhalde!

Değişen şartlar ve akıp giden zaman bunları hiç ırgalamıyor. Değişen şartlara göre uygunluk gösteren sırıtmayacak bir kılıf, akıp giden zamana ayak uyduracak bir materyal hemen ellerinin altında duruyor ve ihtiyaç halinde ivedi bir şekilde öne sürüyorlar.

Peki bunların bir son kullanma tarihi yok mu? Elbette var.

Ne zaman ki biz bilinçli birey olup tezgâhın altını üstüne getirdik, okur-yazarlığın hakkını verme namına adım atıp yol almaya niyetlendik, işte o zaman rahatlıkla piyasadan hurda pazarına uzanan yolun taşlarını döşeyip gönül rahatlığıyla arkalarından el sallayabiliriz.

Bunu yapmadan hamaset yüklü cümleler kurup parmak sallamak, onların elini güçlendirir ve dillerine kuvvet verir. Sen salla başını ben bilirim işimi söylemine payandalık yapmış oluruz.

İç görü kuvvetini sağlamadan, gerek ve yeter şartları oluşturmadan gerçekleştirilen her hamle bizi yarı yolda bırakabilir. Bundandır ki önce haznemizi doldurmalı sonrasında başkasına taşmaya hazır olmalıyız. Aksi durum bizi karşı tarafa maskara eder ve onları ziyadesiyle cüretkâr kılar.

Ez cümle; elli tona karşı el alem olarak bizler yeteriz…

Umarım yanılmam.

Selametle…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.