İnsanın temel ihtiyaçlarından biri de mekândır. Mekân denilince sadece içinde yaşanılan dört duvardan ibaret bir yaşam alanı anlaşılmamalıdır. Mekân sanılanın çok üstünde derin anlamlar taşır, zihniyetin ve yaşam tarzının değişimine/gelişimine direkt tesir eder, öte yandan insan gibi sürekli değişir.
İlk tahlilde dindarlık yahut sekülerlik dahi mekânın şeklini şemalini etkiler. Bunun en somut örneğini kadim zamanlardaki Osmanlı/Türk evlerinde ve mahalle kültüründe görüyoruz. Meraklısı rahmetli Turgut Cansever külliyatını okuyarak bu konuda teferruatlı ve ilginç bilgiler elde edebilir.
İlerleyen süreçte toplumumuzun kadim ev ve mahalle kültürü bir nebze gecekondularla yaşadı. Fakat daha çok zaruretten tercih edilen gecekondularda insanlar arası ilişkiler her ne kadar sağlamsa da, bir an evvel kurtulunmak istenen, ilk fırsatta başka yaşam alanlarına kaçılan yerlerdi.
Mahalle formunun bir nebze yaşatıldığı gecekondulardan sonra sırada site ve apartmanlar vardı ki insanlar artık geri dönülmez kuru ve yapay ilişkiler ağına adım atmıştı. Her şey eskisinden çok farklı olacak, kadim yaşamlar filmlerde kalacaktı.
Müstakil evlerden müteşekkil ve yatay gelişen ‘Türk evi’ ne karşı dikey ve çok katlı apartmanlarla topraktan uzaklaşan insanlar sancılı bir sürece adım attı. Mahalledeki komşuluk bağlarının kalabalık site yaşamında esamisinin okunmaması, gösteriş ve beğenilme dürtülerinin tavan yapması insanımızı kadim kodlarından uzaklaştırdı. Daha önce çevrenin ve mahallelinin hak ve hukuku gözetilirken, sıkı bağlarla iç içe yaşanırken girişinde güvenlik olan, telefon ve resmi toplantılarla bağların kurulduğu kuru yapay yaşamlara evrildi hayatımız.
Köyden şehre göçün artması, bir anda normalin kat be kat üstünde konut ihtiyacının baş göstermesi zarafetten ve klâsik mimari çizgilerimizden fersah fersah uzak evlerden mürekkep toplu konut/TOKİ’lerle tanıştırdı bizi. Kapitalist dünyanın prensiplerine göre tasarlanan yeni ev modelinde dar ve basık, yeterince hava almayan alanlar ve pencere teknolojileri bir zamanlar huzurun beşiği ve sığınılan limanları evlerimizi çatışma alanlarına dönüştürdü. Sinir patlamaları evde, aile içinde başlayıp, komşulara ve sokaklara taşıyordu artık.
Kutu gibi, dar ve kalabalık apartmanlar/siteler ferah, avlusu olan, mahremiyete önem verilen, etkileşimin ve birlikteliğin çok olduğu geniş evlerin ve konakların da sonu oldu.
Sosyolog Alev Erkilet’in isabetle vurguladığı gibi tüketim kültürüne/kapitalizme entegre bireyler “olmak” tan çok “sahip olmaya” odaklandı. İhtiyacı değil etrafa caka satmayı önemseyen, ‘onlarda var, bizde niye yok?’ şeklinde çekişmelere gark olan, neticede de hastalıklı ve yapay arızalı bireylere dönüştük.
Değişim sitelerle sınırlı kalmadı. Şehirli yalnızlara, şehirde geçici olarak ikâmet eden çalışanlara ve çalışmaya gelenlere yardımcı olmak için kurulan rezidanslar zamanla çeşitli şikâyetlere ve sıkıntılara merkez oldu. Artık tarihi bir motif ya da kalıntı, mimarî mânâda ihtişamlı konutlar hayaldi…
Değişim sadece iç mekânlarla yani evlerimizle sınırlı kalmadı. İnsanların toplandığı, kaynaştığı, muhabbet ettiği, fikir alışverişinde bulunduğu ve buluştuğu ‘meydan’lar da kaybettiklerimiz listesindeydi. Aynı muhitte yaşayanlar aynı evlerde yaşamasalar da meydanlarda bir araya gelirler, yüz yüze konuşmasalar da bir yüz aşinalığına teşne olurlardı meydanlarda.
Meydanlar sadece öylesine oyalanılan, boş boş beklenilen yerler değildi; bir kültür, yaşam alanı, idrak noktasıydı. Meydan aynı zamanda şehrin kimliğini tamamlayan bir dinlenme alanı, cazibe merkeziydi. Dışarıdan gelen bir ziyaretçi o şehrin meydanını görür, şehirle ilgili ilk izlenimlerini meydanlardan edinirdi.
Birçok deyimimizin de menbaı olan ‘meydan’ aynı zamanda iktidarın zihniyetini yansıtan alanlardır; meydandaki bir kahvehane, etrafındaki etkileşim alanları bu izleri taşırdı. Bugün güzel Konya’mızda bir Mevlâna veya Zafer meydanında, Bedesten içinde, yahut Meram’da meydan kültürümüz eskisi kadar olmasa da şükür, yaşıyor ama ya birçok şehrimizin güzelim meydanları, heyhat!
Bugün meydanların eski işlevini görmemesi, ulaşım alanındaki gelişmelerle yürümenin artık ortadan kalkması meydanın topluma kazandırdığı zenginlikleri yok etti. Günümüzde meydanın yerini AVM’ler, mağazalar, kafeler doldurdu. Meydanın kadim işlevleri tüketime endekslendi. Artık önemli olan bir araya gelen, etkileşim içinde olan, konuşan ve kaynaşan, yeni tanışıklıklar elde eden insanlar değil, geçici olarak para karşılığı ağırlanan müşterilerdi…