Uzun uzun zaman önce memleketin birinde içten pazarlıklı bir adam varmış. İyi görünümünün ardında her türlü melanet varmış. Ahali ondan bahsederken melanet derlermiş. Sinsi, soğuk ne zaman ne yapacağı belli olmazmış. Hatta nerede ne zaman ortaya çıkacağı da. Onun dostu olmaz, dostunu dahi yılan misali sokar öldürür diye anlatırlarmış. Melanet çok zeki biriymiş. Birçok diyar gezmiş dolaşmış. Sultanın gözüne girebilmek için, elçilik yapmış, en olmadık işlerin altından kalkmış, sıyrılmış. Sonunda her ne yaptıysa, yaptığı işlerle Sultanın gözüne girmiş.
Sultanın Hocası, Beyler, ileri gelenler, yapma Sultanım, etme Sultanım dedilerse de Sultan, melanet bana lazım demiş, bana melanetlik yapmaya kalkarsa, onu pişman ederim. Melaneti kendine önce danışman yapmış. Melanet, herkesi şaşırtacak derecede öyle bir danışmanlık yapmış ki, memleketin gelirleri artmış, ticaret gelişmiş. Bağlantı kurduğu diyarlardan gelen kervanlarla alışveriş coşmuş, hanlar, aşhaneler dolmuş taşmış, elde edilen zenginlikten nasibini almayan kalmamış. Ahali bu adamın nesi melanet, neresi melanet? Memleket onun sayesinde belini doğrulttu. Ceplerimiz altın, akçe gördü. Borcu harcı unuttuk. Melanet değil bu melaike gibi bir insan demeye başlamış.
Melaneti tanıyanlar, pusuya yattı demişler. Öyle bir yerden vuracak, öyle bir fenalık yapacak ki, kimse onun yaptığını düşünmeyecek. Bunun dedesi de böyleydi. Öz oğlunu, dediklerini yapmadı diye yılan dolu bir kuyuya attı. Bu melaneti de o yetiştirdi. Melanetin başı o lanet. Uçurumdan düşüp paramparça olduğu anlatıldı. Lakin kimse inanmadı. Ne ölüsünü buldular ne de bir daha ona rastlayanı.
Melanet beş yıl kadar danışmanlıktan sonra, Sultan tarafından Vezirliğe getirilmiş. Ahali melanet demekten vazgeçip Melaike Vezir demeye başlamış. Melanet artık Sultanın sağ koluymuş. Vezir olduktan sonra Sultanın kız kardeşinin kızıyla da evlenmiş. Böylece saraya damatta olmuş. Sultan, sana melanet demelerinden rahatsız değil misin diye sorduğunda, Sultanım demiş, melanet dedemin lakabıydı. Varsın öyle desinler. Bu can, sana ve memleketime feda olsun.
Komşu diyarın Sultanı, memleketin Sultanını ziyarete gelmiş. Yalnız kaldıklarında, Sultan dostum demiş, Vezirine dikkat et. Bu melanetin zehirli bir yılan gibi ne zaman ısıracağını bilemezsin. Hele ki bu kadar yakınına kadar gelmişken. Sultan, melaneti savunmaya kalkınca, komşu diyarın Sultanı, benim elimden kaçtı kurtuldu demiş, tahtıma göz dikti. Aynı oyunu birkaç diyarda daha yapmış. Bu işte o kadar çok tecrübe kazandı ki, şimdi her şeyi ağırdan alıyor. Sen benim dostumsun. Bir de kız kardeşinin kızıyla evlendirmiş, sarayına damatta yapmışsın. Bir de oğlu olmuş, yeğeninden. Hem o çocuğu hem yeğenini hem de memleketini kurtar bu melanetin elinden diye bir hayli ısrar etmiş.
Sultan, Payitahtında kimsenin tanımadığı bir adamını çağırtmış onunla bir şeyler konuşmuş. Lakin o adam, Sultandan sonra, doğruca melanetin yanına varmış, ne konuştuysa her şeyi anlatmış. Melanet ona bazı görevler vermiş. Adam yola koyulduğunda Sultanın adamları yakalayıp getirmişler Sultanın huzuruna. Sultan adamı konuşturduktan sonra, çağırtmış melaneti. O geldiğinde, bu kendini bilmez benim hayatıma kastetti diye çekmiş kılıcını adamın kellesini uçurmuş. Melanetin kılı kıpırdamamış. Müsaade isteyip ayrıldıktan sonra, Sultanı demiş belli ki bir uyaran olmuş. O zaman elimi çabuk tutmam lazım.
Sultan melanet hakkında derin bir şekilde araştırma yaptırdıktan sonra, ansızın melanetin adamlarını bir gece yarısı yakalatmış. Konuşanları zindana atmış, karşı çıkanları ortadan kaldırmış. Melanetin en yakın adamı Vezirim demiş, yakalanmayan birkaç kişi kaldık. Al hanımını ve oğlunu git Payitahttan hem de hemen. Melanet, birkaç adamının yardımıyla çıkmış Payitahttan. Sabaha kadar at sürdükten sonra, dağların arasında bir hana gelmişler.
Handa kendinden başka yolcu yokmuş. Hancı. Gel bakalım yiğidim demiş. Melanet, dedem diye yaşlı Hancıya sarılmış. Oturmuşlar bir odaya. Hancı, sana bunu demiş, komşu diyarın Sultanı yaptı. Seni açık etti. Benim seni bu diyardan çıkarmam lazım. Üzerine oyun oynadığın Sultan, seni danışmanlığından itibaren soruşturmaya başladı. Emin olmak için komşu diyarın Sultanının gelmesi yetip arttı.
Melanet, dedem demiş, karım beni seven bir kadın. Oğlum bir yaşına girdi girecek. Bugüne kadar çok melanetlik yaptım. Kimseye acımadım. Ancak, karım ve oğluma kıymak istemem. O ikisi sana emanet. Onlara bir şey olursa Sultan seni biliyordur. Seni yaşatmaz. En azından yarın götür, hancı olarak, onları Sultana teslim et. Bıraktı gitti de. Ben zaman kazanmış olayım.
Ertesi gün hancı, melanetin karısı ve oğlunu almış, öğleden sonra, Payitahta gelmiş. Sultanın yeğenini gören kapı muhafızları açmışlar kapıyı. Hancı Sultanın huzuruna vardığında Sultanım demiş, ben buraya yarım günlük mesafede dağların arasında küçük bir hanın sahibiyim. Bana emanet edilenleri getirdim. Sultan, hoş geldin yılanın başı demiş, esas melanet sensin. Melanetin öldü bilinen dedesisin. Seni bilmediğimi mi sanıyorsun? Niye bu kadar bekledim diye merak edebilirsin. Kendini o handa unutturdun ki, torunun melanetliğini icra etsin. Melanet ömründe ilk kez hayra çalıştı. Memleketin hayrına hizmetlerde bulundu. Memleketi kalkındırdı. Ahali melanet değil melaike dediler. Lakin melanet melanetlikten vazgeçer mi?
Hancı, Sultan demiş, şu anda istesen de torunumu bulamazsın. Melanet bunca yıl bugünler için çalıştı. Fakir şehirleri kalkındırırken, o şehirlerden öyle insanları zengin etti ki, hangisinin yanında saklansa, gizlense torunumu bulamazsın. Onu bulabilmen için onun gibi her türlü melanetliğe kafası çalışan adamların olması lazım. Senin yanında da öyle biri olmadığına göre ara dur, kolaysa bul torunumu. Torunumun dostları ne onu satar ne de sana teslim eder.
Sultan, babam Sultan seni bulmak, yakalamak için özel iz sürücüler yetiştirmişti. Seni yakaladılar. Uçurumdan aşağıya attılar. Üzerindeki kaftan bir dala takılmış, hayatı kurtulmuş diye anlatmışlardı.
Hancı, oldu öyle bir şeyler demiş. Bende seni alaşağı etsin diye torunumu yetiştirdim.
Melanetin karısı, Sultan dayım demiş, kocam yeminle hancının anlattığı gibi biri değil. Doğrudur, geçmişte çok hatalar, çok yanlışlar yapmış. Hayatını bağışla çekip gidelim bu memleketten. Hancı, üzülme kızım demiş, torunum seni buralardan bırakmaz. Sultan ordu yığsa kâr etmez. Sultan, hancı demiş, sana dokunmuyorum. Var git hanına. Yılan gibi kıvrıl yat hanının kapısına. Bundan gayrı nereye gitsen, seni bulacak, uçurumdan aşağıya atacak iz sürücüler peşinde olacak. Bundan sonrasını sen bilirsin.
Bir ay kadar sonra, saraya bir baskın olmuş. Melanetin karısı ve oğlu kaçırılmış. Saray muhafızlarının yarısı ölmüş. Sultan bu olayı araştırdığında bazı saray muhafızlarının melanetin gizli adamı olduğunu öğrenmiş. Gece yarısı bir baskın yapıp, dedesini yakalatmış getirtmiş. Hancı, ben sana demedim mi Sultan demiş, sen daha dur. En gafil olduğun bir anda boğazına kılıcı dayayacaklar.
Sultan, atın şu melanet başını zindana demiş, zindanda gebersin. Üç gün sonra, hancı zindandan kurtulmuş, bir de bakmışlar ki, zindancıların neredeyse tamamı ölmüş, hayatta kalanlar ise ağır yaralıymış, birkaç kişi şifahanede kurtulabilmiş, diğerleri de hayatlarını kaybetmişler.
Sultan iz sürücüleri hancının ve melanetin peşine göndermiş. Hangi diyara giderse gitsin bulduğunuz yerde öldürün demiş. Yalnız yeğenimi ve oğlunu bana sağ getirin.
İki ay kadar sonra, sultanın odasına bir karaltı süzülmüş. Yatağı önce ok yağmuruna tutmuş ardından kılıçla doğramış. Tam pencereden dışarı çıkacakken, oda gündüz gibi aydınlanmış. Oklar, kılıçlar ve mızraklar üzerine doğrulmuş.
Sultan, hoş geldin melanet demiş. Senin geleceğini biliyordum. Melanet, beni demiş zindana mı atacaksın? Sultan, zindan sana lütuf olur demiş. Daha iyi bir fikrim var. Deden olacak melanet başı gelsin de kurtarsın seni. Sultanın muhafızları, aynı gece yarısı melaneti surlardan aşağıya atmışlar.
Anlatırlar ki; Surlardan atıldığı söylenen melanetin ertesi sabah cesedine rastlayan olmamış. Dedesi kurtardı diye anlatılmış. Aynı gün, karısı ve oğlu Payitahta gelmişler. Kadın hayatını oğluna adamış. Oğlu büyüdüğünde ahali melanetin oğlu diye konuşmaya başlamış. Sultan yeğeninin yetişmesi için elinden gelen her şeyi yapmış. Yeğenin aklı fikri melanetlikteymiş. Gözünü dikmiş tahta. Sultan hasta yatağında Şehzadesine her şeyi anlatmış. Melanetin oğlu bu görüşmeyi öğrenir öğrenmez, kendine yakın adamlarıyla ölüm döşeğindeki Sultanın sarayını basmış. Yanında öldü bilinen babası da varmış. Ancak oldukça hazırlıklı olan Şehzade, baba oğul melanetleri sarayın girişinde taraftarlarıyla birlikte yok etmiş. Cesetlerini de şehrin girişine ibretialem olsun diye astırmış. Sultan son nefesini vermeden memleketin melanetlerden kurtulduğu haberini alarak gözlerini kapamış. Memlekette melanetin ne kadar taraftarı varsa, hepsi tek tek yakalanmış, cezaları verilmiş. Memleket derin bir nefes almış. Ondan sonra da kim melanetlik yapmaya kalksa, melanetin hikayesini anlatmışlar, sonunu iyi düşün diye…
Şehir şehire, melanet melanete, Sultan Sultana, Şehzade Şehzadeye, Diyar diyara, Sultan yeğeni Sultan yeğenine, Vezir Vezire, melanetin başı melanetin başına, zindan zindana, iz sürücü iz sürücüye, ahali ahaliye benzer…
Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikâyede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya ne de alınganlık göstere…
Sürçü lisan eylediysek affola…
Bir daha ki sefere daha güzel bir hikâye anlatırız inşallah…