İnsanoğlu Hz. Âdem As dan bu yana dünyada bir düzen kurmaya çalışmaktadır. Acaba dünyada bir düzen var mı? Âdem atamızın çocukları arasında meydana gelen çekişme nereden kaynaklanıyor? Anlayabildiğimiz kadarıyla Habil ve Kabil tarım ve hayvancılıkla uğraşıyor. Kendi hayatlarının devamı için bir üretim yapıyorlar. Burada oluşan artı değer ya da ihtiyaç fazlası üretim üzerinden sorun başlıyor. Bugün geldiğimiz noktada aynı sorun kat be kat fazlasıyla yaşanmaya devam ediyor. Bundan sonra da bitecek gibi görünmüyor. Bu sorunu insanlar kişisel anlamda halletseler devlet seviyesinde devam edecek görünüyor.
İnsanoğlu bugün zor görünse de günün birinde kıymetli madenlerle dolu bir gezegeni ele geçirse dünyada açlıktan ölenler biter mi? Bu madenleri dünyaya getirseniz dünya daha müreffeh bir gezegen mi olur? Yoksa gelen cevherin çok bulunması sebebiyle enflasyon mu ortaya çıkar? Enflasyon olmasa acaba gelen madenler dünya halkları arasında adil paylaşılır mı? Bu insanlığın kazanımı sayılır mı?
Adalet devlet organizasyonunun merkezini oluşturur. Toplum varsa mutlaka hukuk kuralları olmalı. Diğer canlılar olmaları gerektiği gibi olurlar ama biz olmak istediğimiz gibi oluyoruz. Adalet hiçbir ayrım ve kayırma olmadan haklının hakkını teslim etmek olarak tanımlanabilir. Bir belgeselde maymunlarla bir deney yapılıyor. Aynı kafesteki maymunlardan birine muz diğerine ise salatalık veriliyor. Salatalık verilen maymun başlıyor isyana ve kendisine de muz verilmesi gerektiğini anlatmaya çalışıyor. Maymunlar burada imkân ve faydaların eşit dağılımını belki de adaleti istiyorlar. Aslında kaynakların paylaşımı ve çok sayıda bireyin hayatta kalması söz konusu olduğunda lazım olan şey adalettir. Acıyı biraz kalp taşıyan, merhamet sahibi herkes hisseder ama menfaati paylaşmak büyük bir gönül ve adalet sistemi gerektirir.
Konuyu anlamak için İnsanın farkını anlamak önem arz ediyor. İnsan aslında kendi sınırlarını zorlayarak olmayı istediği şey için kurallar üretebilen bir varlıktır. Bununla da kalmaz bu kuralları çiğnemekten de sakınmaz. Öleceğinin farkında olmasına rağmen kendi arzularının acilen yerine getirilmesi için her yola başvurabilir. Doymak bilmeyen arzuların sahibi olan insan hazları tatmin edilse de mutlu olamayan bir varlıktır. Hep daha fazlasını istemektedir. Kişisel çıkarlarını artırabilmek için kendi türlerine bile dünyayı dar edebilir.
Herkese hakkı olanı teslim etmektir adalet. Tüm kaynakları adil ve akılcı paylaşmak gerekir. Çok sayıda canlının hesaba katılması durumunda paylaşım mutlaka adil olmalıdır ki kamu vicdanı zedelenmesin; toplumsal barış ve huzur kaybolmasın. Arzuları, öfkeleri ve düşüncesiyle insan farklı; herkes daha fazlasını istiyor. İnsan daha da ileri giderek kendi adına çalışan köleler edinmek istiyor. Daha güçlü, daha zengin olmak isteyen herkes aslında kendi kölelerine sahip olmak istiyor. Adalet aslında sadece insanlar arasında değil tüm canlılar arasında temin edildiğinde hayat daha anlamlı hale gelir.
Adalet sadece hukuki değil aynı zamanda duygusal bir kavramdır. Engelli doğan çocuğun yaşatılması için harcanan çaba ve tüm kaynakların seferber edilmesi rasyonel değildir. Empati yeteneğimiz ve hastalıkla mücadele ederken doğan yorgunluk bizi insan kılıyor.
İnsan üretim sebebiyle her şey gidişatı bozmuştur. Tarım ve hayvancılık mülk edinme, tapu vs vs onlarca iş arka arkaya gelir. Başkasının elindekini almadan zengin olamazsın diye öğretti kapitalizm. Yani daha büyük buluşlar yaparsanız daha zengin ve müreffeh yaşarsınız diyen kapitalizm yanı sıra marsa giderken milyarca zavallının elinden belki ekmeklerini aldı.
Belki yasal olabilirsiniz ama merhametli değilseniz adil olamazsınız. Nazi döneminde gaz odalarında yakılmak da yasaldı ama merhamet yoktu. Nihayet adalet gerçekleşmedi. Adaletin manaya dair tarafını incelenmelidir. Yasaldır ama helal değildir diyebilen sadece bizim kültürümüzdür. Hayat adil değildir diyen Danimarka huzurevlerinde ihtiyarlar. Aslında hiçbir sıkıntıları yoktur ama yalnızlık duygusu ve merhamete duydukları ihtiyaç bu sözleri söyletebiliyor.
Devletler merhametli olamaz belki insanlar olabilir. Ama devletler merhameti tesis etme görevi vardır. Mesela herkese hakkının verileceği adalet sistemini kurma görevi. Batıdan ithal ettiğimiz yasaların çoğuna kendi kültürümüzün ruhunu taşımadığı için maalesef ruhumuzu titretmiyor. Vicdanımıza hitap etmiyor. Ruh ile rayiha aynı kelimeden gelir. Kendi kültürümüzün kokusunu yani ruhunu taşımıyor. Tüm bunlara rağmen bizim toplumumuz aç olduğu için hırsızlık yapan kişinin cezalandırılmasını onaylamayan merhametli bir toplum. Bunu da kaybedersek geriye insanlık kalmayacak.