Ortaokul yıllarımızda Mevlana Çarşısı’nın üst katlarından birinde vakıf çalışmalarına ve Arapça derslerine katılırdım. Sol tarafta Et ve Balık Kurumu şubesi önünden geçerek Aziziye Camii tarafından çarşıya girerdim. Hala anımsadığım bir tuhafiye dükkanı kokusu ile karşılaşır ardından bu koku yerini farklı bir esans kokusuna bırakırdı. Asansör kullanmayı yasaklamıştı yönetim yürüyerek çıkardık.
Düğün alışverişimiz için de bu çarşıda bir tur atmıştık. Hatta bir zamanların modası ilk deri montumu da bu çarşıdan almıştım. Çarşının tüm güzelliği zemin katlardaydı yukarı çıktıkça soğuk bir kütle hakim oluyordu. Dışarıdan baktığımız zaman da öyle; zemin katlarda bir canlılık ama üst katlar nispeten daha boş. Birkaç dernek ve vakıf olmasa üst katın varlığından haberimiz olmazdı.
Her gelen misafirin uğrak noktası Mevlana Müzesi ve ardından çoğunlukla Aziziye önünden yürüyerek geçtiğimiz Bedesten ve Kapı Camii güzergahıdır. Konuklarımızın yarısından çoğu Mevlana Çarşısı için “burası ne?” sorusunu sormuştur. Altın Çarşı için duyduklarımız farksız değil. Şehrin en görünür yerinde, bu şehrin ruhuna uygun olmayan iki ayrı mekan.
1980 yılında inşaatı başlayan ve 7 sene süren Mevlana Çarşısı yerinde eskiden Üzüm Pazarı olduğunu kaynaklardan öğreniyoruz. Konya çevresinden bağcılık yapanların üzümlerini satmak için getirdikleri bu mekan için Konya Kültür AŞ tarafından yayınlanan Konya’nın Kırk Çarşı ve Pazarı isimli kitapta Hüseyin Cumhur’dan alıntı özetle şöyle deniliyor.
“Evet Üzüm Pazarı ya da Sebze Pazarı’ydı orası. Rahmetli Anneannemle Türbeönü’ndeki ebden çok sık giderdik. Büyük bir çarşıydı, dört kenarında dükkanlar vardı ve ortası büyükçe bir avluydu. En az bir iki kapısı olduğunu hatırlıyorum”
Bu tasvir ile yeni projenin görsellerini hafızamda karşılaştırdığımda yatay mimariye geri dönüş olduğunu müşahade ediyorum. Yine kitapta görsellerine bakınca mevcut halinden çok daha iyi olacağı beli oluyor. Günümüzde büyük binaların yerine tarihi dokuya uygun, yatay çarşılar çok daha fazla dikkat çekiyor. Hele ki; içinde bulunduğumuz salgın dönemi cadde mağazalarının, açık mekanlarda alışverişin ileride de önemli olacağına işaret ediyor.
Proje tanıtım toplantısında Büyükşehir Belediye Başkanımız Uğur İbrahim Altay’ın ısrarla üstünde durduğu iki konu oldu. Bunlardan biri; çarşı yapılırken yapanların o dönem şartlarına göre düşündükleri ve iyi niyetlerle yapıldığı, diğeri; mevcut esnaf ile %100 mutabakat sağlanarak bu işe başlandığı idi. Konya’nın bereketi birlik ve beraberliğinde derken de aynı duyguları hissettiğini düşünüyorum.
İki sene önce Mevlana Çarşısı’nda esnaf ziyareti yaparken “her gelen burayı yıkmak istiyor ama buna güç lazım, emek lazım bizim senelerdir aynı cümlelerle ömrümüz geçiyor” diyen çarşının en eski esnaflarından Mehmet Küçüktoka ağabeyin programda anlattığı anekdot gelinen noktanın kolay olmadığını hepimize gösterdi. Küçüktoka “baktık ki kararlılık var, karşılıklı güven var üstümüze düşeni yaptık” dedi. İlk imzayı atanın da kendisi olduğunu ifade etti. Bunları yazmamda neden, tarihe not olarak düşülmesidir.
Üzüm Pazarından Mevlana Çarşısına ve sonra yapılacak Büyük Dönüşüm Projesine kadar onlarca hatıra yazılmaya değer bir mekan burası. Yeni yapıdan sonra uzun yıllar daha yeni hikayelere şahitlik edecek. Bu şehirde yaşamaktan büyük zevk alan, bunu bir şükür sebebi olarak gören herkes için bu hikayelerin ayrı bir değeri vardır mutlaka. Hemen hemen herkes bu hikayelerin de bir parçası olmuştur.
Mevlana Çarşısı ve Altın Çarşı Dönüşüm Projesi’nin hayırlar getirmesini temenni ediyorum. Şehir için çaba harcayan herkesin Allah yardımcısı olsun.