Hz. Mevlana’nın 749. Vuslat Yıldönümü Uluslararası Anma Etkinlikleri, 17 Aralık Cumartesi akşamı düzenlenen Şeb-i Arus töreni ile son bulmuş oldu.
Törenlerin şehrin tanıtımı, turistik değerlerinin gösterimi ve ekonomik olarak şehre sağladığı katkılar itibariyle olaya bakacak olursak, her ne kadar bir kısım esnaf, son yılların en az getirisi olan dönemi olarak görse de genel manada ekonomiye dönük ciddi bir katkısının olduğunu söylesek yalan olmaz…
Olaya maneviyat ve Hz. Mevlana’nın öğretilerinin günümüze nasıl geldiği yönünden baktığımızda ise konu bambaşka bir yere gidiyor.
İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü belli bir program dahilinde her günü dolu dolu geçirecek etkinlikler düzenliyor. Başta belediyeler olmak üzere yerel paydaşlar da bu süreçte şehrin kazanımlarını gözeterek omuz veriyor, gereken desteği esirgemiyor.
Ancak programın dışında programlar ortaya çıkınca absürt, garip, görenleri ağzı açık bırakacak, ‘Bu da neyin nesi’ diye sorduracak, durdurup düşündürecek bir takım etkinlikler de yapılıyor.
Gündüz programları çerçevesinde yapılan sergiler, konferanslar, seminerler, sunumlar, ziyaretler vesaire tamam… Akşamın karanlığının ilk çöktüğü zaman diliminde yapılan salon programlarına, Tasavvuf Müziği konserine ve sonrasında yapılan sema törenine de eyvallah…
Ama gece günü tamamen kucaklayıp, birçoğumuzun derin bir uykuya daldığı saatlerde şehirde farklı bir ritüel hortlayıveriyor. Ne olduğunu bilmediğimiz, anlamadığımız, anlamlandıramadığımız, şehrimize yakıştıramadığımız ve konduramadığımız türden bir ritüel…
Dinle, İslam’la, Müslümanlıkla, kültürle, maneviyatla hiç de alakası olmayan bu garabet etkinliklere yeri geliyor Mevlana civarında bulunan ve yüzlerce insanı aynı anda aynı yerde buluşturacak kadar geniş bir mekan ev sahipliği yapıyor; yeri geliyor Mevlana’nın avlusu diyebileceğimiz kadar yakınlıktaki, Sultan Selim (Selimiye Camii) önündeki adını da burada metfun bulunan Mevlana Hazretleri’nden alan Mevlana Meydanı alengirli gösterilere ev sahipliği yapıyor.
Bir Konyalı olarak açık ve net söyleyeyim ki yapılan bu etkinliğe bir anlam veremiyorum. Ne olduğunu da merak ediyorum açıkçası…
Ne mi yapılıyor?
Def, güdüm ve benzeri vurmalı çalgılara orta yere koyulan bir teypten gelen ve oyun havasından farksız olan bir müzik eşliğinde birkaç kendini bilmez ortaya çıkıp dönüyor.
Erkek, kadın, sarışın, esmer, kumral…
Anladığımız kadarıyla çoğunluğu yabancı…
Nereliler, neciler bilmiyoruz. Ama renklerine baktığımız zaman dünyalılar, dünyanın dört bir yanından gelmişler.
Bunları gün içerisindeki etkinliklerin yapıldığı zaman diliminde hiçbir yerde görmüyoruz. Ama gecenin karanlığında, gün artık bir sonraki güne dönerken ortaya çıkıveriyorlar. Sanki anlaşmış gibi, bir anda beliriyorlar. Bir saat kadar süren ayinlerini gerçekleştirdikten sonra da ortalıktan kayboluyorlar.
Hakikaten merak ediyorum, kim bunlar? Niye her yıl Konya’ya Hz. Mevlana’nın Vuslat Yıldönümü’nde gelip oynaşıyorlar.
Gördüğüm manzara beni, ‘Hz. Mevlana ölmüş, iyi ki de ölmüş, çalsın davullar oynasın oryantaller’ yorumu yapmaya zorluyor.
İzinsiz gösteri yapmak yasaktır değil mi? Meydanlarda, kamuya açık alanlarda bir gösteri, yürüyüş vesaire yapılacaksa izin almak gerekir. Yerel ölçekte herhangi bir dernek, grup ya da siyasi parti yürüyüş ya da bir açıklama yapacaksa bile şehrin emininden izin almakla mükellef.
Bunlar izin alıyorlar mı?
Alıyorlarsa ne diye izin veriliyor?
İzinsiz bir etkinlikse bu yaptıkları, niye kimse ‘dur’ demiyor?
Nihayetinde gündüzünde Şeb-i Arus anmaları, gecesinde Şeb-i Arus kutlamaları yapıldıktan sonra törenler sona eriyor. Bir sonraki yıla kadar şehir, Hz. Mevlana ile ilgili tüm konuların üstünü kapatıyor. Seneyi devriyesi geldiğinde de aynı şeyler tekrar yaşanıyor.
Kendini tekrar eden bu durum karşısında anladığım kadarıyla kimse de herhangi bir rahatsızlık duymuyor.
Seneye Şeb-i Arus törenlerinde ve gece yapılan kutlama etkinliklerinde görüşmek dileğiyle, şimdilik hoşçakalın!