Tekke ve zaviyeler kapatılmadan önce Mevlevîliğin merkezi, Konya Âsitânesi olmak üzere imparatorluğun dört bir yanına yayılmış bulunan, toplam sayıları yüzü aşkın şubelerin işleri Meydân-ı Şerif’de görüşülürdü. Günümüzde ise, devlet ricali ile önemli yerli ve yabancı misafirler haricinde pek fazla açık tutulmamaktadır.
DIŞ KAPILARI
Mevlâna Dergâhı’nın dört yönde birer dış kapısı vardır.
“Dervişân Kapısı” eskiden ziyaretçilerin kullandığı batıdaki kapıdır. Dervişler buradan girip çıktıkları için bu adı almıştır. Dervişan kapısının üzerinde 1928 yılında depoya kaldırılan yapım kitabesi ve II. Mahmud’a ait tuğra yapılarak orijinal yerine tekrar konmuştur. Kitabede şunlar yazılıdır:
“Selim Han oğlu Şah Sultan Murâd Han/ Bu hankâhı yapıp binâ eyledi/ Mevleviler burada oturalar/ Her seher Kur’ân ve duâ okunarak irşâd olalar/ Gönül bu binâyı görüp târih söyledi:/ Yapılan binâlar evlerine benzedi. (1584)”
Buradan, vaktiyle mezarlık olduğu için “Hâmûşân” diye anılan geniş avluya geçilir. Hâmûşân Kapısı güneydedir. Tarihî Türbe Üçler Mezarlığı’na açıldığı için bu adla bilinir. Bir dönem bu kapı türbeyi ziyaret edenlerin çıkış kapısı olarak kullanılmıştı. Üzerinde Sultan II. Abdülhamid’in tuğrası mevcuttur. Pîr Kapısı doğudadır. Görülen lüzum üzerine dergâhta kalması uygun bulunmayan veya bu hakkı kaybedenler bu kapıdan yavaşça dışarıya buyur edilerek kendisine “seyyah” verilirdi. Çelebi Kapısı ise kuzeydedir. Bu yönde bulunan konaklarda oturan Çelebiler kullandığı için bu adı almıştır. 6 bin 225 m2 ‘ik bir alana sahip bulunan Mevlâna külliyesi bu dış kapılarla çalışıyordu. Günümüzde Mevlâna Külliyesi’nin çevresinde bulunan o güzelim Çelebi Konaklarından hiçbir eser kalmamıştır.
DERVİŞ HÜCRELERİ
Küçük odacıklar olan bu mekânlar, tarikat mensuplarına tahsis edilmiştir. Bugünkü hücreler Osmanlı dönemine aittir. Batıdakileri Kanunî Sultan Süleyman tarafından yaptırılan bu derviş hücreleri, zaman içerisinde bazı tamir ve tadilata uğradı. En yakın tadilat 2009-2010 senelerinde gerçekleştirildi. Tam teşekküllü bir onarıma tabi tutulduktan sonra aslına uygun (1926 yılından önceki) hale getirilen Derviş Hücreleri (17 adet), bu gün Mevlevîlik ile ilgili değişik eşyaların sergilendiği ve mevlevî kültürü ve san’atının hücrelerin içinde ve ön tarafında asılı bilgi levhalarının da yer aldığı tanıtım odaları olarak ziyaretçilerin istifadesine sunuldu.
Sultan III. Murad’ın 992 / 1584 yılında diğer hücreleri inşa ve ilave ettirdiğini kitabesinden öğreniyoruz. Hücrelerin toplam sayısı 18 olarak ifade ediliyor. On sekiz rakamı ise Mevlevilik’te önemli, saygın ve sembolik bir sayı olup, “Nezr-i Mevlâna” diye biliniyor.
Derviş Kapısı’ndan girerken sağ taraftaki hücreler, sırasyla; Aşçıbaşı Efendi’ye, Türbedar’a, Tarikatçı Efendi’ye ve Zâbitan’a aitti. Kuzeydeki hücrelerin gerisindeki bahçede görülen genişçe bina, “Çelebi Dairesi” diye de anılan misafirhânedir.
MEYDÂN-I ŞERİF
Güney batı köşede, mutfağın bitişiğindedir. Şimdi müdür odasıdır. 1867 yılında inşa edilen bu son derece önemli salonun tavanı motiflerle süslüdür. Herkesin girmesi uygun olmayan bu mekânda “Postnişin Hazretleri” ile davet ettiği şahıslar girebilirdi. Eskiden, tekke ve zaviyeler kapatılmadan önce Mevlevîliğin merkezi Konya Âsitânesi olmak üzere imparatorluğun dört bir yanına yayılmış bulunan, toplam sayıları yüzü aşkın şubelerin işleri burada görüşülürdü. Günümüzde de Meydân-ı Şerif, devlet ricali ve önemli yerli ve yabancı misafirler haricinde pek fazla açık tutulmamaktadır.
MATBAH-I ŞERîF (MUTFAK)
İki tanedir. Biri eski mutfak olup, kuzeydeki bahçede, Çelebi dairesinin yanındadır. İkincisi ise batıdaki avlunun güney batı köşesindedir. Meydân-ı Şerif ile birkaç odacığa bitişiktir. Bodrumunda kiler bulunan bu önemli yapı, tam teşekküllüdür. Ocakbaşı, yemek yenen Somatlık gibi, hizmetlilerin kaldığı Canlar Odası da buradadır.
“Mutfak” tarikata girmek isteyen derviş adayının kontrol edilip, ruhen pişirildiği gözde mekândır. Mübârek tutulur. Adayın kendisini denemek için belli bir süre kaldığı postun bulunduğu seki de mutfağın önemli müştemilatındandır. Mutfağın en yetkili yöneticisi, son derecede önemli makama sahip bulunan “Ateş-baz Velî” unvanıyla anılan şahıstır. Adayın kontrollerle liyakat derecesini o tayin ederek, kalıp kalmayacağını o teklif eder idi. Onayı alana hücrede yer gösterilirdi. Dervişliğe kabul edilen kişiye “Semâ” talimleri de Somatlık’daki özel yerde yaptırılırdı.
Dergâhta vefat eden dervişlerin gasilleri matbahta yapılarak cenazeleri hâmûşâna (mezarlık) götürülür. Bu, dervîşin tarîkat hayatının matbahta başlayıp yine matbahta bittiğini gösteren mânidar bir uygulamadır. Dergâhın müzeye dönüştürüldüğü 1926 yılına kadar yemek ihtiyacı buradan karşılanmıştır.
Günümüzde; Mevlevî mutfağında kullanılan bakır eşyalar ile saka postuna oturan Nev Niyâz, Pazarcı Dede, Kazancı Dede, sema talîmi yapan dervişler, somatta yemek yiyen derviş mankenleri ile Mevlevî mutfağı canlandırılmıştır.
Devam edecek.