Mevlevî Dergâhı’nın açık olduğu dönemde dervişler, Tilavet Odası’nda 24 saat Kur’an-ı Kerîm okuyorlardı.
√ “Cübbe ve sarık ile insan âlim olmaz. Âlimlik insanın zâtında bulunan bir hünerdir. Bu hüner ister ipekli bir kabâ (elbise), ister yünden bir abâ içinde olsun fark etmez”
Mevlâna Dergâhı’nı, Sanat tarihçisi Dr. Hasan Özönder Hocamla ve Hollanda’dan gelen misafirlerle birlikte gezmiştim. Ben o vakit öğrenmiştim Gümüş Kapı’dan Huzur-u Pîr’e girilirken büyük bir edeble o eşikten içeriye adım atılacağını. Bu sebeple Hazret-i Pîr’in huzuruna her gidişimde Tilâvet Odası’ndan sonra gelen Gümüş Kapı’dan içeriye adımımı büyük bir edeble atarım.
Mevlâna Dergâhı’nı rehbersiz gezmeyin derim.
Günümüzde bunun da çaresi var. Tek ziyaretçi ve gruplar için sesli tur sistemi devrede. 10 lira karşılığında kiraladığınız kulakcaklı sesli tur rehberi, müzenin numaralandırılmış yer ve bölümlerin karşısında durduğunuzda size, o yer ve mahal hakkında Türkçe, İngilizce, Fransızca, Almanca, Arapça, İspanyolca, Japonca ve Farsça bilgi veriyor. Müzeye, Üçler Mezarlığına açılan Hamuşan Kapısı’nın önünden ilerledikten sonra yerli ve yabancı ziyaretçilere büyük kolaylık sağlamak açısından sonradan açılan kapının sağındaki bilet gişelerinden içeriye girince; sizi,“Sesli rehberinizi almayı unutmayınız!” şeklindeki resimli uyarı levhaları karşılıyor.
2009-2010 yıllarında tadilattan geçirilerek aslına uygun hale getirilen Derviş Hücreleri’ni, Çelebiyan Kapısı’nın hemen sağından itibaren gezmeye başlıyorsunuz. Bu hücrelerin her birinin ön ve iç duvarlarında bilgi levhaları yer alıyor. Meselâ Çelebi Odası’nın önüne geldiğinizde o levhada; Hz. Mevlâna’nın “Cübbe ve sarık ile insan âlim olmaz. Âlimlik insanın zâtında bulunan bir hünerdir. Bu hüner ister ipekli bir kabâ (elbise), ister yünden bir abâ içinde olsun fark etmez” sözü yer alıyor. Ayrıca; “Mevlevîlikte, Hz. Mevlânâ soyundan gelenlere “çelebi”, Mevlânâ’yı temsil eden makama “çelebilik” ve bu makama oturan çelebiye “makam çelebisi” veya “çelebi efendi” denilmiştir. Bu kelime aynı zamanda asil, kibar, nâzik, zârif, âlim kimseler yanında ilk zamanlarda Osmanlı şehzadeleri için de kullanılmıştır” bilgileri dikkatinizi çekiyor.
Mevlevilik kültürüne ve dergâhın içerisinde yer alan odalarla ilgili aydınlatıcı bilgiler arasında; mutfak, hücrenişin, mevlevî eşyaları ve dergâh eşyaları arasında âlem, zikir tesbihi ve mevlevî sancağı ile 16. yüzyıl Osmanlı’sına ait atlas seccade dikkat çekicidir. Şems-i Tebrizî’ye ait âlem ile serpuş ve eseri makalat, Sultan Veled’e ait tılsımlı (duâlı) gömlek ve eserleri, mevlevî kıyafetleri, mevlevî eşyaları, mevlevî mûsıkîsi, çerağ, mesnevîhan, hat ve tezhîb ile tilavet odası hakkında bilgiler yer almaktadır.
TİLÂVET ODASI
Tilâvet odası, üzeri kubbe örtülü kere bir mekândır. Giriş kapısının kanatları ceviz ağacından kündekârî tekniğinde yapılmıştır. Kapıların üst kısmındaki aynalıkta Hz. Mevlâna’nın oğlu Sultan Veled’e ait “Ey talip, öğüdümü canla başla dinle, doğruların eşiğine baş koy.” sözleri yazılıdır.
Kubbe eteklerinde siyah zemin üzerine altın yaldızla yazılmış diktörtgen yazı kuşaklarında “Olar kim cümle ashâb efzalidir/ Ebu Bekr, Ömer, Osman, Ali’dir.” beyti iki kez tekrar edilmiştir. Bu hânedeki levhalar arasında Osmanlı döneminin ünlü hattatlarından Mahmud Celâleddin, Mustafa Râkım, Hulûsî ve İzzet gibi hattatların levhaları yer almaktadır.
Tilâvet odasına girdiğimizde nâzik konuşması ve sesiyle bir Çelebi’yi andıran Hasan Özönder Bey, Dâhil-i Uşşâk salonuna girişin Tilâvet Odası’ndan yapıldığını hatırlatarak Mevlevî Dergâhı’nın açık olduğu dönemde dervişlerin bu odada 24 saat Kur’an-ı Kerîm okuduklarını söylemişti.
“MEZARIMIZ ÂRİFLERİN GÖNLÜDÜR”
Mevlâna hazretlerini ve Mevlâna’nın türbesini bir bütün olarak anlatmaya koyulsak ne kelimeler ne de bu sayfalar kifayetsiz kalır! Hz. Pîr, bir gazelinde: “Biz öldükten sonra mezarımızı yeryüzünde arama ârif kişilerin gönlüdür bizim mezarımız” demektedir. Hakikaten O bu cihandan ârif ve ergin kişilerin gönlünde yatmaktadır. Kendisi mezara, türbeye, debdebe ve şatafata gösterişe ehemmiyet veren kişilerden değildi.
Mevlâna Celâleddin Rûmî, bize, kendisini sevenlere bir istikâmet tayin ediyor burada. Onu ararken bulacağımız yeri tayin etmede “Hakkı ve eserini lâyıkı ile anlayıp bilen ve ilmi ile âmil olan, irfan sahibi; olgun, marifet ve hakikat mertebesine erişen kimse, velî ile olgun ve ince anlayışlı” kişileri istikamet olarak göstererek onların gönlünde olduğunu ifade ediyor.
Devam edecek.