TARİHE YOLCULUK (172)
Yazar Albayrak: “Mevlana bugün ekonomik, politik ve kültürel boyutlarıyla yeniden üretilerek popüler kültürün tüketim metasına dönüşmüş; kültür endüstrisinin tezgahından geçtikten sonra bir modern zamanlar kültü haline gelmiştir.”
Bu sene Mevlâna ve Mesnevî hakkında da o kadar çok şey yazılıp çizildi ki…
Yazarlar onunla ilgili müsbet mânada düşünce ve fikirlerini yazılarında ifade etmeye çalıştılar.
Yeni Şafak yazarı Mahmud Erol Kılıç, “Müslüman Biblicalistler” başlıklı makalesinde, Biblicalistler’e “Malum olduğu üzere Bible; 'İncil' demek. Biblicalist ise 'İncilci' diye tercüme edebileceğimiz Hristiyanlık içerisinden çıkıp herşeyin İncil’in metninde olduğunu ileri süren ve o metni gramer kurallarının ne kadar tercüme imkânı sunuyorsa o kadar anlayabileceğimizi ileri süren bir akım.” şeklinde açıklık getirdikten sonra şunları ifade ediyor:
“Sırf meal okudukları için anlayışları da o kadar sığ ki Mevlânâ’nın Mesnevi’sindeki beyitlerin hangi Kur’ân âyetlerinin manen tefsiri olduğuna dair yerli yabancı pekçok bilimsel çalışma yapılmışken bunlar “Bu Mesnevi dinin asıllarının asıllarının asıllarıdır.” sözünden, “Bak Kur’ân’dan daha büyük olduğu iddiasında bulunuyor.” gibi zırvalar çıkarırlar, tevilin hasını yaparlar. Küçük beyinlerine uymayan her şeyi Kur’ân’a uymuyor diye reddederler. Üstelik çoğu Arapça da bilmez. Mealden, yani bir beşerin yaptığı tercümelerden yola çıkarak ahkam keserler. Bu yüzden… “Kitab’ı da bilmezler. Bütün bildikleri kulaktan dolma şeylerdir.” (Bakara 78). Çünkü bunlar Lafzi rivayeti bile yapamazlarken Mânâ rivayetinden ne anlasınlar? Oysa 'Dört kitabın mânâsın' bilmek isteseydiler Yunus’a yetişemediler belki ama Kitapçı Muzaffer’e sorabilirdiler.”
Yazar Özlem Albayrak ise, “Tüketilebilir bir ürün olarak Mevlana” başlıklı makalesinde ise, daha çarpıcı konulara değiniyor. Yazına “Mevlana, uzun bir süredir sadece bir mutavassıf olmaktan öte anlamlar ifade ediyor, Mevlevilik de ortalama bir tasavvuf öğretisinden çok daha fazlası anlamına geliyor. Mevlana’yı sevenler, öğretisini beğenenler ise bugün artık sadece dindarlar değil; hatta sadece Türkler de değil. 2007 yılı UNESCO tarafından Mevlânâ Yılı ilan edildikten sonra, Mevlânâ’ya ait eserler; Mevlana ve Mesnevi hakkında yazılmış kitaplar; bu konuda yazılmış hikaye, öykü, anlatı, roman gibi edebi çalışmalar yaygınlık kazandı.” cümleleriyle başlayan Özlem hanım, benim, senin, hepimizin şikâyet ettiği mevzulara şu sözlerle parmak basıyor:
“Bugün Mevlevilik adıyla popülerleşen bu öğretinin sahiden Mevlana’nın baş koyduğu yol mu olduğu, yoksa “herkesi memnun etme” düşüncesindeki birilerinin yorum kabiliyetleriyle mi İslam’dan ziyade kolay tüketilebilir, rahat hazmedilebilir bir gönül felsefesi haline evrildiği elbette tartışmalı. Ama ben işin o tarafında değilim.
Doğrusu Mevlevilikten folklorik, zararsız bir kültürel İslam üretilmesinde, tıpkı Mevlana’nın aşkı yücelten, Allah’a ulaşmanın yolu olarak ibadetlerden ziyade Allah’la kurulan kalbi bağı işaret eden sözlerinin öne çıkartılması kadar, semâ ritüelinin popüler kültüre sunduğu görsel malzemenin de etkisi var. Semâ ayinleri, Mevlevihanelerin sınırlarını aşıp eğlence, dinlence mekanlarında gösteriye dönüşmeyip de ne olacaktı ki?
Postmodernizm, temelde yeniden üretim süreçleriyle tanımlanır. Mevlana da bugün ekonomik, politik ve kültürel boyutlarıyla yeniden üretilerek popüler kültürün tüketim metasına dönüşmüş; kültür endüstrisinin tezgahından geçtikten sonra bir modern zamanlar kültü haline gelmiş, Mesnevi’de kendini tarif ettiği gerçeklikten farklı bir yere konumlandırılmış, neredeyse dünyadaki Müslümanlar tarafından ortak kabul gören geleneksel İslam’a karşı; ılımlı, kucaklayıcı, suya sabuna dokunmayan bir İslam temsiline dönüştürülerek ideolojik bir araç haline getirilmiştir.
Günümüzde Mevlana, küresel bir mürşittir artık. Batı ile Doğu arasındaki gerilimde İslam’ın birleştirici yüzü olarak sunulur ve Batı tarafından bu yüzden büyük bir ilgiye mazhar olur. Kapitalizm nasıl merkezsizse Mevlana da, Konya’da yaşamış bir tasavvuf ehli olmasına rağmen o derece merkezsizdir.
İslam’a yakın olan olmayan herkesin sevdiği Mevlana figürünün ortaya çıkmasında, hiç okunmadığı halde en çok atıf yapılan eserlerin başında Mesnevi’nin gelmesinde; semâ ayinlerinin bambaşka anlamlar ihtiva etmesine rağmen içi boş birer popüler kültür gösterisine dönüşmesinde, tekke ve zaviyelerin kapatılmasının da etkisi oldu elbette. Bu sayede Mevlevilik de tıpkı diğer tasavvuf ekolleri gibi gönül erlerinin ehil ellerinden çıktı ve hoyratların uhdesine girerek tüketilebilir bir şeye dönüştürüldü.
Geldiğimiz noktada Şeb-i Arus törenleri ve Mevlana dendiğinde aklımıza gelen tek şey, semâ gösterileri oluyor. Elimize kalan ise Mevlana, semazen ve Mevlevi imgeleriyle süslü görseller, takılar, oyuncaklar, hediyelik eşyalar ve kıyafetler. Bir de sosyal medyada durmaksızın maruz kaldığımız aşk, sevgi, tövbe bozmak, yine gelmek mesajlarıyla dolu bağlamından kopartılmış, kırpılmış, cımbızlanmış cümlecikler. Geçmiş zamanlarda yokluk nedeniyle bilinip tanınamamazken günümüzde çokluk nedeniyle yitirilip kaybolan her şey gibi Mevlana da… Geçmiş olsun.”
PAZARTESİ: “Hoş geldin 2048” ve dünyada yeni gelişmeler…