Mevlana Hazretleri, Seyyid Buhaneddin Tirmizi ve Şemsi Tebrizi gibi zatların himmetleriyle olgunlaşmış tam bir müceddit ve yaşadığı asrın rehberi olmuştur. İlahi aşkta yükselmiş, tam bir Arif-i billah (mürşit, her şeye Rabbimizin razı olacağı açıdan bakabilen alim.) ve Muhabbetullah (Allah’ı sevmek) makamına ulaşmıştır. Ve Mevla’mızın dostu “ Mevlana” olmuştur. Aynen onun gibi Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’de Abdulkadir-i Geylani Hazretleri’nin ”Fütüh-ul Gayb”(gaybi fetihler) kitabını kendine muhatap alarak okumaya başlamış, ancak “Nefsime dehşetli vurduğu için, kitabın tamamını okuyamadım.” demiştir. O zaman “Darul Hikmet-ül İslamiye”de (İslami hikmetin yeri adıyla bilinen, alimlerin üye oldukları resmi bir kuruluş) azaydım, diyor. Bediüzzaman Fütuhul Gayb eserinden tefeül ile açtığında Abdülkadir-i Geylani’nin “Darul hikmet”te olduğuna asırlar öncesinden işaret ettiğini gördüm, diyor. Üstad Bediüzzaman’ı ömrünün kritik noktalarında Allah’ın(Celle Celaluhu) lütfu ile O himaye edip kurtarmıştır.(1) Abdulkadir-i Geylani(KS) “Fütuhul Gayb”ıyla bana bir üstat ve tabip ve mürşit olduğu gibi, İmam-ı Rabbani ‘de “Mektubat”ıyla bir enis, bir mürşit, bir hoca hükmüne geçti.”(2) İmam-ı Rabbani Hazretleri Mektubat’ında Bediüzzaman’ın babasının adı Mirza olduğundan “Mirza Bediüzzaman’a mektup” başlığı ile mektup yazmıştır.
Bu mektubunda Bediüzzaman’ın hangi mürşidi takip edeyim diye kararsız kaldığında “tevhidi kıble et”, yani “bir üstadın arkasından git” tabirini kullanıyor. Bediüzzaman bu mesajı “Üstadı mutlak ancak Kur’an-ı Kerim’dir.” şeklinde anlayıp Kur’an’ın ve imanın hakikatlerini ispat için ömrünü vakfediyor. Aynı şekilde Hz. Ali (RA) Celcelutiye isimli eseriyle “Ayetül Kübra’dan” (Her şeyden Tevhid’i ispat ediyor) ve Üstadın imani hakikatlerin ispat edildiği son eseri olan “Asay-ı Musa” (On bir mesele ve on bir hüccetiyle imanın ve İslam’ın hakikatlerini ispat ediyor.)(3) ismen bahsetmesi hakikat ehli alimlerin birbiriyle alakadar olduklarının delilidir. Görüldüğü gibi hakikat ehli alimler için zamanın ve mekanın bir engel teşkil etmediği alacakları feyizleri her zaman alabildiklerini görüyoruz.
Nur Risaleleri de aynen Mevlana’nın “Mesnevi”si gibi Kur’an’dan alınarak ve hadislerden ilhamen yazılmıştır. Bediüzzaman Hazretleri de aynen Mevlana Hazreteri gibi ”El Ulema-i verasetül Enbiya”(Alimler Peygamberlerin varisleridir.) hadisi şerifine mazhar olmuştur.
Özellikle” Münacatta; Ya Rabbi “Kur’an-ı Hakimin dersiyle ve Rasul-ü Ekrem’in (ASM) talimiyle anladım, nasıl ki gökler ve yıldızlar Senin mevcudiyetine ve vahdetine şehadet ederler. Öyle de cev-i sema (atmosfer) ,bulutlarıyla şimşekleri, ra’dları(gök gürültüsü), rüzgarları ve yağmurlarıyla Senin vücub-u vücuduna (vücudunun vacib olduğuna) ve Vahdet’ine(birliğine) şehadet ederler.” demekle Kur’an’dan ders aldığını, mana aleminde Peygamberimizin (ASM)taliminde bulunduğunu açıkça ifade etmektedir. Bediüzzaman Hazretleri Marifetullah ve Muhabbetullah’ın insana nasıl bir kıymet kazandırdığını Mevlana Hazretleri Mevleviler ve inanan müminler için ne kadar güzellikleri ihtiva ettiğini Mektubat’ında güzel bir şekilde özetlemiştir. Hemen okuyalım;
“Katiyyen bil ki: Hilkatin en yüksek gayesi ve fıtratın en yüce neticesi İMAN-I BİLLAH’dır.(Allah’a imandır.) İnsaniyetin en âli mertebesi ve beşeriyetin en büyük makamı iman-ı billah içindeki MARİFETULLAH’dır. (Allah’ı bilmek)
Cin ve insin en parlak saadeti ve en tatlı nimeti, o marifetullah içindeki MUHABBETULLAH’dır.(Allah’ı sevmek)’Mevlana Hazretleri başta olmak üzere Allah’ı sevenler bu Muhabbetullah denizinde mesut ve bahtiyardırlar. Rabbim cümlemizi onlardan eylesin.’
Ve ruhu beşer için en halis sürur, kalb-i insan için en safi sevinç, o Muhabbetullah içindeki lezzet-i ruhaniyedir. Evet, bütün hakiki saadet ve halis sürur ve şirin nimet ve safi lezzet, elbette Marifetullah ve Muhabbetullah’dadır. Onlar onsuz olamaz. Cenab-ı Hakkı tanıyan ve seven, nihayetsiz saadete, nimete, envara esrara(nurlara ve sırlara)ya bil-kuvve (Kabiliyet, istidat olarak) veya bilfiil mazhardır. Onu hakiki tanımayan ve sevmeyen nihayetsiz şekavete(şikayetlere) alama(elemlere) ve evhama (vehim ve şüphelere)manen ve maddeten müptela olur. Evet şu perişan dünyada âvâre(başıboş nereye gideceğini bilmeyen) nev-i beşer içinde, semeresiz bir hayatta; sahipsiz hamisiz bir surette; aciz, miskin bir insan, dünyanın sultanı da olsa kaç para eder.
İşte bu avare nev-i beşer içinde, bu perişan fani dünyada, insan sahibini tanımazsa bulmazsa ne kadar biçare sergerdan(başı dönmüş, şaşkın) olduğunu herkes anlar. Eğer sahibini bulsa malikini tanısa o vakit rahmetine iltica eder, kudretine istinat eder. O vahşetgah dünya bir tenezzühgaha(gezinti yeri, fuar) döner ve bir ticaretgah olur.”(4)
Ali Ulvi Kurucu’nun tabiriyle “İmam-ı Gazali bundan dokuz yüz sene evvel ahlak ve fazilet sahasında yapmış olduğu futuhatı, bu asırda Bediüzzaman iman ve ihlas vadisinde başarmıştır. Evet Hazret-i Üstadı bu müthiş cihat meydanlarına sevk eden, hep bu eşsiz şefkat ve merhameti olmuştur. Ve bunu bizzat kendisinden dinleyelim: Bana “Sen şuna buna niçin sataştın?” diyorlar. Farkında değilim; karşımda müthiş bir yangın var; alevleri göklere yükseliyor, içinde evladım yanıyor imanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye imanımı kurtarmaya koşuyorum. Yolda birisi beni kösteklemek istemiş de, ayağım ona çarpmış; ne ehemmiyeti var? O müthiş yangın karşısında bu küçük hadise, bir kıymet ifade eder mi? Dar düşünceler dar görüşler!..” (5)
Hz Mevlana da bunu “Muhabbet ve İlahi Aşk “sahasında asırlar öncesi tahakkuk ettirmiş ve Kur’an’ın feyzinden bir ışık yakmış, asırları asrımızı ve insanlığı halen aydınlatmaktadır. Demek Rabbimiz Peygamberimizin (ASM) gerçek varisi olan alimlerini Peygamberimizin manen ders ve taliminden geçirmekte sonra neslinden gelen nurlu kandillerle kemale erdirmektedir. Ümmetin yaşadığı asırlara göre karşılaştıkları problemleri sağlıklı çözüp, Kur’an güneşinden tam istifadeyi sağlamak için o zamanın manevi hastalıklarına devalar gönderip, müslümanların ve insanlığın istikamette kalmasını temin ettirmektedir. Elhamdülillah. Mevlana’mızın harika bir sözü ile konuyu bağlamak istiyorum.
“Ben sağ olduğum müddetçe Kur’an’ın kölesi, bendesiyim ,
Ben Muhammed Muhtar’ın(ASM) yolunun tozuyum, benim sözümden bundan başkasını bir kimse naklederse ben ondan da bizarım(usanmış, bezginlik ve davacı olmak) o sözlerden de bizarım.”(6) Mevlana Hazretleri’ne ait olmayan sözleri onun sözüymüş gibi söylenileceğini kerametkarane bilmiş… Kurtuluşumuzun Kur’an’a ve Peygamberimizin sünnetine uygun davranışlarımızda olduğunu apaçık ifade etmiş, Allah ondan razı olsun.
Konya’mızın göz bebeği, Rahmetli Tahir Büyükkörükçü Hoca’mın(R.H) tabiriyle Mevlana’mızın “AŞK ERİ”nin, Mevlevilerin ve Hakikat yolunda gidenlerin durumları, konumları ve yaşantıları ne güzeldir. Rabbim cümlemizi rızasına nail eyleyip, Peygamberimiz(ASM) şefaatine ve Mevlana Hazretleri ve Bediüzzaman Hazretleri gibi muhabbet ve hakikat yolundan gidenlerin manevi sofralarından ve özellikle ”Şeb-i Arus(düğün gecesi, lütfu ilahiye kavuşma)” gerçeğinden ders alan ve bu zatların eserlerinden hissesi ziyade olanlardan eylesin. Amin. Hoşça kalın.
Kaynakça
1-“Tarihçe-i Hayat” isimli eserinde Van Kalesinden ayağı kayıp düştüğünde “Ya Şeyhim himmet” diyerek Abdulkadir Geylani’(KS)nin himmetine mazhar olmuştur. İkinci olarak Ermeni ve Ruslara karşı 1915 yılında gönüllü milislerin kumandanı olarak harp ederken Bitlis’te esir düşmüş ve 1917 ihtilali arefesinde Abdulkadir-i Geylani Hazretlerinin himmetiyle kurtulduğu ifade ediliyor.
2-Tarihçe-i Hayat, Bediüzzaman Said Nursi, Sözler yayınevi, Sayfa 110.
3-Asay-ı Musa, Bediüzzaman Said Nursi, RNK yayınları Sayfa7
4- Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, yirminci mektup
5- Tarihçe-i hayat, Önsöz, Sayfa 13
6-“Peygamber varisi Mevlana; İnsan sevgisi merkezli çoğulcu bir okuma denemesi”, Yar. Doç. Dr. Rıfat Altay, Harran Üniv. İlahiyat Fakültesi