Bu bölümde her şeyden önce Mevlana’ya mal edilen ve tercümesi dahi yanlış olan: “Gene gel… Gene gel…”ünlü rubaisini ele almak istiyoruz. Bu rubai hakkında “Tarih ve Medeniyet” (Temmuz 1995 tarih ve 17. Sayılı) dergisinde: “Gene gel” değil, “vaz geç...” hakkında bilgi vermiş ve yeniden tercüme etmiştik.
Bu rubainin Mevlana’nın bir divanında ve en son sayfasında sonradan eklenmiş olduğunu söyledik. Gerçekten de bu rubai Mevlana’dan iki yüz yıl önce yaşamış sofi şair Abu Seyid Abul Hayır’ın (7Aralık, 967 – 12 Ocak, 1049), rubailer koleksiyonunda var olduğu bilinmektedir:
بازآ بازآ هر آنچه هستی بازآ | گر کافر و گبر و بتپرستی بازآ | |
این درگه ما درگه نومیدی نیست | صد بار اگر توبه شکستی بازآ |
Türkçe okunuşu:
Baz a, baz a, her ançi hesti baz a
Ger kafir u gebr u but peresti baz a
En dergah-i ma dergah-i naumudi nist
Sad bar eger tovbe şksti, baz a.
Bu rubai Mevlana’ya aittir veya değildir; ama önce rubaide beş kez geçen “baz a” deyimini inceleyelim. Bu deyimin anlamı “vaz geç” dir. Fakat deyimi bozarak yani kelime kelime okursak: “gene gel” olabilir. Mevlana’nın Farsçası Horasan’da kullanılan eski Farsçadır. Türkler, Hintliler, Doğu Türkistan, Afganistan ve Tacikistan’ın kullandığı dil olup Türkiye ve Hindistan arasında yayılmış bir dildir. Urduca bu Farsçanın etkisinde gelişti. Türkçede “baz” veya “vaz” diye bir kök kelime yoktur. Belli ki “vaz gelmek” ve daha sonra “vaz geçmek” Farsçadan alınma bir ifadedir. Aynı şekilde Urducada “baz ana=vaz geçmek”tir. “Yürü ey bivefa hercai güzel; gönlüm o sevdadan vaz geldi, geçti” dizesinde Dr. Reza Tevfik Bey; “vaz geldi” vaz geçti anlamında kullanmıştır. Mevlana bir rubaisinde “Meyan-i abruyet ey ışk en zaman gerahi est; ki nist layık an ruy-i hub ez an baz a” = Senin iki kaşın arasında ey aşk (sevgilim = Allah) bu zaman bir düğüm gibi durmakta; o senin güzel yüzüne layık değildir, ey zaman oradan vaz geç (çekil)”. Burada “ey zaman”, “gene gel” diye tercüme edilemez.
Türkçede: “küplere binmek” İngilizcede “To ride on the jars” veya “başvurmak” = “to strike the head” nasıl anlamsız ise Farsçadan Türkçeye çevrilen motamon ifadeler de öyledir (detay için bkz. a.g. dergi).
O halde söz konusu olan rubainin doğru tercümesi böyle olmalıdır:
Vaz geç, her ne isen vaz geç
Kâfir de olsan, putperest de olsan vaz geç
Bu dergâhımız umutsuzluk dergâhı değildir
Yüz kere tövbeni bozdun ise yine vaz geç de gel.
Kaldı ki Mevlana tövbe konusunda tekrar tekrar aynı günahı işlememelidir demektedir. Bu konuyu iyice anlatmak için “Nasuh’un Tövbesi” diye bir hikâye anlatır. (M V 2228-):
Nasuh adında bir adam rızkını elde etmek için kadın kılığına girip hamamda tellaklık yaparmış. Hem de padişahın kızına. Nasuh yaptığı işten hiç de memnun değilmiş. Bir şeyhe gidip kendisi için dua etmesini ister. Eren kişi Allah’a dua eder. Bir gün Nasuh hanımlar hamamında işin başında iken prensesin değerli taşı çalınır. Feryatlar kopar hamamda. Kapılar kapatılır ve jandarma herkesin bohçalarında ve çantalarında taşı arar, taş bulunamayınca; “Her kes soyunsun” emrini verir. Nasuh’un rengi atar ve sırrının açığa çıkmaması için başlar Allah’a yalvarmaya ve tövbe etmeye. Duası kabul olur ve hırsız yakalanır. Nasuh derin bir nefes alır. Nasuh tövbesine bağlı kalarak o işi bırakır ve bir daha o iş için hamama gitmez. Birkaç gün sonra prenses onu hamama davet eder, Nasuh; ellerim hastalandı diye bahane ederek bir daha işe gitmez ve şöyle der: “Allah’ım var ol! Sonunda beni gamdan kurtardın”.
Mevlana’nın tövbe anlayışı bu hikâyede gizlidir. Yani tövbe eden bir daha hata yapmayacak. Mevlana şöyle bağlıyor konuyu: “Süt, annenin göğsünden çıktı mı bir daha geri dönmez” .
- Tövbeyi bozmak lanete götürür:
- Tövbeyi bozmak ve sözü yerine getirmemek sonunda lanete dönüşür
Yahudilerin bir gurubunun tövbelerinden ve sözlerinden dönmeleri onların hayvana dönmelerine sebep oldu (buğuzlanmaları)
O kavmi Allah, maymuna çevirdi zira onlar Allah’a verdikleri sözden caymışlardı
(M V /2591-)
- Yahudilerden bir grup Allah’a verdikleri sözlerinden caydılar. Allah onları insanlıktan çıkarıp maymun ve domuza çevirdi (Mayda, 60). Tövbe edip sözünden dönenleri Allah affetmez. Tövbe edip cayanlar kuruyup giden köksüz ağaç gibi kalırlar.
- Tövbe ve eşek hikâyesi (M V /2326-):
Bir çamaşır yıkayıcısının zayıf cansız eşeği varmış. Sırtı yük taşımaktan dolayı yaralanmış. O yörede ot yerine hep su varmış, bu yüzden eşek yeterince otlamazmış. Tesadüfen o ormanda bir aslan yurt edinmiş. Bir gün aslan fille kapışmaya kalkınca sakatlanmış ve avlanamaz hale gelmiş. Çok acıkınca aslan tilkiye: “Şehre yakın bir yere git ve benim için bir şeyler avla” demiş. Tilki ırmağın kenarından geçerken sıska eşeği görmüş ve ona yanaşarak: “Bu kurak, otsuz yerde senin ne işin var?” demiş. Eşek: “Benim kaderim nasibim bu işte. Ben buna şükür ediyorum” demiş. Tilki eşeğe: “Bu dünyada rızkı aramak gerekir, yoksa aç kalırsın” diye öğüt vermiş. Aralarında uzunca konuşma geçmiş ve tilki sonunda eşeği ikna edip aslanın bulunduğu yere götürmüş. Aslan çok acıktığı için cansızmış. Kalkıp eşeği parçalamak istemiş ama ne çare. Eşek aslanın korkunç yüzünü görünce hızla oradan uzaklaşmış. Aslan tilkiye: “Bir kez daha git ve eşeği kandırarak buraya getir” diye emir vermiş. Kurnaz tilki bir daha yola çıkmış ve doğru eşeğin yanına giderek: “Eşek kardeş! Korkulacak bir şey yok. Senin boş hayalindir seni korkutan” demiş. Eşek tilkinin sözlerine kulak vermek istememiş ama açıklık ve hırs onun gözünü perdelemiş. Nihayet tilki ile birlikte aslanın bulunduğu yere hareket etmişler. Aslanın sahasına girer girmez aslan eşeğin üstüne atlayıp onu param parça etmiş. Aslan susadığı için ırmağa gidince tilki hemen eşeğin kalbini ve ciğerini yemiş, bitirmiş. Aslan dönünce eşeğin kalbini ve ciğerini bulamayınca tilkiye sormuş. Tilki: “Efendim bu eşek kalpsiz ve ciğersizmiş. Eğer kalbi ve ciğeri olsaydı zaten bana kanmazdı” demiş.
Yukarıdaki hikâyede tilki emel sahibi olup taklitçi bir kulu; eşek ise nefsine uyup ve Allah’a tam güvenmeyip bu taklitçinin yapay sözlerine inanmış kulu temsil eder. Bir başka önemli cephe ise, eşek ilk defasında tövbe etmiş ama sonradan o tövbeden vazgeçip tilkinin sözüne uymuş olmasıdır.
İnsan bir daha affedilirim diye günah işlememelidir. Tövbe insana verilmiş büyük nimettir. Bu nimeti suiistimal etmemelidir.