Tasavvufta en çetin “heme ust = Her şey Allah’tır” mı yoksa “heme az ust = Her şey Allah’tan mıdır” konusudur. Bu farklı görüşler yüzünden binlerce insan öldürüldü. Mevlana bunlardan hangi guruba girer? Sorusunun cevabı elbette ki Mevlana ikincisini tercih eder. Hindular putlar yapar ve onlarda tanrılarını görür ve onları taparlar. İslam vahdet-i vücut (beden tekliği) anlayışında böyle bir düşünce yoktur fakat yaratılan her şeyde Allah’ın hikmeti ve marifeti (Vahdet-i Şuhut) vardır. Basit bir örnek verelim: Kışın kaysı ağacının gövdesinde binlerce kaysı öylece bekler ve zamanı gelince önce çiçek sonra da olgun meyvelere dönüşürler. İnsanın içinde ruh vardır zamanı gelince vücuttan dışarıya çıkarlar. Bedenler ayrı ayrı görünebilirler ama ruhlar biri birine bağlıdır tıpkı evren gibi.
1-Mevlana, Mesnevisinin vahdet dükkânı olduğunu söyler:
a)Mesnevimiz vahdettin dükkânıdır; vahdetin başka neyi görüyor iseniz o puttur.
(M VI 1528)
b)Bizim Mesnevimiz baştan aşağı tek renktir. Mesnevideki bütün istiareler ve düşünceler hep Allah’ın tekliğine işarettir.
Mevlana, Mesnevisinde “Biz Hakız”, “Bütün alem Allah’tır veya her şey Allah’tır” demez. Aksına ne varsa ne yoksa hep Allah’ın tecellisi ve kudretidir diyor. Bir damla su okyanus olmaz, bu evren ve tüm varlıklar da Allah olamaz. Bu itibarla Mevlana daha çok Vahdet-i Şuhut’a meyillidir. Kuranda “Her şey yok olacaktır, Allah’ın yüzü hariç” denilmektedir. Mevlana’nın hedefi işte o yüzüdür.
İnsanın Allah’ın kendi zatı hakkında düşünmek ve O’nun zati (kişisel) niteliklerini idrak etmek mümkün değil. Mevlana, Peygamber’in (s.a.v)hadisini hatırlatıyor:
2-Allah’ın zatını idrak etmek imkânsızdır: |
| ||
| |||
| |||
| |||
| |||
| |||
a)Mustafa (s.a.v) bu yüzden şöyle vasiyet etti:
Allah’ın zatı hakkında az yorum yapın
Kim ki Allah’ın zatı hakkında düşünürse
O aslında Allah’ın zatı idrak edemez.
(4/ 3700 - 3701)
b)Allah nasıl düşünür? Ne yer? Yüzü nasıl v.s. gibi sorulara cevap verilemez zira Allah görsel ve boyutsal âlemin dışındadır.
a)O (Allah) başka (oradaki) niteliklere ve hallere sahiptir,
İkiliğe (adetlere) girildi mi sözler güçsüz kalır.
(M VI 203)
b)Boyutsal âlemde dil daima iki veya fazla sözlerle anlatmaya çalışır bir konuyu, yani çokluğa muhtaçtır. Allah ise bu şekilde anlatılamaz ve idrak edilemez. Ünlü bir söz vardır: “Kim ki Allah’ı gerçekten bilirse o dilsiz olur”.
a)Kim ki dudağını dikerse (sesiz kalırsa) gaip sırlarını öğrenmek ona yaraşır.
(M III 3387)
b)Susmak bilmeyene öteki âlemin sırları verilmez. Çünkü o sırları başkasına anlatmakla hem kıskançlığı hem de benliğini ortaya koyar. Yani Allah’tan ziyade kendi benliğini övmüş olur.
3-Beka Billâh makamına ulaşanlar O’nun vasıflarında yok olmuşlardır:
a)Perdede olan kimse ilahi sıfatlarını O’nun yaratıklarında görür
Ama ilahi sıfatlarını idrak eden kimse ise özünü yitirmiş kişidir
Ulaşanlar Allah’ın zatına gark olunca O’nun sıfatlarına bakamazlar.
(M II 2812-13)
b)Maddi perde ve örtülerle örtülmüş kişi sadece yaratılanları görür ama ilahi sıfatlarda kendini yitirmiş kişi ise artık kendi varlığını görmez zira o Allah’ın niteliklerinde kayıp olmuştur. Yani “ben” ve “sen” gibi ikilikte kalmaz. Vahdete erişip onda yok olurlar. Mevlana bu konuyu aydınlatmak için şu kısa hikâyeyi anlatır:
Birisi gelip arkadaşın evinin kapısını çalar. Arkadaş içerden seslenip “Kimsin” diye sorar. “Benim dostun” diye cevap verir. İçerden ses “Sen hala ‘ben’ diyorsun ve hamsın buna rağmen aşk iddiasında bulunuyorsun. Onun için git”. Arkadaş bu söz üzerine bir yıl oradan uzaklaşır. Bir yıl sonra dostun evine tekrar gelip kapıyı çalar. İçerdeki sorar, “Kimsin?” Bu sefer arkadaş kapının ardında duran ve kapıyı çalan yine sensin” diye cevap verir. İçerdeki ses “Mademki şimdi sen bensin o halde içeriye buyur” der ve devam eder “Seni niye geçen yıl içeriye almadım bilir misin? Zira bir evde iki kişi olmaz da ondan” (M I 3056-). Mevlana şu beyitle hikâyeyi bağlar:
“Dostum artık sen hep ben olmuşsun;
Bahçedeki gül gibi hem diken hem gül olmuşsun”
(M I 3077)
4-Aynı konuyu aydınlatan diğer beyitler:
a)Canı “biz” ve “ben”den arık olanlar ve içlerinde hassas
ruhları taşıyan kadınlar ve erkekler
Sizin birleşmeniz aslında Allah’ın birleşmesidir zira
Birler bir araya gelince O olur (M I 1785-86)
b)Yani “ben” ve “biz” kavramlarından kurtulup birliğe geçmiş kâmil insanların pak ruhları aşkla bir araya geldiğinde her ikisinin aldığı zevk Allah’a ulaşır.
a)O tertemiz nur, şerefelerin şekline dönüşünce
Kale şerefelerinin gölgeleri gibi çok görünür
Bu şerefeleri mancınıkla yıkın ve çokluğu yok edin.
(M I 688 ve 689)
b)Çokluktan tekliğe geçmek için benlik kalesini yıkmak lazım. Güneşin ışınları tektir ama bedenlere düşünce çokluğa dönüşür. Onu bedeni eğitmek suretiyle tekrar birliğe yönlendirmek lazımdır.
İsa’nın renksizliği renklere esir düşünce, Hıristiyan Hıristiyan’la savaşa girer (M I 2467).
Bu konuda İsa’ya ait tek renk kerameti:
“O vezir İsa’nın tek renkliliğinden haberdar değildi ve İsa’nın vahdet küpünden de habersizdi. Yüz renkli elbiseler İsa’nın tertemiz küpüne girince hepsi de sade ve ışık gibi tertemiz tek renge dönüşürdü. Bu tek renklilik sıkıcı değildir aksine denizin balıkları çektiği gibi saf su gibi idi. Bu âlemde yüzlerce çekici renk vardır ama balıklar (Allah âşıkları) o karadaki renklere gönül vermezler” (M I 500-)
“İsa’nın annesi onu okuldan alınca çırak olarak bir boyacının yanına bırakır. Bir süre sonra ustası onun alıştığını görünce ‘Benim seyahate çıkmam lazım. Sana boyanacak elbiseleri bırakıyorum. Renklerini yanlarına yazdım. İnşallah, işini dikkatlice yaparsın”. Usta yola çıkar çıkmaz İsa bütün elbiseleri tek bir küpe atar ve “Allah’ın lütuf ile hangi renk gerekiyorsa ona boyanın” der. Beş on gün sonra usta döner ve bütün elbiselerin tek küpte bulunduğunu görünce canı sıkılır ve “Eyvah! Elbiseleri mahvettin” deyince İsa elbiseleri istenen renklere göre küpten dışarıya çıkarır. Bunu gören usta iman getirir”.
“Öyle (olgunlaş) ki İsa’nın tek renkli küpü çok renkli küpleri kırıp diğerlerini yok etsin. Zira öteki âlem tuz ocağı gibidir. İçine girdin mi tuzlaşıp bembeyaz, renksiz olursun” (M VI 1855-).
Ne yazık ki Müslümanlar da mezheplere bölünerek biri birine savaş açarlar hâlbuki Allah aynı Allah’tır. Çokluk insanın icadıdır. Yanılgıdır. Şu üzüm hikâyesindeki gibi: