Bilindiği üzere Mevlana’nın Mesnevisinin başlıca teması kâmil insandır. Kamil insan benliği yenmiş Allah için yaşayan kişidir. Yunus’un dediği gibi: “Yaratılanı severim yaratandan ötürü”. Ermiş kâmil insan Allah’ın yaratılmış her nesne ve varlığında O’nun yansımasını gördüğü için onları sever. Zira yaradılışta hep O vardı ve her şey O’na yöneliktir:
تا مهر رخت بر همه ذرات بتابید | ذرات جهان را به تک و پوی تو دیدیم |
در ظاهر و باطن به مجاز و به حقیقت | خلق دو جهان را همه رو سوی تو دیدیم |
Öyle ki senin yüzünün ışığı bütün zerrelere vursun
Dünyanın tüm atomlarını sana koşarken gördüm
Zahirde, batında, mecazda ve hakikatte
İki alemin yaratıklarının yüzünün sana dönük gördüm.
(Şems-i Mağrabi Divanından Gazel No.138)
Zaten Mevlana insanların aynı kaynaktan var olduklarını “Nistan = kamışlık” kavramında ile dile getirir:
Neyin kopardığı yer yani Nistandan (kamışlıktan) kasıt ise insanın yaratılmasından önceki Allah’ın yakınlığı ve vahdetlik makamıdır. Mevlana’ın bir başka beyitte ifade ettiği gibi:
منبسط بودیم و یک جوهر بودیم بی سر و بی پا بودیم آن سر همه
یک گوهر بودیم همچو آفتاب بی گره بودیم و صافی همچو آب
(M I / 686-87)
Mutlu olup tek bir cevher gibiydik. O âlemde başsız, ayaksız idik. Güneş gibi bir cevher idik, su gibi tertemiz olup düğümsüz (pürüzsüz) idik.
Hal böyle olunca insan başka insana eziyet veremez. Şimdi Mevlana’nın kendi
İnsanın içinde ruh vardır. Bedenler ayrı ayrı görünebilirler ama ruhlar birbirine bağlıdır.
Bu konu da, İsa’ya ait tek renk kerametidir:
İsa’nın annesi onu okuldan alınca çırak olarak bir boyacının yanına bırakır. Bir süre sonra ustası onun alıştığını görünce: ‘Benim seyahate çıkmam lazım. Sana boyanacak elbiseleri bırakıyorum. Renklerini yanlarına yazdım. İnşallah, işini dikkatlice yaparsın” der. Usta yola çıkar çıkmaz İsa bütün elbiseleri tek bir küpe atar ve “Allah’ın lütfu ile hangi renk gerekiyorsa ona boyanın” der. Beş on gün sonra usta döner ve bütün elbiselerin tek küpte bulunduğunu görünce canı sıkılır ve “Eyvah! Elbiseleri mahvettin” deyince İsa elbiseleri istenen renklere göre küpten dışarıya çıkarır. Bunu gören usta iman getirir”.
“Öyle (olgunlaş) ki İsa’nın tek renkli küpü, çok renkli küpleri kırıp diğerlerini yok etsin. Zira öteki âlem tuz ocağı gibidir. İçine girdin mi tuzlaşıp bembeyaz, renksiz olursun.” (M VI 1855-)
Mevlana’nın ahlakı
- Hayvan sevgisi: Pervane’nin evinde hazırlanan yemeği köpek yedi ve talan etti. Mevlana köpeğin dövülmesini istemedi. (Eflaki, s.317-305)
- Benim öyle bir huyum var ki kimsenin incinmesini istemem. Mesela sema esnasında bazı kimseler bana çarpar ve bunun üzerine dostlarım onlara engel olurlar. Bu hoşuma gitmez. Yüz kere onlara dedim ki benim için kimseye bir şey söylemeyiniz. Ben çarpmalarına razıyım. (Fih-i Mafih, Metin No.88)
- Her dine sahip ona sadıktır (bağlıdır)
Her milletin ferdi ona âşık
Hıristiyanlar onu över dururlar
Yahudiler onu Hud gibi hoş gördüler
Hıristiyanlar ona o İsa’mız derler
Museviler ona Musa’mız derler.
(Veletname’ den s.121)Hud= Kuran’da adı geçen bir peygamber.
- Yine onun keremlerinin kemali, yumuşaklıkları ve iyi huyları o derecedeydi ki, bir gün semada hararetlenmişti. Allah’nın yüz güzelliğine, halden hale geçiyordu. Birden bire bir sarhoş semaya girdi, heyecanlar gösteriyor ve kendinden geçmiş bir halde Mevlana hazretlerine çarpıyordu. Aziz dostlar onu incittiler. “Şarabı o içmiştir, sarhoşluğu siz ediyorsunuz” buyurdu Mevlana. “Hıristiyan’dır” (tersa’dır = yani korkaktır veya Hıristiyan’dır anlamına gelen kelime) dedi dostlar. “O korkak ise siz neden korkak değilsiniz” dedi Hz. Mevlana (Eflaki, s.304)
- Hamamda Cüzzamlılar ve Mevlana: Hz. Mevlana Konya’daki Ilgın hamamına gitti. Arkadaşlar daha önce gidip hamamı hazırladılar ve temizlediler. Ilıcayı bir ara boş gören cüzamlılar yıkanmaya başladılar. Mevlana geldiğinde arkadaşları cüzamlıları inciterek oradan kovmak istediler. Mevlana onlara “Yapmayın” dedi ve kendisi o anda suya daldı. Onlardan akan suyu alıp başına döküp onları mutlu etmeye çalıştı. (Sipehsalar, s.102)
- Yolun üzerinde bir köpek uyumuştu. Mevlana durdu (arkadaşlarıyla birlikte) ve köpeğin uyanmasını beklediler. Karşıdan gelen bir şahıs köpeği uyandırdığında Mevlana ona yapma dedi. (Sipehsalar, s.102-103)
- Mevlana çok az uyurdu. Dinlenme yoktu. Sipehsalar onun yatakta yatmadığını söyler. (Sipehsalar, s.52)
Şu şiiri Mevlana’nın uykusuzluğunun ispatıdır:
Herkes uyudu ve ben aşığa uyku gelmedi,
Bütün gece gözlerim yıldızları saydı durdu.
Uyku gözlerimden öylesine gitti ki bir daha gelmez,
Uykum senin ayrılığının zehrini içti öldü,
artık gelmez.
(Divan-i Kebir, s.III/205 ve Sipehsalar, s. 52)
- Devlet büyükleri Mevlana’ya paralar verirdi o da hemen dağıtırdı ama bazen oğlu Sultan Veled, bazı ihtiyaçlar için bir miktar alırdı.
- Uzun süre aç kalırdı. (Sipehsalar, s.56-57)
- -Takva, Sekr ve İstiğrak derindi (a.g.e s. 63-)
- Mevlana küçükken mana âlemiyle irtibat sağlamıştı ama aşk testisi ilahi şarapla önce Burhaneddin; sonra da Şems ile tam doldu. Altı yaşında göğe uçması (Eflaki, s.117) ve Allah’ı görmesi ve kendisine: “Müşahede etme, artık biz seni müşahede makamına ulaştırdık” denilmesi buna örnektir.
- Mevlana’nın 23 nolu mektubunda bir Emire şöyle der: “Duacınızın bir mülkü-malı olsaydı, onu satıp o borçlu olanın borçlarını öderdi…” Yani Mevlana’nın kendisine ait bir mülkü yoktu. O dervişliği tercih etmişti.
- Ne yazık ki insanlar da ayrı dinlere bölünerek birbirine savaş açarlar, hâlbuki Allah aynı Allah’tır. Çokluk insanın icadıdır; yanılgıdır.
- Sen saman değil, bilakis öteki âleme ait değerli incisin. Orada birlik vardır çünkü Allah birdir ve Allah birliği sever. Bu yüzden ibadet hanelerde, kilisede, Mekke’de ve camilerde insanların bir araya gelmelerini ister.
- Birisi gelip Mevlana’ya başka birisi hakkında şikayette bulunur Mevlana hazretleri, sizin bu kişi hakkında ki hükmünüz onu sevmediğiniz içindir, Eğer sevmiş olsaydınız sizin gözünüzde onda hoşa gitmeyecek bir hal görülmezdi. der ve aşağıdaki dizeleri söyler;
- Hoş görme gözü her türlü ayıba karşı kördür.
- Hoş görmezlik,bütün kötülükleri meydana çıkarır.
- ‘’Bir şeye olan sevgin, seni kör ve sağır yapar ‘’ sözündeki körlük ve sağırlık, sevdiği şeyin ayıplarına karşı kör ve sağır yapar demektir. Göz ayıpları görmeye başladığı zaman sevginin eksildiğini bil. Görmüyor musunuz ki; şefkatli bir ana sevgili çocuğunun hiçbir şeyinden iğrenmez ve çekinmez. Candan ve yürekten onun her cefasına katlanır. (Eflaki s.277)
- Mevlana 9 yaşındayken alimler ve bilginlerle sohbet ederdi. Sohbet sırasında bazen tartışmalar çıkar alimleri kendisine cevap veremez hale getirdi.Fakat tekrar merhamet göstererek kendisini susturulmuş gibi yapardı. Tam bir nezaketle sorular sorar cevaplar verirdi. Fakat konuşma ve tartışmalar sırasında hiç kimseye senin bu fikrini kabul etmiyorum demezdi. Onlarsa Mevlana’ya saldırır ve senin bu fikrini kabul etmiyoruz derlerdi. Lalası bu duruma üzülüp ‘’Niçin sen de onların düşüncelerini kabul etmediğini söyleyip karşı çıkmıyorsun? derdi. O da onlar benden yaşça büyüktür, Onların yüzüne karşı nasıl böyle bir söz söyleyebilirim derdi.
- Ben birçok düşmanlarının mahcup olmamaları için kendisi mahsus cevap veremez bir hale sokulmuş gibi gösterdiğini gördüm.
- Alimleri son derece gözetir ve arkadaşlarına ‘’Eğer dostlarınızın kötülüklerini size naklederlerse, sizin onları yetmiş kez hayırla ve iyi niyetle yorumlamanız gerekir. Onu açıklamaktan tamamen aciz ve çaresiz kaldığınızda ‘’Bunun sırrını O bilir ‘’ diye yorumlayın ve meseleyi kapatın, ki dünyada dostsuz kalmayasınız. Çünkü ayıpsız dost arayan dostsuz kalır’’ diye vasiyet ederdi.
- Dost insanın üzüntülü zamanında canının aynasıdır
- Ey can! Sen aynanın yüzüne doğru hohlama (Mesnevi c.II s.248/31)
Allah katında bir çobanın bile değeri vardır:
- Musa ve Çoban
Musa bir gün Tur dağına giderken yolda bir çobana rastlar. Çoban, Tanrı’ya kendine özgü bir dille şöyle yalvarmaktadır: “Tanrım! Sen neredesin, senin kölen olayım. Saçını tarayıp, ayakkabılarını dikeyim. Elbiselerini yıkayıp sana sıcak süt ikram edeyim. Elini öpüp sana masaj yapayım. Uykun gelince de yatağını sereyim. Bütün koyunlarım hatta gülüşlerim sana feda olsun”. Bunu işiten Musa, çobana şöyle der: “Sen kiminle böyle konuşuyorsun? Sen deli misin? Sen Müslüman değil, kâfir oldun. Bu saygısız sözler Tanrı’ya söylenir mi? Dinin yok oldu”. Bunları duyan çoban: “Ey Musa! Ağzımı diktin ve beni perişan edip, canımı yaktın” der ve üzgün bir halle ormana kaçıp, gözden uzaklaşır. Musa yoluna devam eder ve Tur dağına vardığında, Tanrı öfkeyle: “Ey Musa! Sen benim Kulumdan beni ayırdın. Ben seni kullarımdan beni ayırasın diye yollamadım; onları benimle birleştiresin diye yolladım. Biz dile, söze bakmayız; biz iç dünyaya bakarız. Tanrı âşıkları her an yanar durur; viran, verimsiz topraklardan vergi alınır mı hiç?” Bunları duyan Musa, üzgün bir halde çobanı aramaya koyulur, onu bulur ve ona şöyle der: “Müjdeler olsun, ey çoban! Git! Edeb ve Düzeni arama; gönlün nasıl isterse Tanrı’yı öyle an”. (Mesnevi, II/1720 v. d.)
Mevlana’nın insan sevgisi batının “hümanizm” dediği türden bir sevgi değildir. İslam’ın karşılıksız ve yanlınızca Allah için yapılan iyiliklere ve hoş görülere dayanan bir sevgidir. Mevlana’nın sevgisi Yunan, Hint, Kuran, Hadis ve Horasan Mektebinde öğretilen insan-ı kâmil ve onu sevmek felsefine dayandığı için evrensel nitelik kazanmıştır.
Ne var ki, bu bencil dünya aklı Allah’a değil de dünya isteklerine tutsak olur. Mevlana bu konuyu şöyle dile getirir:
Ne zamana dek sürahinin süslerine âşık kalacaksın?
Sürahinin süslerinden kurtul ve gidip suyu bul
Görünen şekiller, süsler yok olur
Ama mana âlemi ebedi kalır.
(M II / 1021-1020)
Dostlar! Şekillerden öteye geçince
Nice cennetler, bahçelerin içinde nice bahçeler görürsünüz
Kendi şeklini yakıp, yok edince
Evrensel şekillere teslim olursunuz.
(M III / 578-579)
Ne var ki, bu bencil dünya aklı Allah’a değil de dünya isteklerine tutsak olur. Mevlana bu konuyu şöyle dile getirir:
عقل راه نا اميدى كى رود عشق با شد كان طرف بر سر دود
“Akıl umutsuz görünen yola hiç sapmaz ama aşk o yola hızla koşar”(M 6/ 1966).
İlimden hilme (yumşak huyluğua) erişen insan kâmildir. Muhammed (s.a.v.) buna gerçek örnektir.
Kuranda evliyalar (erenler) hakkında Allah şöyle der:
“Allah dostlarına ne bir korku ne de hüzün gelir”.“Kamil insan” deyince ilk akla gelen Peygamberimiz (s.a.v)’dır. Zaten Mesnevi’nin başlıca konuları Allah’ın kelamı ve hadislerdir. Mevlana, Peygamberi (s.a.v.) örnek bir insan olarak hem Mesnevi hem de Fih-i Ma Fih’de ele alır.
- Seçkin insana melekler bile secde eder:
a)İnsan Allah’tan nur alınca; seçkin olduğu için melekler ona secde ederler
Melekler isyandan ve şüphelerden arınmış melek gibi insana secde etmez mi?
(M II 1353)
2-Mevlana kâmil insan(erenler) için şöyle der:
a) Ey inatçı (kardeş)! Erenler Ashab-ı Kehf gibidirler
Ayakta iken, gezerken ve hatta uykuda iken bile
Allah onların haberleri olmadan işlerini düzene
sokar
Onların sağı ve soldan hiç haberleri bile olmaz
Dağda yankılanan ses iyi veya kötü de olsa
Dağın özü o her ikiden habersizdir.
(M 1 / 3187-)
3-Gerçek sultan bu dünyanın sultanlığı ve makamlara talip değildirler:
a)Padişahlıktan elini çekmiş asıl padişahtır,
Ay ve güneşin ışığı olmadan onun ışığı vardır
Kendi özü hazine olan esas hazine sahibidir
Kendi varlığına düşman olan esas varlığa sahiptir.
(M II / 1469-1481)
b)Erenler bu dünyanın makamlarından, saltanatlarından vazgeçip sadece Allah’a bağlanmış oldukları için gerçek sultan onlardır.
4-Erenler okyanus gibi geniştirler:
Eren kimse (kamil insan) bir damlada yedi deniz gibidir, bütün varlıklar onun dalgalarından doğan bir damla gibidir.
Bütün temizlikler o denizden çıkar ve o denizin her damlası manevi incilikleri (süsleri) meydana getirir.
(M V 1880-1881)
b)Damlalar (müritler ve inanlar) bütün âlemleri içine alan peygamberler ve erenlerin denizinden yararlanırlar ve manevi inciler elde ederler.
Tanrı’dan edepli olmayı dileyelim,
Edepsiz, Tanrı’nın lütfünden mahrum olur,
Edepsiz, yalnızca kendisini değil,
Bütün âlemi yakar, yok eder.
(M. I /78-79).
Ünlü şair Sadi Şirazi da
بنی آدم اعضای یک دیگرند که در آفرینش ز یک جوهر اند
İnsanoğlu bir birinin parçalarıdır zira yaradılış itibariyle tek cevherden oluşmuşlardır. Böyle olduğu halde insan hayvanlar ve canavarlardan daha çok insandan korkar oldu. Çünkü ilim sayesinde akl-ı cüzden akl-ı küle gelememiştir. Yani ilim ül-Yakin mertebesine ulaşmamıştır. Mevlana Mesnevisi boyunca bu konuyu ele alır.
Mevlana’nın edebe verdiği önem bütün Türk milletin ruhuna işlenmiştir. Sadece bu nitelik bile Türk Tasavvufunu ötekilerden ayırmaya yeter.
Edepli insan sadece kendine değil aynı zaman başkalara da yardım eder. Hanımlara ve diğer narin varlıklara saygılı davranır.
Ne var ki Mevlana benliği olgunlaştırmamış ve maddeye esir kalmış kimselerle dost olmayı reddeder. “Onlara selam ver ve geç git”. Ama Allah boyasıyla boyanan kişi ve üstün vasıflara sahip kimselerle dost ol. Allah’ın rahmet gibi her insanın yardımına koş ve karşılık bekleme.
جان نباشد جز خبر در آزمون هرکه را افزون خبر جانش فزون
جان ما از جان حیوان بیشتر از چه؟ زان رو که فزون دارد خبر
پس فزون از جان ما جان ملک کاو منزه شد زحس مشترک
وز ملک،جان خداوندان دل باشد افزون تو تحیّر را بهل
زان سبب آدم بود مسجودشان جان او افزون تر است از بودشان
ورنه بهتر را سجود دون تری امر کردن،هیچ نبود در خُوری
İmtihan sırasında ruh yeni bilgileri algılamaktan başka bir şey değildir
Bilgi ne kadar çoksa, ruh da o derece gelişmiştir
Bizim ruhumuz hayvanlara nazaran daha üstündür
Ne bakımda? Zira biz daha çok bilgiye sahibiz
Aynı şekilde meleklerin varlığı da bizden üstündür
Zira onlar ortak hislerden arıktırlar
Allah adamlarının hisleri ise meleklerden daha üstündür
Bunu hayal etmekten sakın
İşte bu nedenle Adam’a secde ettirilmiştir
Meleklerin varlıklarından daha yüksek oldukları için
O halde neden daha aşağıdaki varlığa
“Secde et” hiç yaraşır mı? (M II / 3335-)
Bu beyitlerde kast edilen maddi insan değil Adam (a.s) gibi Allah’a yakın olan kimse kastedilmektedir.
جان چه باشد با خبر از خیر و شر شاد با احسان و گریان با ضرر
چون سِرو ماهیّت جان مخبر است هر که او آگاهتر با جانتر است
روح را تأثیر اللهی بود هر که این را بیش اللهی بود
Can (insan varlığı) iyiliği ve kötülüğü bilenidir
Yapılan iyiliğe mutlu olur, kötülüklere de ağlar
Eğer insan varlığının sırrını ve içeriğini biliyorsa
O zaman bildiği nispette ruhu uyanıktır
Zira ruh Allah’ın etkisindedir
Kimde bu etki fazla ise, o Allah’a daha yakındır.
(M VI / 148-)
غیر فهم و جان که در گاو و خر است آدمی را عقل و جانی دیگر است
باز غیرِ عقل و جانِ آدمی هست جانی در نبی و در ولیّ
همچو آن یک نور خورشید سما صد بود نسبت به صحن ِ خانه ها
لیک یک باشد همه انوارشان چون که برگیری تو دیوار از میان
İnsanın aklı ve ruhu farklıdır
Eşek ve ineğin aklı ve ruhundan farklıdır
Aynı şekilde insanın aklından ve ruhundan farklı olarak
Erenler ve peygamberlerin aklı ve ruhu da farklıdır
Gökteki güneşin ışınları gibi
Evden eve, farklı yüz çeşit görünür
Fakat özde şık hep aynıdır
Duvarı aradan kaldırınca (gölge yok olur) ışık yine bir olur).
(M IV / 409-)
Modern insan maddi ilim ve bilimin derinliklerine öylesine dağılmıştır ki insana gereken sempati ve mani huzuru ihmal etmiştir. Ama Mevlana’nın ney konseptindeki ikiliği dengelemeden gerçek mutluk elde edilemez. Yani ruh (neydeki nefes) ve ney (maddi esaret). Her ikisi geliştirilse yaşam dengesi sağlanmış olur. Tıpkı kuşun iki kanadı gibi.