Dünya tarihinde yönetenlerin yargılanmaya başlaması ve kurumsal yapısı rastlamak mümkün değildir. Doguda ve batıda Tanrının gölgesi olarak görülen imparator ve kralların kurumsal olarak yargılanmaları baglamında fazla örneğe rastlanmazken Müslümanlar daha ilk yıllardan itibaren böyle bir yargı gücünün varlığını tanımış ve zaman içerisinde onu kurumsallaştırmışlardır. Mezalim mahkemeleri İslamiyetin insanlığa bir hediyesidir. Avrupa ülkeleri yüzlerce yıl kilisenin sorgulanamaz uygulamalar? altında ezilmekteydi. Ağır bedeller ödedikten sonra Allah’ın hakkını Allah’a, Sezarın hakkını Sezar’a verilme esasına dayalı bir devlet şekline ulaştıklarında dahi mezalim mahkemleri üzerine tartışmaları bitmemiştir. Batılıların iddia ettikleri gibi hukuk tanımaz barbarlar ve tiranlar olmadıkları, hukukun üstünlüğü noktasında kimi çağdaş toplumlarının bugün dahi ulaşamadıkları düzeyde bir hukuk bilincine sahip olduklarıdır.
İnsanlık suçu işleyenlerin cezalandırılmaması dünyanın vicdanlı insanlara emanet edildiğinin göstergesidir! Emaneti taşıyacak insanın en büyük zülüm şirkten uzak insan bilincinde olması gerektirmektedir. Bir anlamda toplumlar yöneticilerini doğuracağı için toplumun hak kavramı konusunda nefisleri değil bütün insanlığı ilkelere sahip olması gerekir. Bu hususta insana verilen yeryüzünü yönetme yetisini kullanabilecek motor gücü ve bunu kontrol edecek kişilik gelişimine ve karektere ihtiyaç vardır. Öncelikle insan olduğunu ve hatalar yapabileceğini vereceği kararlarda ilkeler ve istişarelerle hareket etmesi temel düsturu olmalıdır. Toplumların ve liderlerinin de yeryüzünü imar etme gibi bir amaçları olmalıdır ki yeryüzünü insana emanet eden Allah’ın salih kullarına imar edecekleri unutulmamalıdır. Bunun yöntemi dünyada barışın hâkim olması için mücadele edenlerin güçlü olmasından geçmektedir. Bu uğurda mücahade/mücadele etmek nafile ibadet etmekten çok daha hayırlıdır. Her insanın sahip olduğu donanım farklıdır. Bu mütecanis yapı işlediğinde güçlü bir bünye oluşturur. Bu bünyenin sağlıklı işlemesi gelişmesi toplumu yönetenler ileri gelenlerin işleyişi yürütürken mevzi olarak nefsi oto kontrolunda geneli zorlanır. Zira imkanlar, yetenekler nefsin emrine verildiğinde ve ilkelere bağlılıkla eğitilmediğinde genel olarak bu ego önce kendi toplumunu zehirler sonra da evrensel olarak toplumları olumsuz etkiler. Bunun tarihte örnekleri kendilerini tenrı ilan eden Nemrutlar, Firavunlar, Ebu Cehiller, Neron, Nabukadnazar, Cengizhan, Ebu Cehil, Hitler günümüzde Çin’in Doğu Türkistan’da, Hindistan?n Miammar’da, Slobodan Milosevic Bosna’da ve Benyamin Netenyahu ve Biden gibi destekçilerinin Filistinde soykırım suçu işlemişler ve işlemekteler durdurulamamaktadırlar. Dünya Milletlerinin kurum ve kararlarını hiç saymaktadırlar. Bu durum yeni bir düzenleme için insanlığın mücadelesi kaçınılmazdır. Allah’ın insan haklarını belirlediği ilkelerin yerine tağutların hüküm sürdüğü bir dünyada yaşamaktayız. Bir anlamda insanlık çılgınca kıyametini hazırlamaktadır. Kıyamet denilen şeyi Allah insanlar kendi elleriyle hazırlayacağı gerçeği unutulmamalıdır.
İklim krizi, varlıkların hunharca yok edilmesi ya da kirletilmesiyle; gıda krizi, bir yanda açlıktan ölenler diğer taraftan obezite ile uğraşanların varlığı! Güç dört şeytanın elinde adalet dağıtıyor! Dünya dörtten büyüktür bu çığlığın bir ifadesidir.. Bu durum gün be gün dünyanın kıyametini hızlandırmaktadır. Etik denilen ilkeler normal insanlardır. Kendini tanrılaştıran günümüz tiranlarını dünyayı keyfi istekleri için yangın yerine çevirmesini engellememektedir! Hem cinslerine bu derece ileri zulümlerin durdurulması vicdanlarda cezalandırma veya dille kınamak kalmamalı acil fiili operasyonla düzeltilmelidr. Bu görevi güçlü iman sahipleri güçleri nispetinde yapmaktadır. İnsanlık tarihinde zulüm ve zalime arka çıkanların harabeleri ile doludur. Bundan da ancak akıl sahipleri ders alabilir. İnsanların hak ve hukuku bazı insanların egosuna terkedilemeyecek kadar değerlidir. Her insanın yaşama, inanma, varlık edinme ve neslini devam ve seyahat ve ifade hürriyetleri diğer insanın hak ve hukukun sınırında biter. Biri diğerinden değerli değildir. İnsanlar eşit olan bu hakkını ihlal edenlerin sadece vicdanlarda ve söylemlerle değil güçlü bir imanla elle engellenmesi esastır. Uluslararası insan haklarına dair ne kadar kurum varsa yeniden şekillenmeli hak ihlal edilen yerlerde zulme verilen ceza mezalim mahkemelerince herhangi bir ülke veya yöneticisinin keyfine bırakmadan uygulama ertelenmemelidir. Yoksa dünyamıza mezalim değil zalim mahkemler hakimdir.