Geçen hafta sonu, 24–26 Mart 2017 tarihleri arasında Aydın İli Kuşadası İlçesi’nde gerçekleştirilen Geleneksel Türk Mezar Taşları I. Ulusal Sempozyumu’na katıldım. Sempozyum, Kuşadası Kültürel ve Tarihî Mirası Koruma Derneği, Adnan Menderes ve Erciyes Üniversitesi ortaklığında, Doç. Dr. Celil Arslan ve Mahmut Ökçesiz başkanlığında gerçekleştirildi.
Sempozyum öncesinde ve sürecindeki temaslarımız sırasında, bu sempozyumun Kuşadası Kültürel ve Tarihî Mirası Koruma Derneği Başkanı Mahmut Ökçesiz’in hayaliyle ortaya çıktığını öğrenmiştim. Aynı zamanda profesyonel bir tur rehberi olan Mahmut Ökçesiz Bey’i yıllar önce Türkiye Mezar Taşları Envanter Projesi çerçevesinde tanımıştım. Sempozyum sırasındaki sohbetlerimizde sıklıkla tekrarlandığı gibi Türkiye Mezar Taşları Envanter Projesi Mahmut Ökçesiz Bey’in dile getirdiği ama gerçekleşmemiş bir hayal olarak öylece duruyor. Projeler maalesef sponsorlardan veya devlet kurumlarından destek görmediği müddetçe hep hayal olarak kalacaklardır. Katıldığımız bu Geleneksel Türk Mezar Taşları Sempozyumu da anlaşıldığı kadarıyla çok mütevazı bir bütçeyle gerçekleştirildi. Sanıyorum burada Adnan Menderese Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Kemal Haykıran Bey başta olmak üzere, özellikle Sanat Tarihi bölümü hocalarının katkıları bulunuyor. Sempozyumun ortaya çıkışı ise Mahmut Ökçesiz Bey’in hayalini Doç. Dr. Celil Arslan’a açması ile başlamış. Selçuk Üniversitesi mezunu olan ve halen Erciyes Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü’nde öğretim üyesi olarak çalışan Celil Hoca, Mahmut Ökçesiz bey ile kafa kafaya vererek sempozyumun gerçekleştirilmesi için yoğun gayret göstermişler. Bu vesile ile başta Mahmut Ökçesiz ve Doç. Dr. Celil Arslan olmak üzere emeği geçen herkese ayrı ayrı teşekkür ediyorum.
Türkiye’den farklı üniversitelerden gelen 40’a yakın kişinin katılımıyla 32 civarında tebliğ sempozyum programına dahil edilmiş. Bizler de sevgili Mahmut Ökçesiz’in daveti üzerine bu bilgi şölenine katıldık ve “Beyşehir İlçe Merkezinde Yeri Değiştirilen Mezar Taşları Üzerine Bazı Değerlendirmeler” adıyla bir tebliğ sunduk. Sempozyumda üniversitemizi temsil eden tek akademisyen olmama rağmen, katılımcıların önemli bir kısmının yolu bir şekilde Selçuk Üniversitesi ile kesişmiş. Sempozyum boyunca anladık ki, katılımcıların bir kısmı lisans döneminde Selçuk Üniversitesi’nde okumuş, bir kısmı ise Yüksek Lisans ve Doktora dönemlerinde üniversitemizde eğitim görmüşler. Bazılarının da hayatlarının bir döneminde bir vesile Konya’nın suyunu içmiş ve etli ekmeğini yemiş olduklarını da müşahede ettim. Nitekim bu ve buna benzer örnekler bize gösterdi ki bugün 42 yaşına girmiş olan Selçuk Üniversitesi köklü bir üniversite olarak, sadece kendi bünyesinde değil, Türkiye’de pek çok üniversiteye akademisyen yetiştirmiş ve hala yetiştiren bir üniversite olarak artık çok daha fazla dikkat çekiyor. Selçuk Üniversitesi mezunu ve mensubu olmaktan bir kere daha iftihar ettim. Bu arada biraz da espriyle olsun, sempozyumda sunduğum tebliğin de epey dikkat çektiğini söylemeliyim. Beyşehir’deki mezar taşları ve sandukaların taşınma hikâyelerini ele aldığım tebliğ, mezar taşları ve sandukalar üzerine çalışan akademisyenler tarafından ilgiyle karşılandı. Ayrıca bu vesile ile sempozyuma Konya’dan katılmış bulunan Konya Büyükşehir Belediyesi Mezarlıklar Şube Müdürlüğü, müdür, mimar ve sanat tarihçileri ile tanışmış olduk. Hatta bu tanışma bir parça Konya ekibinin sempozyumda ses getirmesine de neden oldu denilebilir. Sempozyuma Büyükşehir Belediyesi adına katılan ve “Konya Mezar Taşları Müzesi” adıyla bir sunum gerçekleştiren Devrim Kuşdoğan hanımefendi, Türkiye’de örnek teşkil eden Konya Mezar Taşları Müzesi’ni anlatmak suretiyle dikkatleri Konya’nın üzerine topladı. Böylece bu vesile ile başka illerin Belediyelerinden katılanlar da benzer projelere niyet etmiş olduklarını paylaştılar. Bendeniz de, sunum sonrasındaki sohbetlerimizde Konya Büyükşehir Belediye’sinin bu muhteşem projesi ile Beyşehir’deki mezar taşları ve sandukaların durumunun oluşturduğu tezadın, Beyşehir’de özgün yerlerinden koparılmış olan 14. ve 15. yüzyıla ait nadide sandukalarının ve mezar taşlarının bu müzenin bir parçası olarak Beyşehir’de yerinde ve müze ortamında teşhir edilmesi ile ortadan kalkabileceğini ifade ettim. Konya Mezar Taşları Müzesi ve Türkiye’de bir ilk olarak Mezarlık Bilgi Sistemini hayata geçirenleri özellikle tebrik ediyorum. İnşallah Büyükşehir’de bu muhteşem projeyi düşünen ve hayata geçirenler bizim düşüncelerimize de değer verip katkı sunacaklardır.
Bu yazı vesilesi ile de Beyşehir’de başta sanduka ve mezar taşları başta olmak üzere tarihi taş eserlerimizin Beyşehir’de kurulmuş olan Milli Parklar Binası’nın muhteşem bahçesinde sergilenmesini öneriyorum. Son zamanlarda görme fırsatını yakaladığım Milli Parklar Binası, binanın iç ve dış tefrişi, bahçe düzenlemesi ile beni hayran bıraktı. Bu bina nasıl oldu da mezbelelik bir halden çıkarılarak Beyşehir’in yüz akı haline getirildi bilemiyorum. Bunun gerçekleştirilmesinde her kimin gayreti, kimin hizmeti, kimin katkısı varsa “O kişilerin alnından öpmek” gerekiyor. Beyşehirli vatandaşlarımızı en kısa sürede Milli Parklar Binası ve Konferans/Sergi salonunu görmeye davet ediyorum. Beyşehir’de göle nazır bir yerde yıllardır atıl duran bu yapıyı kurtararak, yerli ve yabancı Turistlerin Beyşehir Milli Parkı hakkında bilgi alabilecekleri, Milli Parklar dâhilinde bulunan yüzlerce çeşit bitki ağaç ve kuşları tanıyabilecekleri bir mekâna dönüştürmek fazlasıyla takdiri hak ediyor. Üstelik kimin girip çıktığı yatıp kalktığı belli olmayan binanın bahçesinde bugün kuş sesleri duymak, farklı çim çiçek ve fidanların dikildiği görmek ayrı bir mutluluk. Teras katında oluşturulmuş, konferans ve sergi salonu ise bizler için ayrı bir teşekkürü hak ediyor. Onun için Beyşehir Milli Parklar Şefi Mehmet Şener’i ve onun şahsında bu işte emeği bulunan herkesi tebrik ediyorum. İşte Beyşehir’deki tarihi taş eserler, bu sergi binasının bahçesinde düzenli ve korunaklı bir ortamda sergilenebilir. Hem böylece mezar taşları ve sandukalar şimdiki vaziyetinden kurtarılarak ziyaretçilerin gelip gittiği bir ortamda güvenlikli ve korunaklı şartlara kavuşmuş olacaktır. Bu da emin olun, hadi tarihe sahip çıkmak bir tarafa olsun, o sanduka ve mezar taşlarının sahipleri olan atalarımızın kemiklerini sızlatmaktan kurtaracak ve bize fazlasıyla sevap kazandıracaktır.