Artık cümleler, mesela diye kuruluyor, misal mesela diye başlayanlar az değil…
Mesela, Asgari ücret ne mi olur?
Şimdi diyeceğiz bir rakam, gönlümüzden geçen bu değildi diye başlanacak kemane çalınmaya…
Ah o günler, o günler…Hep bize mi yabancı gibiler…Bir türlü gelemediler…Görünmediler…
Bir türlü geçmediler…
On bin, on iki bin beş yüz, on yedi bin iki…Çekilenler yanında, daha bunlar ne ki…
Bizi bu havalar mı mahvetti?
Misal mesela…
Açıklamalar mı? Vaatler mi?
Az beklemedi insanlar…Temmuz pas geçti, asgari ücretliyi, beyaz yakalıyı…
Kışın ağzı…Zammın miktarı…Aşağısı, yukarısı…Komisyonu, toplantısı…
Misal mesela…
Aralık sonu, ocak başı…Her tarafta zam telaşı…Hava karışık…Hava puslu…Hava sisli…
Kış göründü yavaş yavaş uzaktan…Selam geldi, kiralardan, elektrikten, doğalgazdan…
Ne demiştik?
Misal mesela…
*****
Rahmetli Orhan Veli, beni bu havalar mahvetti diye başlamış ya o güzel şiirine...
Misal mesela…Bizi mahvetmeyen ne kaldı acaba?
Hangi birini desek, hangi birini söylesek…Hayatı roman insanların…
Mahvolma meseleleri pandemiden önce başladı. Pandemi işin içine can yakmayı ve can almayı da katarak ocakları söndürdü, evlerin direkleri çöktü, iş yerleri insanların başına göçtü. Karantinaya alınanlardan, hastaneye kaldırılanlardan, entübe edilenlerden bir çoğu ani şok dalgalarıyla hayattan kopup, gittiler…
Pandemi hız kesse de virüs ve varyantları hayatları mahvetmeye devam etti. Sonrası bir daha kendimize gelemedik, toparlayamadık, toparlanamadık. Bu dönem iyi gün dostlarını ve kara günde kimin yanımızda olduğunu açık-seçik ortaya koydu.
Dostluk sınandı, arkadaşlık sınandı, komşuluk sınandı, vefa sınandı, akrabalık sınandı, hatta kardeşlikler…Sınıfta kalan o kadar çoktu ki, sınıfı geçen parmakla gösterilir olur.
O günlerden bugünlere geldik gelmesine de bu sınanmadan ne anladık, işte önemli olan orası…
Bizi hangi havaların mahvettiğini artık sayamaz olduk. İşin içine hava ve mahvolmak tabirleri girdi gireli, her birimize bir haller oldu.
Havaların gerçek mahvettikleri ağzını açmazken, işin edebiyatını yapanların yalancı gözyaşları hiç dinmedi. Gerçekleri bildikleri ve gördükleri halde, kime inanacağız diyenler türedi…
*****
Millet karamsar. Millet efkârlı…Millet durgun…Millet yorgun…Millet dalgın…
Misal mesela…İşte tam da böyle havalarda hem ekonomist hem siyasetçi hem de edebiyatçı oldu millet.
Memleketin hali ahvali şair etti insanları…
Ne desek ne söylesek şiire doğru akıp gidiyor.
İlham alınacaklar, şairane kelam edecekler var olduğu müddetçe, insanımız şairlerimize nazire üzerine nazire yapmaya devam ediyor…
Anadolu coğrafyası kendimizi bildik bileli neredeyse her birimizi az buçuk şair yaptı…
Hele bir de elimize kalem değmişse…
Nazire yapanlar diyorlar ki;
Kasım, ekimden iyi olacak…Aralık, kasımdan çok daha iyi olacak…Ocak ayına derman yetmeyecek…Şubat ayı tadından yenmeyecek…
Nasıl mı?
Misal mesela…Daha müjde faslı başlamadı.
Sağ olsun TÜİK, buçuklu rakamlarla ilk üç ayda henüz yüzde on rakamına ulaşamadı.
Kaldı üç ay…Ne olabilir küsuratlı rakamlar toplamı?
Yüzde on beş…Hadi bilemediniz on altı olsun…Zorlarsanız on yedi falan…
Ne olur emeklinin zammı o zaman?
Yüzde yirmi mi desek, o civarlarda diye lafları mı toparlasak, refah payı eklenirse az biraz daha olabilir diye araya ihtiyat payı mı koysak…Netice de son söz bizim değil…
Misal mesela…Bu durumda, dağın fare doğurma ihtimali yüzde kaç?
*****
Ekimin başındayız…Önümüzde kasım var…Aralık var upuzun…
Hani bu yıl emeklilerin yılıydı ya…
Misal mesela…
İki seksen uzandı kaldı her biri…
Parklarda arpacı kumrusu misali düşünüp kalanlar kim? Marketlerden eli boş dönenler, pazarlarda küçücük poşetlerle teselli olanlar kim? Bir simit alamayan, çay içemeyen, emekli lokallerinde efkâr dağıtanlar kim?
Misal mesela…Tutunduğu dallar elinde kaldı emeklinin…Hem de senin yılın denilen emekliler yılında…
Öldü emekli…Yaşarken öldü, güvendiği dağlara kar yağdı öldü, kolu-kanadı kırıldı öldü. Yetemedi, yetişemedi, aşamadı engelleri öldü…
Misal mesela…Deyin ki, emeklinin yüzünü güldürdük…Enflasyona ezdirmedik diyorlar ya bir de…Ya enflasyonu tanımıyorlar ya da emekliyi…
Emekliler yılında dahi ne halde ne durumda gelip gören de bakanda, halini soranda olmadı emeklinin. Enflasyon, kim ezmiş, kim demiş, kim görmüş, hani şahit, hani ispat diye diye pestilini çıkardı emeklinin.
Misal mesela…Ben ezmedim, benim yüzümden ölmedi, ben öldürmedim, benim bu işte bir dahlim yok diye de sıyrıldı çıktı işin içinden.
*****
Sene emeklinin senesi, kesildi nefesi, boğazına düğümlendi kaldı sesi, kalmadı neşesi…
Enflasyonun halay başı olduğu, neşesinden, sabahlara kadar halay çektiği bir ortamda…
Misal mesela…Kafalar terelelli, oynarız çiftetelli mi?
Biz mi?
Lafın gelişi derler ya…Değil oynamak, kolumuzu kaldıracak halimiz kalmamış…
Hele ki emeklilerin…
Ne yapacak emekli?
Şarkıyla türküyle teselli olacak garipler…
Misal mesela…Kaleden kaleye Şahin uçurdum / Ah ile vah ile ömür geçirdim diyecekler…
Orhan Babadan, “Bir teselli ver” şarkısını dinleyecekler.
****
Emekliler yılı…En hazin, en garip, bir türlü emeklilerin olmayan, olamayan bir yıl oldu.
Emekliler en çok da emekliler yılında kahroldu, savruldu, mahvoldu…
Ölen öldü, giden gitti, geriye kalanlar da ha öldü ha ölecek…
Gün yüzü göremedi emekli…Sevinemedi, Yüzü gülmedi. Güldürülmedi…
Misal şoka girdi, mesela düğümlendi, gülmek anlamını yitirdi…
Misal mesela, var mı bir diyeceği olan?