Yeni Kantçılık 19. yüzyılın ortalarında başlayıp günümüze kadar devam etmiş bir felsefe akımıdır. Eduard Von Hartmann ile Helmholtz’un Kant’a yönelik yürüttükleri çalışmalar, Otto Liebmann’ın “Kant’a dönelim” (zurückzu Kant!) çağrısı, Friedrich Albert Lange’nin Kant’ın bilgi teorisini değerlendiren çalışması, Yeni Kantçılığın doğuşunda etkili ve belirleyici olmuştur.
Özellikle pozitivist düşüncelerin ve Hegelci idealizmin yaygınlaşmaya başlamasıyla birlikte bu akım Kant’ın numen-fenomen ayrımını koruyarak hem pozitivizme hem de Hegecliğin olumsuz etkilerine karşı direnmeye çalışırlar.
Doğa bilimlerinin yüceltilmesine karşı kültür/tin bilimleri ya da beşeri bilimlerin kendilerine özgü yöntem ve yaklaşımlarının olabileceğini öne süren Yeni Kantçılar doğa bilimleri eleştirisine paralel olarak da bir tür kültür bilimleri epistemolojisi geliştirmeye çaba sarf ederler. Günümüzde etkin birçok fikri eğilimin, birçok yöntemin Yeni Kantçı çabalarla yolu bir yerde kesişir bu yüzden.
Yeni Kantçılığın Margburg okuluna mensup bir filozof olan Ernst Cassirer’i Türk kültür dünyası Takiyettin Mengüşoğlu’nun felsefi antropoloji yazı ve tercümeleriyle ve Doğan Özlem’in Cassirer’den çevirdiği Kant incelemeleri sayesinde tanıdı. Cassirer’in Kant biyografisine bir katkı olarak değerlendirilebilecek, Kant’la ilgili makalelerinden oluşan Rousseau, Kant, Goethe adlı kitapta Cassirer, Kant’ı iki farklı açıdan ele alıyor: Rousseau’nun Kant üzerindeki etkileri ve Kant’ın Goethe üzerindeki etkileri. Düşünür, yaşam tarzları ve karakterleri bakımından olduğu kadar üslupları bakımından da taban tabana zıt görünen Rousseau ve Kant arasında nasıl derin bir akrabalık olduğunu ortaya koyuyor. Rousseau’nun “doğa durumu” ve “toplum sözleşmesi” kavramlarını Kant’ın “düzenleyici ilke” ve “ide” kavramıyla, Goethe’nin metamorfoz öğretisini Kant’ın üçüncü eleştirisiyle ilişkilendiriyor.