Muallim/5

Yusuf Alpaslan Özdemir

ÖĞRETMENİN GÖREVLERİ NELERDİR?

İlk çağda muallim, hakim yani hikmet adamı idi. Ortaçağda muallimlik rolü, zâhidlerin, din adamlarının eline geçti. Halkı yetiştiren, ruhlara istikamet veren onlardı. Rönesanstan sonra, muallimi: zekâyı, tabiat hâdiselerinin arkasından ve onların ışığında ilerleten lâboratuvarlarla atölyelerde buluyoruz.

XIX. asırda ise, teknikle tecrübenin üstadı olan bu muallimle yan yana ve ona rakip olarak romantik aşkın telkincisi muallimi görmekteyiz.

Doğu’da, İslâm âleminde iki büyük muallim simasi göze çarpar: Menderesenin hâkimi skolâstik üstadlar ve tarikatların mürşidleri şeyhler.

Medrese; ilâhî iradenin emrinde ilerleyen insan şuurunu inkâr ederek Aristocu muhafazakârlığında inat ettiği için yıkıldı.

Tarikatları ise, asırların arasında tâ kalbinden kemiren şerîr kuvvet alevîlik olmuştur. Ve böyle bozuk bir zihniyete, kolayca ortak olan hayatî hazlarla yüklü bir âdap ve erkân silsilesi, tarikatları çürütmeğe kâfi geldi. İslâm âlemi, bugün bu iki çürütülmüş zihniyetin harabesi halindedir.

Milletimiz, hangi muallim tiplerini tanıdı? İslam’da, Peygamber ilk muallimdi. Devlet ve mektep işlerini birleştirmiş, devleti mektep haline getirmişti.

Devlet adamı, muallimin emrinde bulunduğu müddetçe cemaat ikbâl halinde yaşadı. Devlet adamının bendesi olduğu zaman, cemaat bozuldu, felâketler baş gösterdi.

Kur’an’la Hadis’in ebedî muallimliğinde, bunları yükseltmekten başka emelleri olmayan Ömer’ lerin devrinde İslam âlemi en mesut devirlerini yaşadı.

Dünyaya söz geçiren hükümdar yalnız müftüsüne itaat ediyordu. Âlimin atının ayağından sıçrayan çamurun bile şeref olduğunu kabul ediyordu.

Bizim bütün tarihimiz, muallimin yükseltildiği devirlerde şan ve şerefle medeniyet ve ahlâkın zirvelerine tırmanmış, muallimin alçaltıldığı devirlerde ise uçurumlara yuvarlanmıştır.

Muallimin alçaltılması, onun devlet emrinde bir bende haline getirilmesiyle başlar. XVII. asırdan beri, şeyhülislâmların birçoğu, devlet siyasetinin telkiniyle fetvalarını vermeğe başladılar. Gaye, hükümdara yaranmak, vasıta ise ilim ve şeriat oldu. Zamanla, medrese istiklâlini kaybederek, tamamiyle devletin eline geçti. Müderrisler, devlete ait menfaatlerin simsarı oldular.

Devlet siyasetini güdenler bu mevkilere getirilirdi. Sonra da daha beşikte iken ulema denen sabilerin başına sarık sarıldı. Nihayet sonuncusu, muallimliğin meslek halinden çıkarılması oldu.

Altmışdört meslekten insan, bugün muallimin adını taşımaktadır ve muallim, cemiyetin bir köşesinde hâfızaları kımıldatan bir tekrar âletidir.Muallimin mesuliyetleri çoktur ve cemiyet hayatının her sahasına uzanmaktadır.

Bir memlekette ticaret ve alışveriş tarzı bozuksa, bundan mullim mesuldür. Siyaset, milli tarhin çizdiği yoldan ayrılmış, milletinin tarihî karakterini kaybetmişse, bundan mesul olan yine muallimdir.Gençlik avârinin dâvasız, aileler otoritesizse, bundanda muallim mesul olacaktır.

Memurlar rüşvetçi, mesul makamlar iltimasçı iselir muallimin utanması icap eder. Din hayatı bir riya veya taklit merasimi haline gelerek vicdanlar sahipsiz ve sultansız kalmışsa, bunun da mesulü muallimlerdir.

Yüreklerin merhametsizliğinden, hislerin bayağılığından ve iradelerin gevşekliğinden bir mesul aranırsa; o da muallimdir. Yalnız kaldığımız yerde yalnızlığımızın mesulü o, imanların zayıfladığı devirlerde bu gevşemenin mesulü yine onlardır.

Bu kadar yükü muallime yüklemek, ilk bakışta fazla gibi görünüyor. Lâkin hepimizin ruh yapısı muallimin elinden çıktığı düşünülürse, hiç de yanlış değildir.

MUALLİM NASIL BİR İNSANDIR?

Her şeyden önce muallim, hayatımızın sahibi olmaktan ziyade sanatkârdır. Kullanıcısı değil, yapıcısıdır. Seyircisi değil, aktörüdür. O, en doğru, en güzel hayat örneğini yapar, hazırlar, bize sunar; biz yaşarız. Bizim vazifemiz, bu hayata anlayış katmaktır, anlayışla ona iştirak etmektir.

Balın yemeyip yaptıktan sonra bize bırakan arının bu hareketini şuurlandırıp bir ideal haline getirirseniz, onda muallimi bulursunuz. O, ruhumuzdaki kat kat fetihlerin kahramanı ve şerefli sahibi olduğu halde, bu hayatı yaşamayı değil, ona hizmeti tercih ile seçmiş fedakâr varlıktır.

Muallim, geçeceği yol bütün engellerle örtülü olduğu halde, buna tahammül etmesini bilen, tahammül etmesini seven idealcidir. İdealin düşmanları karşısında bile bunlara ‘beddua et!’ diyenleri, ‘hayır, ben beddua için gönderilmedim’ diye susturarak, ’bir gün gelecek bunlar dâvamıza en büyük hizmeti yapacaklardır’ diye teşbir eden rahmetler müjdecisidir.

Gücümüzün yetmediği yerde kalbimizin beddualarına, yüzümüzün güldüğü yerde gönlümüzün kin ve nefretlere karşı gelerek, bu beddualara kinleri, içimizdeki gizli kirli bir şeyi yolarak atar gibi, ruhumuzdan sıyırıp atabilecek el, muallimin elidir.

‘Kime karşı olursa olsun, her düşmanlık, mutlaka kendimize düşmanlıktır’ itikadına kalbimize muallim sokabilir. Zira böyle bir inanış ve bu inanışla yaşayış, bir tekilin, bir mücerred düsturun telkinin eseri olamaz. Bu yolda adanmış bütün bir hayat ister. Ve bu yol, yolcuları saadet kıblesine götürür. Gandi, İngilizlere karşı kinini unutmak için, oruç ibadetine senelerce nefsini adadı.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.