Muallimin Hikayesi

Erol Sunat

Uzun uzun zaman önce memleketin birinde ömrünü öğrencilerine adamış bir Muallim varmış. Dik başlı, dik sözlü, kendine has bir duruşuyla tanınırmış. Dostu, ahbabı azmış. Gururlu kibirli diye suçlansa da o özellikler onu suçlayanlarda varsa da Muallimde yokmuş. Vezirin hocasıymış. Vali Paşa’da onun öğrencilerindenmiş. Hatta şehrin Bey’i de payitahtta onun sınıfındaymış. Nedense ne Bey onu severmiş ne de Vali Paşa. Vezir arada bir selam gönderir, bir isteği olup olmadığını sordururmuş.

Muallim şehrin çocuklarıyla sınıfındayken, kapısı tekmeyle açılır gibi açılmış içeri Bey girmiş. Muallim, çık dışarı demiş. Önce kapı vurmasını öğren. Bey olmuşsun amma, bir sınıfa nasıl girilir öğrenenmişsin. Bey, ben demiş bu şehrin Beyiyim, nereye nasıl gireceğimi kimseye sormam. Muallim bu kapı, sınıf kapısı demiş, herkesin omuz vurarak, tekmeyle açıp gireceği bir yer değil. Bey isen, Beyliğini bil, şu öğrencilere de örnek ol, şimdi çık dışarı, çıkarken de kapıyı kapat. Bey, sen demiş bana bu şekilde davranamazsın, Hocam bile olsan. Muallim, Bey gibi gireydin, ben de seni Bey gibi karşılar, ona göre davranır, saygıda kusur etmezdim. Benim dersimi memleketin Sultanı bile bölmez. Bey öfkeyle çıkmış gitmiş, gelmiş Vali Paşanın yanına. Vali Paşa, kapıyı çalaydın iyi olurdu Beyim demiş sen bilmez misin ne kadar aksi olduğunu. Adamın bilgisi dehşetti. Ne sorsak bilir cevap verirdi. Yiğidi ölür hakkını yeme diye böyleleri için söylemişler. Bey, Vali Paşam demiş, arkadaşımız Vezir de bu Muallimden pek hazzetmez.

Sınıfta birine tokat vurdu diye, Muallim öyle kızdı ki, sen arkadaşına nasıl vurursun diye, öyle bir tokat vurdu ki, Vezir yere yapıştı. Vezirin Bey olan babası Sultana gitti. Muallimi aldılar, uzak bir şehre Baş Muallim olarak gönderdiler. Bak ne yapalım, bizde buradan gönderelim bu muallimi, daha mülayim, dediklerimizi yapan, bizi gördüğünde el pençe divan duran muallimler getirelim. Vali Paşa, Muallimi şehirde sevende çok demiş, gönderirsek, olay Payitahta kadar gider. Bir de bakmışsın Sultan bizi istemiş. Dur bakalım, bir hal çaresine bakacağız.

Muallim, mektepteki derslerine devam eder, hiç kimseyle dedikodu etmez, kimsenin işine gücüne karışmaz oldukça mazbut bir hayat sürermiş. Şehir eşrafından biri, bir gece Muallimin evine gelmiş. Hocam demiş, biz seni evlendirmek isteriz. Sana münasip birini bulduk. Bir ara muallime olarak çalışan bir kız var. Kimi kimsesi yok. Biz ilk önce onun rızasını aldık. Kabullenmez amma, olur derse evet derim demiş benim hanıma. Muallim başından geçenleri şöyle bir düşünmüş. Hey muallim demiş kendi kendine dük başlılığının yüzünden dünya kadar şehir dolaştın. Yuvarlanan taş yosun tutmaz misali hiçbir yerde kalıcı olamadın. Neden olmasın demiş.

Ertesi gün nasipse dediğiniz gibi olsun demiş. Mahalleli ve şehrin eşrafı Muallimi eski muallime ile evlendirmişler. Muallime ben demiş seni beş sene evvel bir sınır şehrinde gördüm. Orada bir mektepte muallimeydim. Birkaç ay o şehirde kaldın. Şehrin ağası çocuk kavgasından mektebi basınca, ağaya öyle bir yumruk vurdun ki, ağanın ayakları yerden kesildi. Ahali öldü sandı. Ağa üç gün kendine gelemedi. Seni de oradan bir başka sınır şehrine göndermişlerdi. Muallim beni demiş iyi takip etmişsin etmesine de senin burada ne işin var.

Muallime babam o şehirde ölünce demiş anam buralıydı, kalktık geldik. Sen bu şehre gelmeden bir ay kadar önce anam birden ölüverdi. O zamanlar senin görev yaptığın mektepte muallimeydim. Anam Beyin akrabası olurdu. Bey ne anamı ne de beni hiç sevemedi. Anamı toprağa verdiğimin ertesi günü beni mektepten uzaklaştırdı. Ananın hatırına muallime olmana bir şey demedim, anan öldü, işin de bitti dedi. Senin Beye yaptıklarını öğrenciler anlatmışlar, yerin dibine girdi kendini bilmez Bey. Seninle evlenme teklifi de gelince, düşünmeden kabul ettim bundan böyle yolun yolum olacak. Her nereye gidersen git, hiç itiraz etmeyen bir eş olacağım.

Muallim, bak demiş benimle evlendin. Hem çok güzel hem çok anlayışlı bir kızsın. Senin kırılmanı, üzülmeni istemem. Muallime bundan böyle demiş benim senden başka kimsem mi var. Benden yana endişe etme.

Ertesi gün Muallim dersteyken, sınıfın kapısı çalınmış. Baş Muallim, Hocam demiş sizi dışarı alabilir miyim? Muallim dışarı çıkınca, ben demiş senden memnundum. Lakin, Beye karşı söylediğin laflar yüzünden, yapılan tahkikat sonuçlanıp karara bağlanıncaya kadar, on gün derslere giremeyeceksin. Allah hakkında hayırlı olanı nasip etsin. Muallim mektepten çıkıp evine doğru giderken, karşısına hiç tanımadığı bir adam çıkmış. Muallim demiş, bu sefer fena ileri gittin. Baltayı taşa vurmak derler ya. Baltayı taşa öyle bir vurdun ki, taş da kırıldı, balta da. Seni Sultan gelse kurtaramaz. Muallim tek bir kelime demeden yürüyüp gitmiş.

Olmaz olmaz deme olmaz olmaz demişler doğru demişler. Karar verileceği gün şehre Sultan çıkıp gelmiş. Şehrin eşrafı bir heyet olmuşlar. Varmışlar Sultanın huzuruna. Heyet başı, Sultanım demiş, çok kıymetli, çok değerli bir Muallimimiz var. Yanınızda duran Vali Paşanın ve Beyimizin de Hocası olur diye girmiş söze, Sultan bütün tafsilatıyla her şeyi dinlemiş. Heyet başı, bu tahkikat da heyet de taraflı demiş, Muallimi bu şehirden göndermek için günlerdir kirli tertipler hazırladılar. Sultan maiyetinden bir heyet oluşturmuş. Yarına kadar size müsaade demiş. Benim heyetim taraf tutmaz, bana dahi muhalif olur. Bende onlara uyarım.

Sultanın heyeti Muallimi de dinlemiş, öğrencileri de. Sultanın huzurunda heyetin başındaki Alim zat, Sultanım demiş, Bey’in heyeti Muallimin ifadesine başvurmamış bile. Öğrencilerden de kimseyi dinlememiş. Anlayacağınız bir oldu bitti ile Muallimin karşı karşıya kalması tertiplenmiş. Sultan, Muallimeyi çağırın demiş. Muallimin hanımı huzura gelince Sultanım demiş, Muallim dik başlı, keskin sözlü biri. Onu eskiden beri tanırım. Haksızlığa tahammülü yoktur. Kim edep ve adaba uygun olmayan bir fiil işlese karşılığını verir. Hem Bey de hem de Vali Paşanın belli ki geçmişe dayalı bazı kuyruk acıları var. O kuyruk acıları nedir ne değildir bilmiyorum. Lakin, siz buraya gelmeseydiniz, aynı zamanda kocamda olan Muallimi buradan göndermekle kalmayıp, şehirden çıktığında pusuya düşüreceklerdi.

Sultan, Muallime demiş benim uzaktan akrabamdır. Görev yaptığı her yerde gözüm kulağımdır. Muallim rahmetli ağabeyimin hocasıydı. Ağabeyim sağ olsa Sultan o olacak, Muallimde Sultanın Hocası olarak anılacaktı. Evet dik başlıdır. Doğru bildiğinden şaşmaz. Lakin dürüsttür, yalan bilmez, kimseden korkmaz, doğru bildiğini söylemekten çekinmez, lafını sakınmaz. Ben ne teklif ettiysem geri çevirdi. Bir başkası olsa hiç düşünmez kabul ederdi. Bu yaşananlardan sonra ne Bey ne de Vali Paşa bu şehirde kalamazlar da duramazlar da. Muallim içinde bu şehirde görevi nihayete ermiştir.

Anlatırlar ki; Sultana dahi eyvallahı olmayan Muallimi, Sultan, yeğenlerinden biriyle evli de olsa çok daha ücra bir şehre görevlendirmiş. Bazılarına göre Muallim orada öyle öğrenciler yetiştirmiş ki, o öğrencilerinden biri Vezir olmuş. Muallimin oğlu, bir sonraki Sultanın çocuklarına hocalık yaparken, kızı da öğrencisi olan Vezirle evlenip Vezir karısı olarak önemli görevler üstlenmiş. Doğruyu söyleyen, savunan Muallimlerin kaderi o günden bugüne hiç değişmemiş. Adı sürgün olan, vurgun olan, görevinden azletme olan, tenzili rütbe olan ne varsa her daim gelip Muallimleri bulmuş…

Şehir şehire, Muallim Muallime, Muallime Muallimeye, Sultan Sultana, Vezir Vezire, Bey Beye, Vali Paşa Vali Paşaya, sürgün sürgüne, vurgun vurguna, mektep mektebe, Baş Muallim Baş Muallime, öğrenci öğrenciye, ahali ahaliye benzer…

Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikâyede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya ne de alınganlık göstere…

Sürçü lisan eylediysek affola…

Bir daha ki sefere daha güzel bir hikâye anlatırız inşallah…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.