Çok sakin biriydi. Hatır-gönül bilirdi. Çok çalışkandı. Kimseyi kırdığı, incittiği ne duyulmuş ne görülmüştü. Sıralı amirleri tarafından daima beğenildi ve takdir gördü.
Müdürlerinden biri, senden dedi çok memnunum, il Müdürümüz de senin çalışmalarını, vatandaşa olan yaklaşımını beğenmiş, seni Müdür Yardımcılığına düşünüyoruz.
Genç çalışan, böyle övgülere alışık değildi, kızardı, hatta alnında terler birikti. Bu mahcubiyet Müdürünü daha da etkiledi.
Dedi ki; hiç itiraz istemem. Al şu kâğıdı. Ne diyorsam hiç itiraz etmeden yaz.
Müdür yardımcısı olmuştu. Dahada çalıştı, zaten oldukça yerinde bir iş disiplinine sahipti.
Birkaç yıl bu görevde kaldıktan sonra. Müdür Yardımcısı olarak değişik şehirlerde görev yaptı. Başarısıyla her gittiği yerde dikkat çekti. Saygılıydı, efendiydi, dürüsttü. Hilesi hurdası yoktu. Ketumdu.
Birlikte çalıştığı Müdürlerinden biri Genel Müdür olmuştu. Çok geçmeden genç Müdür yardımcısını yanına çağırdı. Seni dedi yanıma almak isterdim, ancak, sen bana taşrada daha çok lazımsın. Bundan böyle Müdürlük yapacaksın. Seni Müdürlüğe terfi ettirdik. Hadi hayırlı olsun.
*****
Müdür olmak çalıştığı işte rüya gibi bir şeydi. O güne kadar herkesin tanıdığı bildiği ve sevdiği o insan Müdür olmuştu olmasına da…
Müdürlük sendromuna yakalandı.
Efendim bu sendrom, ne oldum deliliği gibi bir şeydi. Koltuğa hâkim olmak değildi bu sendrom. Koltuğun kendine kul köle ettiği ne derse ne isterse onu yaptırdığı, makamı bir cazibe merkezi ilan edip makam kapısının önüne yığınak yaptıran bir açılımdı.
Bir kapı daha, bir masa daha, olmadı o masanın az ilerisine konan bir masa daha…
Ulaşılması güç bir Müdür olmak sizi daha da etkileyici bir konuma sokar lafına bitmişti, bayılmıştı Müdür.
Her önüne gelen ilgili ilgisiz çalmasın kapınızı lafını da çok tutmuştu.
Oysa aynı kurumdan emekli eski bir Müdür olan baba dostu, bak evlat demişti, kapın vatandaşa ardına kadar açık olsun. Araya kapılar, masalar, görevliler koyma. Kim seninle vatandaş arasına giriyorsa, bil ki onların niyeti halisane değil. Çevrende etrafında böyle tipleri bulundurma, yanında yer almalarına da fırsat verme.
Müdür, hiç cevap vermeden anlatılanları dinledi. Bu eski baba dostunu severdi. Öptü elini, bana dua et dedi. Emekli Müdür sarıldı içtenlikle, aslanım benim dedi. Sen benden de babandan da daha iyi Müdür olacaksın.
*****
Müdür’ün içinde değişik fırtınalar esiyordu. Örnek aldığı Müdürler ne babası gibiydi ne de ona nasihat eden o yaşlı Müdüre benziyordu.
Ondan önce Müdürlük yapan devre arkadaşı olan Müdürü şehir ve çalışanlar gözyaşlarıyla uğurlamıştı. Devre arkadaşı, Makam kapısını söküp atmış, kapım herkese açık diye ilan etmiş, o şehrin kalbinde taht kurmuştu. Lakin, siyasilerle bozuşunca merkeze alınmıştı.
Yeni Müdür, siyasileri hiç bekletmeyin dedi. Ben her neredeysem arayın beni, dönüp geleyim.
Siyasiler işte dediler Müdür bu. İnsan kıymeti biliyor.
Müdür iyi bir giriş yapmış, siyasilerinde, Mülki Amirin de takdirini kazanmıştı.
Onu o göreve getiren Genel Müdür, “Gözlerinden öperim dedi, senin hakkında çok güzel şeyler duyuyorum. Böyle devam et. Sonuna kadar yanındayım.”
Yardımcıları, Müdürüm dediler, sizin bulunduğunuz makam sıradan bir makam değil. Çekin biraz kendinizi. Ağırdan satın. Herkesle muhatap olmayın. Daha ciddi durun. Yanınıza gelen ona göre gelsin, ona göre çalsın kapınızı. Uygun görürseniz, önce biz karşılayalım, soralım derdi ne? Çözebildiklerimizi çözelim. Bizim çözemediğimiz gelsin size.
Müdür bu yaklaşımı pek sevdi. Yalnız dedi siyasiler hariç. Yardımcıları tabi Müdürüm dediler. Biz sizin o konudaki hassasiyetinizi biliyoruz.
Bir ay kadar sonra vatandaşlar dediler ki, bir Müdür geldi arkadaş, yanına salavatla giriliyor. Yalnızca siyasilerle arası iyi. Adamın yüzü sirke satıyor. Gülmesi yok, tebessüm ettiğini gören yok. Asabi mi asabi. İşi düşen düştüğüne pişman, böyle Müdürlük olmaz. Böyle yaklaşımda. Bağırması, kızması, adamı kolundan yakalayıp kapı önüne koyması da cabası.
*****
Müdür beş-altı ay sonra memleketine geldi. Anası-babası kardeşleri Müdürü sevinçle karşıladılar.
Lakin; O herkesin bildiği, tanıdığı sevdiği, şakalaştığı, görünce boynuna sarıldığı insan gitmiş, yerine bambaşka biri gelmişti.
İnsan evine gelen misafire, kim olursa olsun ne der?
Hoş geldiniz…
Demediyse…Direkt gelip baş köşeye oturduysa…
Nasıl bir hava eser o evde?
Yakın akrabalarından biri, yazık dedi biz Müdür Beyi yanlış tanımışız. Müdürlük bir adamı bu kadar değiştirir mi? Ne olmuş buna böyle herkese tepelerden bakar olmuş!
Yine akrabasından yaşlı bir kadın, Müdürlük gözünü kör etmiş bunun dedi, kendini bulunmaz Hint kumaşı sanıyor. Mağrur olma Padişahım senden büyük Allah var sözünü bir hatırlatan yok mu bu Müdüre? Müdürse Müdür. Biz hoş geldin demeye geldik, onun yüzü, hali tavrı niye geldiniz, kim çağırdı sizi, gelirken haber verdiniz mi, randevu aldınız mı der gibi…
Sonra bir komşusu; eskiden hâl hatır sorardı, arardı dedi.
Neymiş?
Müdürmüş arkadaş! Demek istiyor ki, herkes karşımda el pençe divan dursun, ceketini düğmelesin. Yok artık! Bu ev babanın evi, senin makamın değil!
*****
Müdürlük ne demek?
Liyakat…
Liyakat ne mi?
İncelik, nezaket, taşıdığı görevi mesuliyeti taşıyabilme, sindirebilme hali…
Bunun yanı sıra olgunluk, Güleryüz, diliyle insanları ağırlama ve üzerlerinde hoş bir intiba bırakabilme. İşinin gerektirdiği konuları hakkaniyet çerçevesinde çözebilme.
Baba dostu Müdür dedi ki; evlat bu sen değilsin. Sen vatandaşla, tanıdıkla, akrabayla, eş-dostla arana mesafe koyanlardan olamazsın.
Müdür, denilenleri sadece dinledi, tek kelime cevap dahi vermedi. Sıkıldı, bunaldı, patlamamak için zor tuttu kendini.
Eski Müdür, bu anlayışını değiştir evlat dedi, görüyorum ki, dediklerimin bir tanesi dahi hoşuna gitmedi. Karşımda kazık yutmuş gibi durmandan bildim zaten. Yazıklar olsun!
Müdür hem babasının sessizliğini hem de bu eski baba dostunun sözlerini üst üste koydu. Ölçtü, biçti tarttı. Bir Allahaısmarladık demeden, kaçarcasına çıktı bir sabah baba evinden.
Ertesi gün geldi makamına, ona ulaşmak için sıralanan bütün masaları kaldırttı. Yardımcılarının şaşkın bakışları arasında, açtı makam odasının kapısını ardına kadar.