Sağduyu sahibi her mimar, Genel Merkez’in politikalarından hep rahatsızlık duymuştur.
Üyelerinin bir yığın sıkıntısını görmezden gelen Genel Merkez, siyasi otoriteye cevap yetiştirmekten normal görevlerini yapamaz durumdadır.
Mimarlar Odası elbette küçümsenmeyecek bir sivil topluk kuruluşudur.
Ülkenin siyasetinde de elbette söyleyecekleri vardır, olmalıdır.
Daha da ilerisini söyleyeyim.
Siyasi otorite gerektiği durumlarda Mimarlar Odası’nın görüşünü almalıdır.
Olaylara her zaman ideolojik yaklaşan Mimarlar Odası, siyasi otoriteyi kendisine rakip olarak gördüğü için muhalefet mantığı ile hareket etmektedir.
Oda, sanki gizli bir siyasi parti gibi hareket ediyor, bu da haliyle siyasi otoritenin işine gelmiyor.
Mimarlar Odası mesleki konularda, sırf mesleki kaygılardan dolayı siyasi otoriteye karşı hiçbir zaman geri adım atmamalıdır.
Ülkenin geleceğinde Mimarların mutlaka söyleyeceği söz olmalıdır.
Ama bizim odalar kendi meseleleri dururken, mimarlıkla alakası olmayan her konuya maydanoz olmayı marifet sanıyor.
Mesela, ülkenin bilmem nereye asker göndermesi mimarların konusu olamaz.
Vandallar gibi ülkeyi yakıp yıkan Gezicilere destek vermek, Mimarların görevleri arasında yer almaz.
Genel Merkez’in siyasi eğilimi de tüm Mimarları kapsamaz.
İşin doğrusu, Mimarlar Odası’nın olaylara siyasi yaklaşmamasıdır.
Tüm bu olumsuzluklar karşısında siyasi otorite, Mimarları etkisizleştirmek için bazı çalışmalar yapmaktadır. Bunda da haklı gerekçeleri vardır.
Ancak “gâvura kızıp oruç bozmak” da yanlıştır.
Yapılan çalışmalar tüm mimarları etkilemekte, bu tür yanlışlıklarda hiçbir dahli olmayan mimarlar da cezalandırılmaktadır.
Suçta ve cezada şahsilik esastır.
Suçu kim işlemişse, cezayı da suçu işleyen çekmelidir.
Mimarların “Müelliflik Haklarının” Genel Merkeze kızılarak mimarların ellerinden alınması, mimarlara yapılabilecek en büyük haksızlıktır.
Müelliflik, mimarın anasının ak sütü gibi hakkıdır, öyle de kalmalıdır.
Mimarlık camiası, yanlış hesabın Bağdat’tan döneceğine inanıyor.