“Allah Resulü harika bir liderdi”
YAZICIOĞLU: “Allah Resulü mükemmeldi. O (s.a.v.) harika bir liderdi. Mütevazıydı, hoşgörülüydü, müşfikti, aydındı, çile adamıydı, kısaca muhteşemdi.”
Peygamber Efendimiz’in güzel adını duyduğu zaman ‘görevini yerine getiremeyen bir kölenin hicabı’yla hüzünlenen, ve kendisiyle “Peygamber Aşkı” üzerine yapılan bir söyleşide; “Onun arkasından bıraktığı mirasa, onun istediği gibi sahip çıkamadık. Onu anlamadık, çünkü onu anlayamadık. Onun adını duyduğumda bu nedenle hüzünleniyorum. Tüm peygamberlerin şahitlik yapacağı yargı gününde O’nun ümmetinden olma şerefini ve liyakatini inşallah taşırım. Allah onun şefaatinden bizleri mahrum etmesin” diyen Muhsin Başkan, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in kendisini en çok etkileyen yönünü de şu sözlerle açıklıyor:
“O’nu dünyamızdan uzaklaştırdık…”
“Allah Resulü mükemmeldi. Bu cümleden hareketle, O’nun bütün güzellikleri karakterine dercettiğini düşünüyorum; O harika bir liderdi. Mütevazıydı, hoşgörülüydü, müşfikti, aydındı, çile adamıydı, kısaca muhteşemdi. Bütün bunlara rağmen O bir insandı. O’nun, ilahi kelamda çokça zikredilen beşeri vasfını arka plana iterek O’nu dünyamızdan uzaklaştırdık ve aslında kendimize kötülük yaptık. Peygamber Efendimiz bir insandı, onun en etkileyici tarafı her yönüyle “güzel insan” sıfatına sahip olmasıydı…”
“O’nu her yönüyle özlüyoruz”
İki Cihan Serveri’nin bütün beşeri vasıflarını özlediğimizi ve hepsine ihtiyacımız olduğunu dile getiren Muhsin Başkan, Anadolu Gençlik Dergisi’nde çıkan o söyleşide bakın neler söylüyor:
“O İlahi mesajı en iyi anlayan ve özümseyen kişiydi. Bütün beşeri vasıflarını özlüyoruz, hepsine ihtiyacımız var. Hepsini kaybettik, hepsinden uzaklaştık. Adalet, muhabbet, şefkat, özgüven, tefekkür, vefa, güven, dürüstlük, samimiyet… Allah Resulü, “Bir elime ayı, diğer elime de güneşi verseniz yine davamdan vazgeçmem” cümlesini sadece diliyle ikrar etmedi. O böyle düşündü, böyle inandı, böyle konuştu ve böyle yaşadı… “Gerçekten inanıyorsanız üstünsünüz” ilahi düsturunu hayatının her anında ve her türlü şartta duruşuyla mücadelesiyle ispatladı.”
Muhsin Başkan’ın din ve politika konusuna bakışını da, kendi deyimiyle “Siyaset dinî ihtiyaçları teminde bir araç” olarak özetledikten sonra şu sözlerini de iyi değerlendirmek gerekir: “Ancak bir siyasetçi ferdi olarak değil de siyaseti yönetmek iddiasında ise, o zaman içinde bulunduğu cemiyetin farklı düşüncelerini, farklı inançlarını var kabul etmek ve dolayısıyla yürütme yetkisine kavuştuğu taktirde sadece kendisi gibi düşünenleri, sadece kendisi gibi inananları, sadece kendisi gibi yaşayanları, kendisi gibi giyinenleri veya tefekkür edenleri değil, cemiyetin içerisindeki farklı inançları ve değer yargıları, farklı algılamaları olan insanları da beraberce, bir arada tutmak mecburiyetinde olduğunu düşünür ve inançları ve dinle ilgili düşüncelerini direkt olarak siyasi söylem haline getirmez. Çünkü bu şekilde yaptığı takdirde toplumun belli düşüncelerini dışlamak durumunda kalır. İşte bunun için de din ve siyaset ilişkilerinde realiteleri göz ardı etmeden, insanların siyasal söylemlerinde ve topluluk ilişkilerinde dini inançlarının var olacağını kabul etmek kaydıyla, ama bütün toplumla barışık yaşamak, birlikte yaşamak için de siyasi söylemlerde dini etkinin en aza indirilerek, daha kucaklayıcı, daha kavrayıcı bir üslup içerisinde sunulması, yönetim sanatı açısından da, yönetmek açısından da lazımdır, diye düşünüyorum.”
Aslında o, politikayı bir denge sanatı olarak görüyor ve şunu ifade ediyor: “Politika bir denge sanatıdır. Ekonomik değerleri nasıl dengede tutabiliriz? Toplumdaki farklı düşünceleri nasıl dengeli bir şekilde muhafaza ederiz Yok ederiz değil. Geliştiririz diye bir şey de yok. Ama onların hür düşünerek yaşamalarına imkân vererek yapar bunu. Bunun için işte bir hukuk normu lazım. İşte burada laiklik aslında çok önemli bir avantaj olarak devreye giriyor. Laiklik farklı inançları bir arada yaşatabilmek için devletin inançlar üzerinde tarafsızlığı olarak gördüğümüz takdirde, bakın, bunun karşılayacak bir işlevi oluyor. Ama laikliği fertlerin düşünme ve inanma ihtiyaçlarını yok sayarak, onu tek tip düşündürme, belki de, tek bir dine inandırma ya da tamamen dinlerden uzaklaştırma gibi bir maksatla devlet özel bir inanç gibi insanlara dayatmaya kalkışırsa o zaman tam tersine devlet ya da politika işi zorlaştırmış oluyor. Politikanın işi zorlaştırmak ve güçleştirmek değil, fertlerin ya da toplulukların özgürce düşünmesini ve düşündüklerini yaşayarak mutlu olmasını sağlamaktır.”
YARIN: Müslümanlar üzerinde oynan oyunlara bakışı…