İslam düşmanlarının tuzaklarından biri de Müslümanların çok önem verdiği değerlerine karşı Müslüman çocuklarını çeşitli araçlar vasıtasıyla saygısızlığa sevketmeleridir.
Bir Müslüman öncelikli olarak Kur’an-ı Kerim ve Peygamber Efendimiz(sav)’e saygı duymakla birlikte İslami olan her şeye de saygı duymak zorundadır.
Müslümanım diyen bir kişi bırakınız namaz ve oruç gibi ibadetleri; cübbe, sarık, sakal ve tesbihi bile alay konusu yapıp küçümseyemez!
Şunu söyleyeyim; küçükten büyüğe kadar İslamin tüm kutsiyetine saygı göstermek kişinin manen yükselmesine vesile olacağı gibi hidayetine de vesile olabilir.
Saygı gösterilmesi gereken en önemli değerlerimizden biri de hiç kuşkusuz Ramazan-ı Şerif Ayı ve dolayısıyla oruç tutanlara saygıdır.
Bir kişinin oruç tutup tutmaması kendi tercihi olmakla birlikte oruç tutanlara saygı göstermesi “Saygı Kültürünün” gereğidir.
Maalesef, "Saygı Kültürümüzde" her geçen gün zafiyetler yaşanmaktadır. Bu durumun en somut göstergelerinden birisi "ORUÇ" tutanlara olan saygıdaki sıkıntılardır.
Müslümanlar için tüm ibadetler önemli olmakla birlikte “ORUÇ” ibadetinin diğer ibadetlere göre farklı bir hususiyeti vardır.
Son yıllarda oruç tutmayanların çoğaldığını; en dikkat çekici olanı aleni yeme içmenin normal hale geldiğini hatta oruç tutmasan Ramazan Ayı olup olmadığını fark edemeyecek kadar artığını görebilmekteyiz.
Müslüman bir ülkede gelinen bu vahim durum oldukça düşündürücüdür. İnsanımız açısından bu gidişat hiçte hayra alamet değildir.
Bu durum, özgür bir ülke de her isteyen istediğini yapabilir, gerekçesiyle açıklanabilecek bir durum da değildir.
Elbette ki, kimse kimsenin inancına, ibadetine karışamaz ve zorla ne inandırabilir ne de ibadet ettirebilir, buna bir itirazımız da olamaz!
Ancak, Ramazan Ayı ve oruç tutanlara saygı farklı bir şey olup burada ince bir çizgi vardır. Bu ince çizgi, iman ile imansızlık arasında bir çizgidir.
Hani hepimizin bildiği bir hikaye anlatılır:
Bir Müslüman, ölen Mecusi komşusunu rüyasında cennette görür ve Mecusi’ye:
“Sen dünyada iken ateşe tapan Mecusi’ydin, seni cennette görüyorum, bu nasıl oldu?” diye sorar.
Mecusi:
“Oğlumu oruç tutanların yanında yiyip içerken gördüm ve Müslümanların kutsal ayı ve oruca saygı göstermediği için kızdım. Allah(cc) son nefesimi vermeden önce Ramazan Ayı ve oruca saygı gösterdiğimden iman nasip etti ve beni cennetine koydu,” der.
Elbette ki bu bir hikaye olup doğru yanlış onu bilemem; ayrıca, Kur’an-ı Kerim ve Hadis-i Şeriflerde geçen kıssaların dışındaki kıssalara göre bir hükümde de bulunamayız.
Yukarıdaki hikayeye göre de insanları iman ve imansızlıkla değerlendirmem çok yanlış olur ve öyle değerlendirmiyorum.
Ancak, bir Müslümanın mazeretsiz oruç tutmamasının mantıklı bir açıklaması yok iken hele hele saygısızca aleni yeme ve içmesi Allah(c.c.) korusun imana zarar verebilir.
Bektaşi’nin birine, “neden oruç tutanların yanında yiyip içiyor, saygı göstermiyorsun” demişler;
Bektaşi de: “oruç tutanlar kârda ben zarardayım, onlar bana saygı göstersinler,” demiş.
Şaka bir yana; toplum olarak bugün dünden daha fazla hoşgörüye, saygıya ihtiyacımız var. Biz birbirimizi anlamazsak bizi başka kim anlayabilir.
Hiç iyiye gitmiyoruz; bu halin sonucu hepimize zarar verebilir.
Toplumsal barış, hoşgörü ve saygının hayatımızda tesisi için herkes üzerine düşenden fazlasını yerine getirmelidir.
Bunu sadece oruç için söylemiyor; hayatın tüm alanlarında birbirimize saygılı olmalı, birbirimizin haklarını korumalıyız.
Aklınız bir köşesine kaydediverin; mukaddesata saygı manevi terakkiye vesile olduğu gibi hidayete de vesile olabilir.
Allah(c.c.) aşkına daha ne olsun!