Ardı arkası kesilmiyor…
Saymakla bitmiyor…
Biri biterken diğeri başlıyor…
Acılarımız sürekli tazeleniyor…
Artçısı bile yeri yerinden ediyor…
Konya’dan Filistin’e kadar çok geniş bir coğrafyada hissedilebiliyor…
Yıkıyor, yumuyor, yerle bir ediyor…
Can alıyor, kanatıyor, yakıyor, acıtıyor…
Esasen hepsinden öte düşündürüyor…
Belki de bugüne kadar düşünmediklerimizi, düşünmekten korktuklarımızı, düşünmeye cesaret edemediklerimizi düşündürüyor.
Ölümü düşünmekten korktuk.
Hani diyor ya yüce Allah hayat rehberimiz ve dahi kullanma kılavuzumuz olan Kur’an-ı Kerim’de, “Biliniz ki, kendisinden kaçıp durduğunuz ve korktuğunuz ölüm, muhakkak gelip size çatacaktır. Sonra akıl ve duyularla idrak edilemeyeni de edileni de bilen Allah’a döndürüleceksiniz, O da size yapıp etmiş olduklarınızı bildirecektir" (Cuma Suresi 8. Ayet)
O düşünmekten korktuğumuz ölümü düşünür, ölümümüzün nasıl olacağını idrak edemesek de hayırlı bir ömür ve hayırlı bir ölüm için belki de bugün dünden daha çok dua eder olduk.
Dört elle sarıldığımız, “Bu benim. Bu da benim. Şu da benim olmalı. Onu da almalıyım. Benim evimin kirası bu para. Benim dükkanımın değeri şu kadar” gibi ‘benlik’ duygusu ile hareket ettiğimiz mallarımızla da sınandık, sınanıyoruz.
Fahiş bedellerle kira isteyen ev sahibi de o kirayı ödeyemeyeceğini düşünüp başka bir eve taşınmak zorunda kalan kiracı da sağ kalabilmişlerse gecenin karanlığında, yıkılan enkazların arasında yaktıkları ateşin başında karşılıklı el ovuşturarak ısınmaya çalışırken görüntülendi.
İlkel benliğin ‘Benimdir, bana aittir’ felsefesi, yüce Allah’ın ‘ol’ demesiyle yerle bir oluvermedi mi?
Allah, mülkün gerçek sahibinin kendisi olduğunu hatırlatmadı mı bu süreçte bize?
Bir musibet bin nasihatten evladır derler ya. Lafı güzaf…
Başımıza gelen musibetlerden ders almamışız anlaşılan.
Ders almış olsak, zaten çok yüksek olan kira bedellerini 6 Şubat’tan önceki rakamların iki misline çıkarır mıydık?
Ve biz dersimizi almış olsaydık, aynı dertle tekrar tekrar sınanır mıydık?
Türkiye’de 6 Şubat’tan buyana meydana gelen depremlerin sayısı binlerle ifade ediliyor…
Daha önceki akşam Türkiye’nin birçok bölgesinde hissedilen deprem yine bir şeyleri hatırlatmak için değil miydi?
Toplum içinde ‘vadedilmiş topraklar’ temalı teorilere inananların sayısının da bir hayli fazla olduğunu, bu depremlerin tabii değil yapay olduğunu, bölgeyi boşaltmak için düğmeye basıldığını gördük, gözlemliyoruz.
Allah sonumuzu hayretsin. Ama kıyamet alameti değil, kıyametin ta kendisini yaşıyoruz bu dönemde.
Depremi kendi iç dünyanızda yaşasanıza… O anı hayal etsenize. Yerin ayaklarınızın altından kayıp gittiğini düşünsenize. Bir anda toz bulutları ve simsiyah bir ortam içerisinde enkaz yığınları arasında son nefesini verdiğinize hayal etsenize… Ne düşünürsünüz? Kıyameti…O haldekiler için o an kıyamettir, kıyamet kopmuştur.
İmtihan dünyasında neyse sınanacağımızı bilmiyoruz. Canımızla, malımızla, varlığımızla, yokluğumuzla, sevdiklerimizle, ailemizle, sağlığımızla, her an her şeyle sınanabiliyoruz. Deprem de bir anlamda sınavın en zor aşamalarından biri bizim için.
Sadece o bölgedekiler değil, biz de sınanıyoruz. Hatta belki onlardan daha çok sınanıyoruz. Sınavımız çok çetin. Mülkün gerçek sahibi olan Allah’a sığınıp, sınavı layıkıyla geçebilenlerden olalım inşallah.
BİR GÜZEL ADAMI DAHA KAYBETTİK
Konya’da sivil toplumun, siyasetin ve iş dünyasının tanıdığı ve sevdiği isimlerden biri olan Rauf Büyüktermiyeci, dün hayatını kaybetti. Sevdiğim, değer verdiğim bir ağabeyimdi. Çocukluk yıllarımda, babamın yanında çalışırken tanımıştım kendisini.
İnşaat malzemeleri satışı yaptıkları Larende Caddesi’ndeki dükkanlarına parça almaya gittiğim zaman yeri gelir işi gücü bırakır saati bulan dakikalarca öğütler verirdi. İş ahlakı üzerine, ticaret ahlakı üzerine, İslam üzere bir hayat sürme konusunda, sıratı müstakim üzerine olmak gerektiği hususlarında verdiği öğütler halâ kulaklarımda.
Böbrek rahatsızlığı vardı uzunca bir süredir. Her ölüm ani, her ölüm erkendir derler ya. Rauf abi için genç yaşta böbrek rahatsızlığının ileri boyutlara ulaşması bahane oldu, ilahi tecelli vuku buldu. Ben kendisinden razıydım, Allah da ondan razı olsun.