Hafta sonunda AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve İnsan Hakları Başkanı Leyla Şahin Usta Selçuklu Kongre Merkezi’nde bir program düzenledi. Sivil toplum kuruluşlarıyla bir araya gelindi. Temel mesele mültecilerin göç sorunu, sığınmacıların son durumları idi. Leyla Hanım, “Ülke ve dünya olarak özellikle bölgemizde yaşanan savaşlarla ilgili olarak zor dönemlerden geçiyoruz. Toplantımız hepimizin birlik, beraberlik, kardeşlik içinde Konya'mızın ve ülkemizin geleceği için hayırlı işlerde birbirimizle yarışmasına vesile olur temennisinde bulunuyorum." diye konuştu. Ardından ‘Göç ve mülteci sorununa tamamen göz yumulamayacağını’ vurguladı.
Bu önemli bir cümle.
Geçtiğimiz hafta yine AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, "Mültecilere sahip çıkma görevini Türkiye tek başına yerine getiriyor. Bundan sonra Türkiye'nin bir mülteci daha alacak kapasitesi yoktur" açıklamasını yaptı.
Suriyeli mültecilerin bazıları yaklaşık 10 yıldır ülkemizde yaşıyorlar. Resmi rakamlara göre 3,6 milyon Suriyeli var topraklarımızda. Kimilerine göre bu sayı çoktan 4 milyonu geçti.
10 yıldır burada yaşayan insanlar gönderilebilir mi, bunun yasal bir dayanağı var mı bilmiyorum.
Konya özelinde konuşacak olursak; özellikle sanayi bölgelerinde çalışan Suriyeliler çoktan entegre olmuş gibi görünüyor. Ucuz iş gücü olarak sanayicinin işine de yarıyorlar. Bu kesim açıkçası gitmelerine taraftar değil.
Bazı hizmetlerin verildiği sektörlerde veya daha küçük esnafın yaptığı işlerde durum hiç de öyle değil, Suriyeliler önemli tehdit olarak görülüyor. Diyelim ki bir boyacının 2,500 liraya boyadığı 3+1 bir daireyi bir Suriyeli ekibi 1,000 TL’ye boyayabiliyor.
Gel de çık bu işin içinden.
Bunun gibi yüzlerce örnek sayabilirim elbette.
Daha evvel çırak pozisyonunda olan Suriyeliler geçen zamanda yavaş yavaş kalfa seviyesine yükseldi. Kimileri artık usta oldu. Ve bazıları kendi ekiplerini kurarak taşeronluktan tutun esnaflığa el işçiliği ve insan gücüne dayalı sektörlerde hızla yol almaya başladı. Eskiden Konya’da ‘amele pazarı’ vardı. Şimdi o pazar tamamen sığınmacıların elinde.
Konunun temeli aslında ekonomik.
Kendi insanımız pazarını kaybettiği için endişeli. Zaruret halindeki mülteciler için hayata tutunmanın tek yolu ise ucuz fiyatlara iş yaparak geçimini sürdürebilmek.
Çiftlik sahibi veya hayvancılık ile uğraşan kimi görsek mutlaka hanesine bir Afgan işçi almış. Çoğu ailesi ile birlikte hem tarla işlerine bakıyor hem de hayvanlara.
Neden diye soruyoruz? Çalışacak adam bulamıyoruz diyorlar. Zorunda kalmasak çalıştırmayız diyorlar.
Ortada bir dengesizlik var.
Yıllarca Almanya için en iyi ve ekonomik iş gücü Türkler idi. Hepimizin çevresinde akrabaları veya tanıdıkları arasında bir ‘Avrupalı’ yok mu? 20-30 yıl öncesine kadar halkımızın büyük çoğunluğu Avrupa’ya gitme ve iş bulma hayallerini hep diri tutmuyor muydu?
Garip bir döngünün içindeyiz.
Evet resmi rakamlara göre artık eskisi kadar yoğun şekilde Avrupa’ya işçi göndermiyoruz lakin tam zıddı olarak zor durumdaki ülkelerden mülteci akınına uğruyoruz.
Bu alımı isteyerek yapmıyoruz elbette. Zira AK Parti yapılan açıklamalara göre anlaşılan bir tutum değiştirme sürecini başlattı.
Yapılan birçok ankette Türk toplumunun yüzde olarak çoğunluğu mültecilerin geri gitmesini istiyor. Bu isteğin temelinde ekonomi öncelik. Bunun yanında güvenlik problemleri de ön sıralarda yer alıyor.
Cumhurbaşkanı’nın ‘Türkiye yol geçen hanı değildir’ açıklaması, İran sınırındaki denetimlerin artırılarak örülen dev beton duvarların hızlandırılması ve AK Parti kurmaylarının son dönemde ardı ardına yaptığı açıklamalar gösteriyor ki artık hiçbir şekilde yeni mülteci alınmayacak.
Ankara Valiliği tarafından alınan sığınmacıların bağlı bulunduğu ile gönderilme kararı da örnek teşkil etti. Demek ki geri gönderim ve kontrol altında tutma adına daha fazla çalışma göreceğiz.
Netice itibarıyla mülteciler konusunda halkın sesine daha çok kulak veren bir politika izleneceği aşikar duruyor. Savaşların son bulduğu ve bütün sığınmacıların ülkelerine döndüğü günleri görmek dileğiyle…