Edebiyat Fakültesi’nde okurken sevdiğim bir hocamın sözleri küpe olmuştu kulağıma: “Arkadaşlar her şehrin bir kimliği olur, şehrin kimliğini ona münhasır özellikleri oluşturur, güzel Konya’mızın da kendisine has manevi bir kimliği vardır bu kimlikle oynamamak gerekir.”
Şehirlerin kimlikleri ile oynamak aslında onların genetiklerini bozmak anlamı taşır. Bugün hepimiz GDO’lu yiyeceklerden şikâyetçiyiz değil mi, yani genetiği bozulmuş bize özgü olmayan inorganik besinlerden…
Ne yapıyor onlar? Vücudumuzu yavaş yavaş kemirerek tamamen bambaşka bir evrimleşme sürecine sürüklüyor, kanserden birçok hastalığa neslimizi soyumuzu bozacak farklı hastalıklara kapı açıyor. Peki, genetiği bozulmuş ürün bunları yapar da genetiği bozulmuş şehir neler yapmaz?
Konya! Sevdam, ilk göz ağrım… Ben bu şehri çok seviyorum ve dostlarımın da çok sevdiğine inanıyorum. Şehri seven şehir sevdalısı insanlar bu şehrin genetiğiyle oynamaz, oynatmaz, oynanmasına da izin vermez!
Bunu illaki bir yöneticiden ya da ne bileyim bir amirden beklemek gerekmez! STK’lar ne iş yapar? Günlerdir bu satırları içimde tutuyorum. Bir Allah’ın kulu çıksa da bir şeyler söylese ya!
Ne diyordu Peygamber (SAV) elinle, dilinle olmazsa kalbinle…
Şimdi biz bu meseleleri konuşurken hatırlı bir ağabey oradan söze girdi: “Yahu dedi, Kimse kusura bakmasın bizim muhafazakâr kesimde bir cinsel açlık var. Elinoğlu gelip bu açığı görmüş kullanıyor. Hem de kullanırken Allah’ı kitabı kullanıp alenen günaha besmele çekiyor!” Ardından bir diğeri üniversite meselesini açtı dedi ki “bundan beş altı sene önce çocuklar Konya’ya gelmeye çekinirdi. Neden mi? Konya’da özellikle açık giyinen bayanların sokaklarda yürümekte zorluk çekildiği hikâyeleri anlatılırdı! Hani şu yobaz (!) hallerimiz…”
Hiç unutmuyorum, Üniversite bu şehrin ahlakını bozuyor mu kabilinden bir yazı yazmıştım. 2005 veya 2006 yılı yanılmıyorsam… O zaman kimi arkadaşım destek vermiş kimi ise eleştirmişti zaten yazılarda bunun için değil midir? Şimdi dönüp bakıyorum ardıma... Vay diyorum vay ki ne vay…
Belki de diyorum, belki de hak ettik…
Bu şehrin maneviyatıyla, uhreviyatıyla oynanmasına biz müsaade ettik. Biz kapı açtık!
Sıradanlaştırdık. Kendisini bu şehirden gibi gösteren münafıklara alet olduk!
Gayesi sadece hırs ve para olanlarla bir olduk! Öyle üzülüyorum ki bu şehir için… Konya için… Menfaatperest insanlar da buna katkı sağladı ya vay onların haline! Ortamdan, pislikten, çukurdan, hiç bahsetmeyeceğim zaten. Onlara girersek midemiz altüst olur.
Bizi tanıyan yazılarımıza aşina olanlar belki de şaşırıyor bu satırları okurken. Bu kadar mı diyor? Dostlar, dilime öyle keskin şeyler geliyor ki! Tutuyorum. Adamlık insanlık bizde kalsın diyorum! Belki ıslah olurlar diyorum. Öyle şeyler yazarım ki burada ya da öyle şeyler söylerim ki veya ne bileyim öyle şeyler yapabilirim ki… Lakin diyorum ya, Rabbim Rahimdir… Belki bu yanlıştan yüz çevirirler!
Bu şehrin karakteriyle, maneviyatıyla, kimliğiyle, genleriyle, DNA’sıyla oynamayalım! Oynatmayalım! Oynanmasına müsaade etmeyelim! Hepimizin çocuğu var. Yarın bu çocuklar büyüyecek ve bu nesil bambaşka bir renkte olacak. İstanbul’da Ankara’da İzmir’de Antalya’da belki yadsınamaz. Zaten isteyen istediği zaman gidip buralarda istedikleri şeyleri yapıyor!
Adı da saygı zaten! Onlar her türlü küfrü sallasın, sıra bize gelince; SAYGI DUYUN!
Yapmayın beyler Konya ile oynamayın! Bu şehrin hoşgörüsü kadar gazabı da vardır ve o gazap bir gün öyle bir intikam alır ki hem nevriniz döner hem feleğiniz şaşar. Bu topraklarda huzurla yatan bunca peygamberin, Allah dostlarının kemiklerini sızlatmayın! Destekçiler, ittifak edenler, inadına sahip çıkanlar bu vebali ödeyemezsiniz.