Türkiye’yi kendi meseleleriyle başbaşa bıraktıklarından katil Yahudiler hemen Kudüs’te Mescid-i Aksa’da başlıyor fesat çıkarmaya, kutsal yerlere postalla girmeye ve kadın çoluk çocuk demeden hırpalamaya.
İsrail, İslam mabetlerine yönelik taşkınlıklarını gün geçtikçe artırıyor. Gazze’de Yahudi zulmü ve katliamı devam ediyor, ülkeler sessizliğini koruyor. Sanırım hepsi de bir avuç İsrail’den korkuyorlar. Hadi dini değişik olanları anladık da ya Müslümanız diye geçinen ülkelere ne oldu? Kafalarını kuma gömmüşler bu katliamı bu İslam düşmanlığını görmezden geliyorlar, seslerini çıkarmıyorlar.
Geçmişte dinlediğim bir yaşanmış hikayeyi sağ olsun bir kardeşim anımsamam için mailime atmış Allah razı olsun. Çok önemli bir kıssadan hisse olduğunu okuyunca göreceksiniz tam bizim Müslümanların durumunu özetliyor.
Vaktiyle Bursa’ da bir Müslüman, bugünkü adı Arap Şükrü olan muhitte çeşme yaptırmış ve başına bir kitabe eklemiş: “Her kula helâl, Müslüman’a haram!”
Bursa başkent, tabii Osmanlı karışmış, bu nasıl fitnedir diye…
Gitmişler kadıya şikâyete, adam yakalanıp yaka-paça huzura getirilmiş. “Bu nasıl fitnedir, dini İslâm, ahalisi Müslüman olan koca devlette sen kalk, hayrattır, sebildir diye çeşme yap, ama suyunu Müslüman’a yasakla! Olacak iş midir, nedir sebebi, aklını mı yitirdin?” diye çıkışmışlar adama. Adam:
- “Müsaade buyurun, sebebi vardır, lâkin ispat ister, delil şarttır…” dedikçe kadı kızmış:
- “Ne delili, ne ispatı? Sen fitne çıkardın, Müslüman ahalinin huzurunu kaçırdın, katlin vaciptir!” demiş. Bir yandan da merak edermiş:
- “Nedir gerekçen?” diye sormuş. Adam:
- “Bir tek Sultan’a derim…” diye cevap verince, ortalık yine karışmış. Söz Sultan’a gitmiş, adam yaka paça saraya götürülmüş. Padişah da sinirlenmiş ama diğer yandan o da meraklanırmış:
- “De bakalım ne diyeceksen. Bu nasıl iştir ki, hem çeşmeyi yaparsın, hem de her kula helâl, Müslüman’a haram yazarsın?” Adam, başı önünde konuşur: “Delilim vardır, lâkin ispat ister.” “Ya dediğin gibi sağlam değilse delilin?” “O zaman boynum, hükme kıldan incedir Sultanım…” “Eeee!”
- “Sultanım, herhangi bir havradan (sinagog) rasgele bir hahamı izahsız yaka-paça tutuklayın, bir hafta tutun. Bakın neler olacak…” Dediği yapılmış adamın. Bütün azınlıklar bir olmuş, başlarında Museviler, “Ne oluyor, bu ne zulüm? Bizim din adamımıza biz kefiliz, ne gerekirse söyleyin yapalım, o masumdur, gerekirse kefalet ödeyelim…” Çevre ülkelerden bile elçiler gelmiş, elçiler mektup üstüne mektup getirmiş. Bir hafta dolunca, adam:
- “Sultanım, artık bırakmak zamanıdır” demiş. Haham bırakılmış, azınlıklar mutlu, bu sefer Sultan’a teşekkürler, hediyeler.
- “Aynı işi herhangi bir kiliseden herhangi bir papaz için yaptırınız Sultanım” demiş. Aynı şekilde bir papaz derdest edilip yaka-paça alınmış Pazar ayininden ve aynı tepkiler artarak devam etmiş. Haftası dolunca da serbest bırakılmış. Mutluluk ve sevinç gösterileri daha bir fazlalaşmış, teşekkürler, şükranlar… Din adamlarına kavuşmanın mutluluğuyla daha bir sarılmışlar birbirlerine… Sultan: “Bitti mi?” demiş adama. “Sultanım son bir iş kaldı, sonra hüküm zamanıdır izninizle” demiş “Şimdi nedir isteğin?” “Efendim, payitahtımız Bursa’nın en sevilen, âlimini alınız minberinden…” Adamın dediğini yapmışlar, Ulucami imamını Cuma hutbesinin ortasında almışlar, yaka-paça götürmüşler. Bir Allah’ın kulu çıkıp da, “ne oluyor, siz ne yapıyorsunuz? Hiç olmazsa vaazı bitene kadar bekleseydiniz”, gibi tek bir kelâm etmemiş, imamın peşinden giden, arayan-soran olmamış… Geçmiş bir hafta, “Nerde imam” diye gelen-giden yok! Halk hâlinden memnun, başlamış bir dedikodu, o geçen hafta tutuklanan koca âlim için: “Biz de onu adam bilmiş, hoca bellemiştik…” “Kim bilir ne suç etti de tevkif edildi!” “Vah vah! Acırım arkasında kıldığım namazlara…” “Sorma, sorma…”
Padişah, kadı ve adam izliyorlarmış olup-bitenleri. Sonunda Padişah çeşmeyi yaptırana sormuş: “Eee, ne olacak şimdi? Adam: “Bırakma zamanıdır. Bir de özür dileyip helâllik almak lâzımdır hocadan.” “Haklısın” demiş padişah, denilenin yapılması için emir buyurmuş ve adama dönmüş. Adam başı önünde konuşmuş: “Ey büyük Sultanım, siz irade buyurunuz lütfen, böyle Müslümanlara su helâl edilir mi?” Sultan acı acı tebessüm etmiş: “Hava bile haram, hava bile!” demiş.
Çağımızda durum farklı mı? Müslüman milletlerin birbirleri eliyle katliamı sürerken haçlılar, Siyonistler askeri, politik, kültürel baskılar ve oyunlarla dünya düzenine keyfince yön veriyor. İslam ülkelerinin sosyal, siyasî, ekonomik ve dinî yapısı incelenerek stratejiler geliştiriliyor. Müslümanlar ise dünyaya barış huzur ve adalet sağlayacağına; birlik ve beraberlik içinde, dimdik, güçlü ve kendi halkına refahı yaşatan taraf olacağına ezilen, zulme uğrayan, işkence gören, öldürülen taraf.
Mısır’da kavga, Irak’ta çatışma, Suriye’de katliam, Cezayir’de iç mücadele, Filistin’de gruplaşma, Çeçenistan’da ihanet, Somali’de açlıkla pençeleşme, Patani'de umursamazlık… Ölen, gözyaşı döken, aç kalan, yurtlarından evlerinden sürülen mülteci durumuna düşmüş çoluk çocuk ölüme terk edilen hep Müslümanlar.
Tüm dünyada Müslümanlar öldürülüp şehit edilirken, yüz binlercesi açlık sınırında yaşarken, hemen her gün bir İslam toprağına saldırılar sürerken, Müslüman milletlerin milli değerleri, zenginlikleri yağmalanırken, Müslümanlar kendi vatanlarında adeta esir konumunda yaşamaya mahkûmken, ya da yurtlarını terk etmeye mecburken Müslümanlara çeşmeden su içmek haram değil mi?
Müslümanlar bu kafada bu tembellikte olduğu müddetçe daha çok ezecekler bizi. Filistin de Arakan da Doğu Türkistan da “bir sınav kağıdı” olarak duracak müslümanların önünde...