Edebiyat dünyamızda Mustafa Akar’ın hedefe konulduğu bir tartışma gündemi işgal ediyor. Mustafa Akar, genel yayın yönetmenliğini yaptığı ‘Sabitfikir’de Küçük İskender için neden taziyede bulunmadığına yönelik soruya kişisel beğeni cevabını vermiş, başta sitede yazıları yayınlanan Murat Uyurkulak, Irmak Zileli, Mahir Ünsal Eriş, Sibel Oral, Altay Öktem gibi yazarlar olmak üzere sol kesimin kültür insanlarının saldırısına uğramıştı. Akar, artan suçlamalar karşısında ‘ sevmek zorunda mıyım?’ diyerek bir açıklama daha getirmiş, naif ve kibar bir tutumla açıklamalarını ifade etmişti. Tartışmalar sürüyor tabi. Bu konuda çeşitli mecralarda yayınlanan, hakarete varan üsluptaki paylaşımları sosyal medyada bulabilir, okuyabilirsiniz; ben burada çoğunluğu çiğ ve densiz ifadelerle doldurmayacağım köşemi.
Yeraltı edebiyatının önde gelen temsilcilerinden şair Küçük İskender’in başta, ‘ Ey Türkiye Kıbrıs’tan elini çek!’ mısraının da olduğu pek çok şiirini, kutsala saygı duymayan düşüncelerini artık vefat ettiği için hatırlamayalım, peki, dinimizin emri olduğu üzere ‘ ölülerinizi hayırla yad edin’ şiarıyla da hareket edelim, bu da tamam. Mustafa Akar, Küçük İskender’in şiiriyle ilgilenmediğini, onu okumadığını ve bu yüzden de taziye ilanı ya da haberi vermediğini belirtmiş. O cenahın askerleri(!) hep bir ağızdan kükrüyor, ‘nasıl olur?’ diye. Pekala siz yıllardır karşı cenahın değerlerini görmediniz, adını anmadınız, gündeminizde hiçbir zaman yer almadı. Son olarak, Murat Belge’nizin İkinci Yeni’yi odağa alan kitabında, bu akımın belki de en önemli ismi Sezai Karakoç’a yer vermemesini komik ve sudan gerekçelerle izaha kalkışmasına karşılık sağ kesim nazik ve naif bir dil kullanırken, sizden Enis Batur dahi dayanamayarak ağır eleştiriler yöneltmişti Belge’ye.
Hazırladığınız antoloji ve kitaplarda, çıkardığınız dergilerde sizden olmayan pek çok kültür insanını görmezden geldiniz, başınızı kuma gömdünüz. İstanbul ya da başka şehirlerin yönetimi sizden olmayan, hazzetmediğiniz yöneticilere geçti diye alışveriş yapmama ya da gitmeme gibi protestolara girdiniz. Dergilerinizde Bukowski, Perec, de Sade gibi yer yer sapkın metinlere imza atan Batılı isimlere dahi yer verirken tek bir kez dahi Yahya Kemal, Necip Fazıl vs. bizim değerlerimiz diyerek yer verdiniz, adını andınız mı? Hukukun verdiği kararla cezaevinde bulunan Selahattin Demirtaş için övgüler düzen, partisinin bayraktarlığını ihmal etmeyen çooookkkk büyüüüük eleştirmeniniz Semih Gümüş, gerek kendi yazı ve kitaplarında, gerekse çıkardığı dergide tek bir kez olsun sevilen ya da önerilen edebiyatçılar listesine sağdan bir isim aldı mı? Murat Uyurkulak, Şebnem İşigüzel, Yekta Kopan ve benzeri pek çok ismi kültür dünyamızın gündemine taşıma ve gündemde tutma mücadelesi verirken bir kez olsun Cahit Zarifoğlu, milli şairimiz Mehmet Akif ve pek çok kıymetlimiz dudağınızın kenarına geldi mi, konuşmaya/yazıp çizmeye layık gördünüz mü?
Karşı tarafın bağlandığı, gönül verdiği isim ve kurumlar konusunda sizden olmayanlara ‘yandaş, trol’ gibi hitaplarla hakaretler ederken; sizin sevdiğiniz bazı isimlerle ilgilenmediğini, okumadığını söyleyen herkesi bu itham şemsiyesi altında toplarken karşı tarafın da sevdikleri, değer verdikleri olabilir diyerek saygı gösterdiniz mi? Küçük İskender’e veya sizden başka bir isme karşı bu kadar hassas davranırken, kıyametleri koparırken sizin tutumunuzu, tek taraflılığınızı, kin ve nefretinizi nereye koyacağız? Vereceğim daha çok örnek var, çocukların eğitiminden ilgi alanlarına, LGBT sapkınlığınıza, özgürlük anlayışınıza, yediğiniz domuzu reklam etmelerinize vesaire daha çok örnek verebilirim, sizin konuştuğunuz nefret dolu hakaret dolu dilde de konuşabilirim, evet yapabilirim, ama yapmayacağım. Boşuna konuşacağımı, boşuna yazacağımı ve en önemlisi bize yakışmayacağını biliyorum. Hak vermeyeceksiniz, anlamayacaksınız; beklediğiniz ilgi ve saygıyı, değer vermeyi karşı tarafa da göstermeniz gerektiği aklınızın ucundan bile geçmeyecek.
Bizden değil diyerek görmezden geldiğiniz dergiler, yayın organları, mecralar sizden olanlardan bahsedecek, hakkını ve değerini verecek; bunu dahi yalakalık, yaranma addedeceksiniz, ama siz Necip Tosun’u da, Rasim Özdenören’i de, Erdem Beyazıt’ı da… görmemeye, aklınıza dahi getirmemeye devam edeceksiniz; kendi tek taraflı, tek renkli tekdüze evinizin çatısı altında mutlu mesut yaşarmış gibi sanmaya devam edeceksiniz.
Siz o daracık kıyafetinizde sıkışık bir vaziyette yaşamaya devam edin; biz nezaketimizi ve adalet duygumuzu kaybetmeden Nazım Hikmet’in de, Mehmet Akif’in de, Ahmet Arif’in de, Akif Emre’nin de bu toprakların çocuğu olduğunu bilmeye, kabul etmeye ve birbirinden ayırmamaya, yok saymamaya devam edeceğiz….