MUSTAFA SABRİ EFENDİ’NİN  İTİRAZI

Ali Dutal

            Memleketi olan Tokat İlimizde bir İmam Hatip Lisesine adının verilmesi üzerine belli kesimlerin yaptığı yaygara sonucu okuldan ismi kaldırılan Mustafa Sabri Efendi, “kimdir; nedir; ne değildir; itirazları nedir; en önemlisi niye bu kadar tepki gösterildi” birazda biz üzerinde duralım, dedik.

            Mustafa Sabri Efendi’nin İmam Hatip Lisesinden adının kaldırılması için yaygara yapanların gerekçesi; Kurtuluş Savaşı sırasında Mustafa Kemal ve Kuvayi Milliye kuvvetleri için ölüm fetvasını yazan kişi” olma iddiasıdır.

            Bu konuyla ilgili Tarihçi Murat Bardakçı, Mustafa Kemal ve Kuvâ-yı Milliye hakkındaki idam fetvasını Şeyhülislam Mustafa Sabri'nin değil "Dürrizâde Abdullah Beyefendi"nin verdiğini”; ifade ederek "Mustafa Sabri Efendi'nin Damad Ferid Paşa ile beraber Sevr Andlaşmasını imzaladığı" iddialarını da yalanlamaktadır.

            Murat Bardakçı; Damad Ferid Paşa beş hükümet kurmuş ama Mustafa Sabri Efendi'ye beş değil, dört hükümette görev vermiştir. Kurduğu dördüncü hükümetin Sadrazamı Dürrizade Abdullah Efendi'dir” diye ifade etmektedir.

Kaldı ki, fetvada imzası olsa bile tarihi olayları kendi şartları içerisinde değerlendirmek gerekir. Tarihi gerçekleri bilmeden bugünün şartlarına göre değerlendirmeye kalkarsak boşu boşuna tartışır bir çok haksızlığa da sebep olmuş oluruz.

Ayrıntıya girmeyeceğim, ayrıntılı bilgi edinmek isteyenler araştırsınlar. İtilaf Devletlerine mensup İngiltere başta olmak üzere Fransa ve İtalyan güçleri 7 Kasım 2018 tarihinde Çanakkale Savaşı’nda geçit vermediğimiz Çanakkale Boğazını geçerek İstanbul’u 13 Kasım 1918 tarihinde işgal ettiler ve tam beş yıl İstanbul’u işgal altında tutarak 6 Ekim 1923 yılında terk ettiler.

Kaldıkları süre içerisinde her türlü pisliği yaptılar. İşte padişah ve hükümeti bu şartlarda devleti yönetmeye çalışmışlardır. Azıcık düşünün, o fetvaların hangi şartlar altında yazıldığını. Ayrıca, fetvaların orijinalleri incelenirse Mustafa Kemal ve Kuvâ-yı Milliye’nin adları direkt geçmemektedir.

Bazı bilgilere göre; Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi Anadolu’daki Kuvâ-yı Milliye Hareketine karşı olmayıp Padişah Vahdettin ile birlikte mücadelenin merkezi Ankara’daki TBMM’ne el altından büyük yardımlarda bulunmuşlardır. O dönem İstanbul işgal altında olduğundan idarenin işgal kuvvetlerinin kontrolünün dışında yardım yapmaları kendileri açısından tehlikeli olabilirdi.

Elbette ki, inanıp inanmamak herkesin kendi tercihi olup kimseyi inandırmak gibi bir derdimizde yok; ancak, söylenenlere karşı çıkmadan önce araştırılmasının daha erdemli bir davranış olacağını düşünüyorum.

Hatırlayanlar bilir Bülent ECEVİT’in 2005 yılında yaptığı Ben Vahdettin için hiçbir zaman hain demedim. Çünkü ne kadar zor koşullar altında padişahlık yaptığını biliyorum. Ülke işgal altındaydı. Ordusu kalmamış. Bu koşullar altında bile bir çok önemli iş yaptı”  açıklamasına kadar resmi tarih bize hain olarak tanıtmadı mı?

Bu millet Köhne Bandırma Gemisi’nin ne kadar donanımlı olduğunu, Atatürk’ün Vahdettin Han tarafından gönderildiğini yıllar sonra öğrenmedi mi?

Yeni nesil çocuklara ve gençlere sorsanız Köhne Bandırma Vapurunu bilmezler bile.

İyi de agam; “Kurtuluş Savaşı’ndan sonra mal varlığına el konulup niye vatandaşlıktan çıkarılmış niye sürgün edilmiştir” sorusunu da sorabilirsiniz.

Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi Kuvayı Milliye Hareketini desteklese de Saltanatın hele hele Hilafetin kaldırılmasına şiddetle karşı olup bu gerçek inkar edilemez. Hilafetin kaldırılması sürecini anlatan “Hilafetin İlgasının Arka Planı” adlı kitapta bu durumu açıklamaktadır.

Mustafa Sabri Efendi Şeyhülislam makamına getirilecek kadar büyük bir âlim olmanın yanında çok büyük bir mücadele adamıdır. Yaşadığı dönemde Ehli Sünnet dışı oluşumlara; mezhepsizlere; özellikle Cemaleddin Efgani ve Muhammed Abduh gibi dinde reformistlere karşı sürgün edildiği Mısır’da da büyük mücadele vermiş Ehl-i Sünnet inancının en büyük savunucularından olmuştur.

            O’nun en büyük itirazı, Hilafetin, İslam Ahkâmının hem birey hem de toplum hayatından kaldırılmasına, Batılı yaşam biçimlerinin dayatılmasınadır.   

            Kaldı ki, Cumhuriyet Kurulduktan sonra sürgün edilen 150 kişi 1936 yılında sürgün eden irade tarafından affedilmiştir. Şimdi bize ne oluyor ki?

            Her kişi hata ve sevaplarıyla değerlendirilmelidir. Mustafa Sabri Efendi’nin de hataları olmuş olabilir. Her ne olursa olsun kümülatif olarak değerlendirdiğimde benim için sevgi ve saygıya değer bir şahsiyettir. Allah(cc) rahmet eylesin.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.