Mutlu olmak mı huzurlu yaşamak mı?

Sadık Büyüksakarya

Değişen sosyolojik yapıyla beraber soyut olan birçok kavram da başkalaşıma uğradı.

Aşk, sevgi, öfke ve neşe başkalaşıma uğrayan soyut kavramlardan sadece birkaç tanesi.

Fakat benim en çok dikkatimi çeken ve birbirine karşı akışkanlığı olan iki kavram var ki irdelemeden geçemeyeceğim.

Evet, mutluluk ve huzurdan bahsediyorum.

Mutlu olup da huzuru bulamayan kişi sayısı azımsanmayacak kadar fazla.

Keza huzuru yakalayıp mutluğa karşı mesafeli olan da az değil.

Sebebi nedir sizce?

Bendeniz olayların üzerine şu şekilde eğiliyorum:

Maddiyat mutluluğa, maneviyat ise huzura yanık.

Ne demek istediğimi biraz daha detaylandırayım isterseniz.

Maddiyata önem verip dört bir yanını madde ile bezeyenlerin yapay bir mutluluğa sahip olduğunu ama ne yazık ki huzurdan nasibini alamadığını ve alamayacağı kanaatini taşıyorum.

Öte yandan manevi hayatı önceleyip doğal olanla arayı sıkı tutanların huzuru kucakladığını ve sahte mutluluğa ise kapı kapadığına şahit oluyorum.

Dostlarla birlikte otururken yudumladığımız çay, beni bu kanıya doğru yanaştırdı.

Güdük taburenin üstüne oturup ince belli çay bardağını elime aldıktan sonra gördüm ki maddi olan her şey insanın sırtına yük olup biniyor. Mutlu hissediyorsunuz ama huzurunuz olmuyor. Siz de olan her şey üzerinizde emanet gibi duruyor. Yana yakıla attığınız kahkahalar bile tek kullanımlık sıfatıyla hayatını idame ettirmeye çalışıyor. Söylem ve eylem bütünlüğüyle ‘bunların hepsi benim ve benden olanlarla birlikteyim’ kıvamındaki haykırışlar da nafile. Malumun ilanı yani, kaçmak mümkün değil.

Hafiflik mi? İşte o bambaşka bir mevzuu.

Kim ne dedi ve ne diyecek derdi olmadan rahatına ve hayrına düşkün kitlenin hafifliğinden bahsediyorum. Takıp takıştırdığı ne bulduysa yakıştırdığı öte berilerden uzak bir hayatı benimsemiş, doğallığı ve orijinalliği kendindenmiş gibi sayan değerliler var ya, hayranım o kesime. Bundandır ki modayı ve türev piyasaları kulağının arkasına alıp kendi trendini oluşturan biricik zihinlerle var olmaya çalışıyorum.

Eski ve yeniye dair her ne varsa kafa kafaya tokuşturup anda ve akışta kalmanın kıymetini bahsettiğim değer tanelerinden öğrendim. İnsanın kendisini yine kendisiyle bileyleyebilmesi hiç acı vermiyor üstelik. Hep bana safhasından bir sana bir bana aşamasına geçmek kolay olmuyor tabii ki. Ama emsalsiz huzurun havasını solumaya değmez mi?

İşte bu düşünceleri köşemde rahatlıkla ifade edebiliyorum. Ama mevzuu insanlarla bir araya gelip doğru bildiklerimi onlara da aktarmaya çalışınca işte orada fena halde ayrışıyoruz. Toplum kendini kandırmaya o kadar alışmış ki, doğruları duymak güçlerine gidiyor ve lunaparkların kapanış saati onları fevkalade rahatsız ediyor!

Bundan mütevellit almam gerekenleri aldıktan sonra inceden sıvışıp heybemdekileri sindirmek üzere mağarama çekiliyorum. Fark ettim ki; ben mağaramda çok mutluyum. Doğruyu yanlış, yanlışı doğru sayanlara karşı yolun öteki tarafı bana daha cazip geliyor.

Benim gibi düşünüp, benden olanlardan da birçok şey öğreniyorum böylelikle. Her zaman söylerim; insan hayatta her şeyi tecrübe edemez ama hayattan çok şey almış kişilerden birçok şey öğrenebilir. Aşina olduğun semtten ev alacağına, yabancısı olduğun mahalleye gidip çadır kurmak evladır bana göre.

Yazıya mevzuu bahis bu iki kavram bana bunu öğretti. Öğrendiklerimi ben de siz değerli okuyucularımla paylaşmak istedim.

Ve bu yazı sürecini yaldızlı hale getirmek niyetiyle MyMecra’nın ‘İyinin ve Kötünün Hali’ üzere yayınladığı videoya takılacağım.

Serdar ağabeyim yine döktürmüştür öyle zannediyorum.

Şiddetle size de tavsiye ediyorum.

Üstelik memnuniyet garantisi de veriyorum.

Selâmetle…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.