Kızmak için bahaneler arayacak kadar kendinizle kavgalı mısınız, yoksa kızgınlığınızı frenleyip öfkenize gem vurarak, hata olarak gördüklerinizi tolere etme erdemine mi sahipsiniz?
Hiç düşündünüz mü, ne kadar mutlusunuz veya kendinizle ne kadar kavgalısınız. Hayat ve insanlar sizin için ne ifade ediyor. Yoksa insanlar sizin kızgınlığınızı alacak bir araç mı?
O kadar duygu ve sevgiden yoksun kalmışız ki, yanımızda ki insanları hep şamar oğlanı olarak kabul etmişiz, onurlarını ve gururlarını incitecek davranışlardan kaçınamaz hale gelmişiz. Belki yaşayamadığımız mutlulukları onlarında yaşamasını istemiyor, hasedi yaşıyoruz. Bu davranış şekli, insanların içlerinde ki megolamaniyi ve gerçekte var olmayan mutluluklarını ortaya koymaktadır. Bu megalomani, ya bastırılmış duyguların ortaya çıkmasıyla oluşmakta, ya da kişilerin sosyal yapısından, makamları, mevkileri ve her şeyi ben bilirim deme hürriyetine sahip olduklarını sanmalarından kaynaklanmaktadır.
Hiç kimse başkalarının hürriyetinin başladığı yerde, sınırları zorlama hakkına sahip değildir. Başkalarına yaptırım gücü uygulamaya, söz söylemeye, hele hele kişilerin vazifesi olmadığı halde bir iş yaptırmaya ve üzerlerinde hükümranlık kurmak gibi sınırsız hürriyete sahip değildir. Sevgi ve hoşgörüyle yapılan iş karşılığında, kişilerin gerçek göreviymiş düşüncesinde olup, sonuçtan doğacak aksaklıklara kızmaya hakkı olmadığı gibi sorumlu da tutmamalıdır.
Hoşgörü ve sevgiyi ilke olarak kabul eden insan, toplumun huzur ve sağlığı için, ilk önce yaptırım gücünden vazgeçip, insanlara saygı göstermesini bilmelidir. Gösterilen saygı ve hürmeti, mecburiyet ve boyun eğme olarak kabul etmemelidir.
Peki, farkında olmadan veya farkında olarak yaşadığınız kızgınlığınızın nedenini araştırıp, onu çözümlemek yerine, neden hıncınızı, arzunuzun yerine gelmemesinden kaynaklanan öfkenizi yenmeyi, kırıcı olmaktan kurtulmayı düşünmüyorsunuz? Eğer düşündüyseniz, bu düşüncenin oluşmasıyla pişmanlık yaşadınız mı?
Bırakın fazla kibir ve gururu. Dünya, sadece sizin ekseninizde dönmüyor. Ve bu insanlar sadece size hizmet için yaratılmamıştır.
Neden öfkeliyim diye kendinizi hiç sorguladınız mı? Öfkenizin, mutsuz oluşunuzdan kaynaklandığının farkında değilsiniz. İnsanların bana gösterdikleri saygı ve sevgi mi yoksa öfkemden dolayı korktuklarından mı? Ben sevgiyle mi nüfus ediyorum, yoksa öfkemle mi?
Düşünme vakti gelmedi mi? Haydi o zaman kendi kendinize bir tedavi yapıp, kendinizi sorgulamak için ruhunuzun derinliklerine yolculuk yapın. Kendinizle baş başa kalarak, içinizde ki derinlere indiğiniz zaman, içinizde oluşan bu duygulara temas etmeye çalışın.
Kapatın gözlerinizi, bedeninizi gevşetip öfkenizin nedeni düşünün.
Eşinizi, işinizi ve kendi menfaatleriniz için olan ideallerinizi unutun gitsin; Çünkü bunların hepsi, sizin öfkeli ve kırıcı olmanız için sadece birer bahanedir. Siz bunların hepsini unutup, içinizi ne kadar daralttığınızı düşünün ve bunlardan kurtulmak için hepsini yaşanmamış kabul ederek unutun gitsin.
Sebebine ulaştığınız öfkenizi ve mutsuzluğunuzu bir balona nefes üfler gibi bir nefeste dışarıya üfleyin gitsin. Üfleyerek yok ettiğiniz öfke ve mutsuzluklarınızın yerine, tevazu ve mutluluk dolacak, daha sağlıklı ve rahat karar verebilme gücüne sahip olacaksınız. İçinizde oluşan ve bencilliğinizle büyüttüğünüz yaralarınızı, içinizin derinliklerinden çıkmadan onarın.
Sevdiklerinizi, artı ve eksi yönleriyle kabul edip, yaptırım ve menfaat duygusu olmadan, karşılıksız olarak, sevgiyle davranmayı düşünün.
Zoraki yaptırım gücünüzle sevilmeyi beklemeyin...
Yoksa ne sevmenin, nede sevilmenin lezzetine varamayacaksınız. Kızgınlığınızla insanları kullanma düşüncenizden dolayı, her şeyden şikayet edip eleştirmekten, sevmeye sevilmeye ve mutlu olmaya vakit bulamayacaksınız....