Bu sözü çok duyarız. Bunda yaşlanmış olmanın ve şehirle eski hayatımız ile ilgili bir şeyler söylemenin çok etkisi olur. Bu söz her zaman bana İslami eserlerdeki bir sözü hatırlatır. Yazar der ki; “Ben bu konularda fazla ehliyet sahibi değilim. Ama arkadaşlardan bir bir şeyler yazmamı söyledi ve çokça ısrar etti..” İki söz de aynı anlamlara gelmektedir. En son olarak bir manifaturacı dükkanında birkaç kardeşimiz ile otururken Mehmet Bey tarafından söylendi bu söz.
Benim de yıllardır aklımdan geçer. Birkaç ağabey ile bir araya gelip, birlikte Konya’nın 1945’li yıllardaki Kur’an öğretimini, camilerdeki faaliyetleri konuşmak. Ama birkaç ağabey ile bir araya gelerek bunları konuşmak. Bazen bu ağabeyleri değiştirmek ve onlardan o günleri dinlemek. Bunu içimizden istedik, fakat ağabeyler de tükenip gittiler. Hafız Şükrü Bağrıaçık, Hafız Hasan Altun, Hafız Dr. Ahmet Baltacı ağabey gibi aklımda pek çok isim var. Bir becerikli insan, biz bir araya gelince bunları görüntülü olarak tespit edecek. Yayın işi ayrı bir iş. Tek başına anlatımın bir eksik yönü olabilirse, birkaç kişinin ortaklaşa konuştukları böyle bir programda eksikler daha çabuk giderilir. Bir küçük oda, çekim malzemesi ve teknik bir iki personel ve her seferinde bir iki saatlik konuşma. Konular değişir, akla gelen ne varsa hepsi tespit olunur. Tarihe emanet edilir.
Üç beş kişinin bu işi yapmasının çok faydalı yanları olacaktır. Bir kere ortak bir üslup belirir. Herkes. O günü ve doğruyu anlatmağa gayret eder, hafızasındakini ortaya döker, diğer iki kişi tarafından onlar kontrol edilir eksiltme ve ilaveler yapılır, hatalar düzeltilir veya hepsi doğru ise, beyanlar birbirini güçlendirmiş olur. Bugünün imkanları genişledi. Dünden çok az şey duyduk. Bunları da tespit edemedik. Söz gelişi bir konuyu hatırlatalım 1935 yılından önce Konya’da Kur’an öğretimi hasıldı, kimler vardı, nerede okuturlardı. Mesela ben Sephavan Mescidindeki Kur’an öğretimini çok merak ederim. Hatta ellili yıllardaki şeklini bile. Postalcızade Rahim Efendi, Amil Efendi (Sütdede) adlarını duyarız, ama nerede nasıl okuturlardı çok az bilgiye sahibiz. Bir ara Postalcı Hoca’da okumuş bir ağabeyde, Hocaefendi’ye verilen İcazetnamelerin asıllarını görmüştüm, o zatta aylarca kaldı, ben de gördüm, fotokopi imkanı da vardı, ama her zaman görebiliriz zannettik fotokopi almadık veya ben almadım. Yıllar sonra aklım başıma geldi, torunlarını ziyaret ettim, birisi dedi ki; “Hocam onların hepsi halamda kaldı. Halam da İzmir’de”.
İşte bu imkan o gün vardı, kolaydı, bugün ara ki bulasın. İnşallah bu isteğimizi fiile geçiririz. Allah’tan yardım dilerim, Resulüne selamlarımı ve bağlılıklarımı sunarım.