Şiarımız/andımız/ahdimiz yüce dinimizin ortaya koyduğu esaslardır; Rabbimizin yapın dediklerini yapmak, yasakladıklarından uzak durmaktır. Bu ilkelere dolaylı ya da direkt yollu itirazların, hükümlerin ve dahi dayatmaların hiçbir ehemmiyeti yoktur nazarımızda.
Dinle devlet işlerinin ayrılması gibi bir ışığı(!) kabul etmemiz mümkün değildir en başta; ‘efendim biz dinin dünya işlerine karışmasına, karıştırılmasına, yüce dinimizin kullanılmasına karşıyız’ gibi mazrufu süslü lâkin hakikatte samimiyetten uzak ikna çabalarına rağmen. Yalnız ve yalnız Allah’ın dediklerine uymakla mükellefiz, buna iman ederiz. Şartlara, yere ve kişilere göre kabuk değiştirmek/bukelemunlaşmak, Mümine, hatta insana yakışmaz.
Hafta içi perşembe günü Hakan Albayrak, Karar gazetesinde duygularımıza tercüman olan oturaklı nefis bir yazı kaleme aldı. Albayrak andımızın kaldırılmasının ne denli isabetli bir karar olduğunu tane tane ve net cümlelerle ortaya koydu köşesinde.
‘AK Parti hükümeti tarafından kaldırılan ve yeniden okutulması talebi Danıştay tarafından reddedilen öğrenci andının ihyası için çırpınan Cumhuriyet Halk Partisi’nin lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a soruyor: “Andımız’ın hangi cümlesinden rahatsızsın?’ sorusundan hareketle makalesine başlayan Albayrak’ın cevabı zikzaksız, dobra dobra, net ve olması gerektiği gibiydi; ‘Kemalist öğrenci andına ben de karşı olduğum için bu soruyu üzerime alınıyorum ve cevap veriyorum: “Ey büyük Atatürk! Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim.” cümlelerinden rahatsızım mesela.’
Verdiği cevabı ‘ben böyle düşünüyorum’ diyerek ortada ve artistçe bir edayla da bırakmıyordu Hakan Albayrak;
‘Tek partili ve Takrir-i Sükun’lu cumhuriyet (!) yolu yol değildir.
Rengârenk bir toplumu tek renge indirgeme yolu yol değildir.
Radyolarda Türk müziği çalınmasını yasaklamaya, hatta “Şapka İnkılabı”na karşı çıktı diye adam asmaya kadar varan zorla Batılılaştırma yolu yol değildir.
İnsanların asaletini kafataslarının şeklinde veya damarlarında akan kanda arama yolu yol değildir.
İlahi vahye “Gökten indiği sanılan kitapların dogmaları” demek, sözde Medeni Bilgiler dersinde çocuklara İslam’ın Türkleri uyuttuğu propagandasını yapmak yol değildir.
Kendi heykellerini diktirmek ve şairlere yazarlara kendini “Ey Samsun’da karaya çıkan ilah”, “Atatürk’ün tapkınıyız", “Atatürk ekber!” diye ululatmak yol değildir.
Bana göre değildir.
Herkesin tercihi kendine…
Benim yolum olamaz bu.
Mustafa Kemal’in açtığı yolda, gösterdiği hedefe asla yürümeyeceğime ant içerim ben.’ Öldürücü soru, son darbe gelir ardından; ‘Kemalistlerin çocukları Mustafa Kemal’in çizdiği yola ve gösterdiği hedefe mugayir bir davaya mütemadiyen bağlılık yemini etmeye zorlansa, onların hoşuna gider mi?’
Biz aynı minvalde devam edelim sorular sormaya: Dünyanın hangi ülkesinde hangi milli kahramanı yasalarla koruma altına alınmıştır? Hangi lider kitlesince ‘namaz kılar ama bunu gösteriş olacak diye saklardı, dinimize de çok hizmetlerde bulundu falan filan…’ gibi hezeyanlarla savunulmuştur?
Evet Mustafa Kamal milli mücadele adına hayırla yâd edilecek/ edilmesi gereken büyük hizmetlerde bulunmuştur, Allah ondan ve silah arkadaşlarından razı olsun. Fakat sonrasında kadim bir milletin dilinden, kutsallarından, gelenek ve göreneklerinden kopartılması marifetiyle tarihleri sömürgeleştirmelerle bezeli, vicdan mefhumundan uzak Batıyı esas alan müsamahasız icraatları, sonrasında başta İsmet İnönü tarafından üst noktalara taşınan inkılâp ve yasaları, Türk’ü Türk yapan ve ismiyle müsemma dinini unutturmak adına yaptıkları aziz millet tarafından asla unutulmamış, bu yolu izleyen siyasi oluşumlara bir daha bu ülkeyi temsil etme ve iktidara gelme şansı verilmemiştir.
Milli marşını yazan Akif’e lâyık görülen eza ve cefalar, Türklüğü ve İslâma hizmeti yeni cumhuriyete taşıyan aziz Osmanlı’nın emaneti hanedan üyelerini dünyanın dört köşesinde sersefil bırakanlar, bu toprakların öz evlâdı koca yürekli Aşık Veysel’i kıyafeti ve köylülüğünden dolayı makama almayanlar, halkı hor görenler ve daha eklenebilecek pek çok hazin vak’a her şeyin üstüne tuz biber ekti.
İçinde zerre kadar vatan sevgisi ve şuuru, inancı olan birinin bunları kabullenmesi ve onaylaması nasıl beklenebilir?
Hasılı dinimizi, Osmanlı’yı, bizi biz yapan aslî kodları koruyup kollayanları/savunanları ne derece yobazlıkla/gericilikle/çağa ayak uyduramamakla, çağın gerisinde kalmakla, eskide yaşamakla itham ederseniz edin biz buyuz ve hep bu yolda varolmak için Rabbimize her daim dua ediyor olacağız. Neyinizle ya da nelerinizle, tüm hünerlerinizle gelirseniz gelin üstümüze daima bir ve diri olacağız,
Ne siz vazgeçersiniz, ne de biz!