Şehri yazarız, şehrin güzel insanlarını yazarız da ,bizim veli nimetimiz olan okurlarımızı yazmaz mıyız? Allah’ın izni ile yazarız. İnşallah yazmaya da devam edeceğiz. Nasip ve kısmet oldukça tabi… Çünkü bu şehirde birilerinin yazı yazması öyle kolay bir şey değil. Yarın bir gün yine birinin nasıra basarız ve paaat diye kendimizi kapının önünde buluveririz.
Biz bugüne kadar bunları üç beş defa yaşadık. Alıştık.
Evet, bugün hiç tanımadığım ve isimlerinin de rumuz olduğuna inandığım iki değerli okurumuzun sayesinde kendimizi tatmin etmeyip(!), kendi üzerimizden şehre sosyal mesajlar vermeye çalışacağız.
Önce Necmi Kafasız rumuzlu abimiz bakın dün yazımızın altına şöyle bir yorum yapmış?
“Abi ne kadar çok kodaman insan tanıyorsun eziliyoruz yani tanışlarının adını söyledikçe büyük adamsın vesselam da gazetecilik sıfatını bırakıvırsen eminim yine o büyük adamlar yanında olur. Ya da olmaz mı? Sence?”…
……………..
Necmi abicim bu mesleği Allah’a şükürler olsun ki 40 yıldır yapıyoruz. SSK’dan da 20 yıllık işçi emeklisiyim. Şu anda sözleşmeli işçi olarak çalışıyorum. Bizim gazetecilik mesleği Allah sizi inandırsın dünyanın en iğrenç mesleği. İnsanlar sizi iki yönlü sever. Ya da sever gibi yaparlar. Yani “Bu ş….. ayağıma dokunmasın” diyerek tırstıklarından, ya da gerçek anlamda yürekten sevdiklerinden.
Bunu adım Uğur gibi biliyorum ve Allah katında inanıyorum. Ama Cenab-ı Allah’ım şahit ben de bu insanların yüzde 90’ını seviyorum. Hem de yürekten. Bu yüzde doksanlık kesimin arasından yine de birileri arkamdan da konuşsa, dedikodu da yapsa, kendi menfaatleri için zaman zaman beni satsalar da seviyorum. Sevdik bir kere(!) atamıyoruz. Yüzde 7’sini sevmesem de makamları, mevkileri, isimleri ve paraları için saygı gösteriyorum. (Meslek gereği zorunluluk). Yüzde üçünden ise nefret ediyorum. Günahlarımı bile bu insancıklardan daha çok seviyorum. Bunlara bu dünyada da mahşer gününde de hakkımı helal etmiyorum.
Böyle genel bir girişinden ardından “o büyük adamlar gazeteciliği bıraktığın zaman yine de senin yanında olurlar mı?” sorusuna gelince.
Bizim için adamın büyüklüğü yemin ediyorum yüreği. İki küçük örnek vereceğim. İsimlerini burada yazamayacağım 20 civarında da bu aşağıdakiler gibi gerçek dostumun abimin isimlerini yazmayacağım. Çünkü bizim bu insanlarla bu derece samimi olmamız belki kendilerine zarar verebilir. Zarar vermeyeceğini düşündüğüm iki isimden kısaca söz edeceğim.
Bir; Ali Yeğin.
Kim ne kadar tanır bilmiyorum. Tanımayanlar kendilerini zorlasınlar tanımaya çalışsınlar. Sorup öğrensinler. Ama en az 30 yıldır Ali Yeğin abimizi tanırım. Ali Abiyi tanıdığımda sosyal bir iş adamı, Konyaspor yöneticisi filandı. Hafta da en az iki üç kere görüşürdük. Aradan yıllar geçti. Biz Ankara, ve İstanbul’daki görevlerimiz nedeniyle Konya’dan koptuk. Döndük geldik. Ali abi yine çok şükür başarılı bir iş adamı ama dünyadan elini eteğini çekmiş. Mümkün oldukça sosyal olmamaya çalışıyor. Kendince sessizce hayır hasenat işlerine ağırlık verip ahiretini kurtarmaya çalışıyor. Spor dedik ya, bizim Ali abi artık başta Konyaspor olmak üzere spora bile küsmüş. Vakti zamanında Konyaspor’a 70-80 bin mark verip bir kalemde silen Ali abi artık maçlara bile gitmiyor.
Necmi Abi; Ali abi beni seviyor. Ben bırak gazeteciliği bıraktıktan sonra ölürken bile Ali abi her türlü maddi manevi abiliğini yapar bunu biliyorum. Dahası ben öldükten sonra benim ailemden biri Ali abilerin kapısı çalsınlar, onların başlarını öne eğdirmezler. Buna nasıl inandığıma Allah şahit.
İki; Alper Arıkoğlu.
Konya’ya döndük bir basketbol hakemi ile tanıştım. Adam iri yarı çam yarması gibi göbekli filan amatör maçlarda hakemlik yapıyor. Adam gıcık. Maçlarda gördüğünü çalıyor. Güçlü güçsüz torpilli torpilsiz fark etmiyor. Kim bu “çam yarması” diye adama taktım. Bir gün aleyhinde yazdığım bir yazı sonrası tanıştık. Meğer adam iş adamı imiş, tamam eski milli basketbolcu hakem filan ama bayağı ağır bir isimmiş ama niyeti iyi halis. Kimse de umurunda değil. Gel zaman git zaman dost olduk. Bir insan 3 yılda beş yılda ne kadar dost olabilir ki?
İki yıl önce bir Ramazan günü annemler Silifke’de ailecek yanlarına gidiyoruz. Yanımda hatun, arkada kızım. Arabanın arkasında da çorbadan tatlıya iftarlık var, iftarı birlikte açacağız. Mut’u geçtik hızımız 90 bile değil, sağ ön tekerlek patladı ve arabanın kontrolünü kaybettim. Sol taraf dağ, sağ taraf 20-25 metre uçurum direksiyonu sağa kırdık bir anda toz duman ortalık karıştı araba durdu. Baktım hatun sağlam, kızıma baktım iyi ama “baba kafamı cama vurdum” diyor. Hemen kapıyı açtım çocukları çıkartıyorum tarlada çalışan köylüler, yolda duran millet başımıza üşüştü. Hemen bir ambulans çağırdık hatun ile kızı bindirdik Mut Devlet Hastanesine gönderdik. Jandarmaya haber verdik. Millet bir arabaya bakıyor birde indiğimiz yola “bu araba buraya nasıl indi?” diyorlar. Arabada tozdan başka çizik bile yok. Neyse beş altı dakika sonra aklıma geliyor. Çocukları Mut Devlet Hastanesi’ne gönderdik kim ilgilenecek? Bizim Alper’in de Mut’ta bir tanıdığı vardı diye biliyorum. Biz arabanın başında Jandarmayı bekliyoruz. Bari Alper o adamı arasa da hastanede çocuklarla ilginse dedik Alper’i arayıp durumu bildirdik.
Son durum Alper iki dakika sonra oranın Belediye Başkan Yardımcısı olduğunu öğrendiğim adamı hastaneye göndermiş, ben diyeyim 1 saat, siz deyin 1.5 saat sonra Alper benim yanımda. Uçsa böyle gelinmez. Ama başta dedik adam deli kırık…
Hava kararıyor. Arabayı çektiriyoruz. Çocuklar Mut’tan arabanın yanına geliyorlar. Bu arada ezanlar okunuyor sürekli “nerede kaldın?” diye arayan anamla babama yalan söylüyorum “teker patladı Mut’tan lastikçi bekliyoruz. Siz orucunuzu açın” diyoruz.
Ve Alper bizi Silifke’ye götürüyor. Orucumuzu açıyoruz. Ve Alper çayını içmeden tekrar Konya’ya dönüyor.
O günden bu güne hep kendime sorarım. Aynı durum Alper için olsa, Allah korusun. Uğur Özteke sen ne yapardın?
………………..
Necmi abicim bilmem anlatabildim mi?
………………
“Sende mi Bürütüs?” diyen okurumuzsa da yarın bir şeyler anlatmaya çalışırız inşallah…
GÜNÜN OKKALI SÖZÜ
İnsan kardeşiyle çoktur, kuvvetlidir.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Vatandaş olarak Dedeman döner kavşağında durup dolmuşlara el kaldırıp binmeye çalışmadığımız zaman daha iyi ADAM oluruz.