Bizler toplum olarak çok badirelerden geçtik. Çok sıkıntılar çektik. Sosyal patlamalar, olaylar, güvensizlikler, sağ-sol kavgaları, taraf olmalar, sen-ben hikayeleri, sizden-bizden yaklaşımlarımın hatırlayabildiğimiz son yarım asırdır yakamıza yapışıp kalması bugünlere kadar bizi getirdi.
Ekonomik krizlerle dolu bir hayatımız oldu. Enflasyonun en çok sevdiği ülkelerden biri olurken, Enflasyon Canavarı aramızda dolaşmaktan ne bıktı, ne usandı!
Günümüzde az sıkıntılı değil. Herkes patlamaya hazır barut fıçısı gibi. Kızmaya, tartışmaya, öfkelenmeye, kavga etmeye bahane arayan arayana… Ne hırsımız geçiyor, ne öfkemiz diniyor, nede sinirlilik halimizde bir azalma var! Tansiyonumuz bir hayli yüksek!
Şeker gibi, hiper tansiyon gibi rahatsızlıklar, kızgınlık anlarında kalbi tetikliyor, olan kalbe, olan eli ayağı titreyen, bir tarafa devrilip kalan insanlara oluyor! Neden bu kadar sinirli olduk?
Neden bu kadar kızmaya köpürmeye, çevremizde ne varsa yakıp yıkmaya meyyal bir durumdayız?
Burnundan soluyan insanlar, hoşgörüyle alakası olmayan tahammülsüzlükler, anlayışsızlıklar, selamı-sabahı olmayan yaklaşımlar bizde!
İnanın bu haller bize yakışmıyor!
İnanın, Türk Milleti, böyle halleri olan, böyle hallerle tanınan bir millet değil!
Kendimizi toparlamamız, kendimize dönmemiz, sabırla, hoşgörüyle, içinden çıkılmaz gibi görünen meselelerimizi uhulet ve suhuletle çözmemiz gerekiyor! Yani, sessiz ve sakince, nazikçe, yumuşak yaklaşımlarla ve kolaylık göstererek!
Neredeyse, neden baktın, niçin baktın diye maraza çıkaracak olanlar aramadığınız kadar!
Bir anda parlayan, ortalığı dağıtan, kalp kırmaktan çekinmeyen, özür dilemesini, alttan almasını, hoş görmesini bilmeyen, anlayışlı davranmanın kenarından geçmeyen insanlarla çevrili etrafımız.
Büyük büyüklüğünü, küçük küçüklüğünü bilmiyor.
Ne saygı var, ne sevgi… Ne dostluk kalmış, ne arkadaşlık! Vefa gibi güzel duyguları, boşuna aramayın!
Yalan çok, atlatma aramadığınız kadar, kandırma, oyalama, karşısındakini enayi yerine koyma, sözüm ona açıkgöz geçinme yaşadığımız dönemin favori hallerinden.
Sözünün nereye gittiğini bilmeden konuşanlar, kendinden başka doğru, kendinden başka haklı olmadığını düşünenler aramadığınız kadar!
İşyerinde, pazarda, çarşıda, araç kullanırken, alışveriş yaparken, resmi ya da özel kurumların içinde kavga çıkarmaya, kavga etmeye yer arıyoruz, adeta bayılıyoruz! Ayırmaya değil seyretmeye olan merakımızda az değil!
BOŞANMALAR AYRI BİR HİCRAN YARASI!
Boşanmaların iyiden iyiye arttığı bir dönem yaşıyoruz. Eskilerin bir yastıkta kocayın inşallah temennilerine ne oldu?
Severek evlendik diyenler, ayrıldık ama biz hala birbirimizi seviyoruz diyenler,
Bundan sonra arkadaş kalacağız, görüşmeye devam edeceğiz diyenler.
Buraya kadarmış diye dizi film repliklerine benzeyen veda cümleleri sarf edenler, bizim gençlerimiz!
Bu yaşananlar, bu yaşadıklarımız aynen şaka gibi!
Bazen de, neden evlendiklerini, niçin ayrıldıklarını bilemediklerin, söyleyenler var!
Ekonomik nedenlere dayandırılan,
Adına şiddetli geçimsizlik gerekçesi eklenen ve tek celsede biten, sönen mutluluklar, beraberlikler iyiye alamet değil!
Türk toplumunun temel direği olan ailelerin,
Özellikle gençlerin kurdukları yuvaların temelleri
Tahminlerin çok ötesinde sallanıyor ve en ufak bir tartışma rüzgarında,
Öfke kıvılcımında, hakim karşısında sona eriyor.
Evlilik müessesi bu kadar kolay yıkılmamalı, bu kadar basite indirgenmemeli…
Gençleri barıştıran, araya giren, aradaki soğukluğu gideren, yapıcı olarak yuvanın dağılmasını önleyen ana-babalar, hısım-akrabalar, dost ve arkadaşlar olan olsun, biten-bitsin havasındalar!
Ortalık, yangına körükle gidenlerden, zaten herkes boşanıyor diyenlerden, olmadı çık gel kızım garantisi verenlerden, baktın olmuyor, yürümüyor vazgeç oğlum bu evlilikten diye yol gösterenlerden geçilmiyor!
Çocuklarının mutsuzluğuyla, mutlu olan ana-baba, kardeş, hala-teyze hısım-akraba olabilir mi?
Oluyor, olan arada kalan çocuklara oluyor! Onları düşünen, bu çocuklar da ne olur, bunların psikolojisi ne hale gelir diyen yok! Yıllar sonra keşke demek, gidenleri, kaybolanları geri getirmeyecek!
KADINA YÖNELİK ŞİDDET HİÇ OLMADIĞI KADAR ARTMIŞ DURUMDA!
Kadınlar, kocalarından, sevdiklerinden, erkek arkadaşlarından şiddet görmeye devam ediyorlar. Mahkeme kararıyla uzaklaştırma alan adam, kararı hiçe sayıp, karısını, karısının kardeşlerini, anasını, babasını öldürebiliyor! Bu hakkı kendinde gören insanlara artık dur denmelidir!
Sokak ortasında bıçaklanan, dövülen, öldürülen kadınların sayısını artık takip edemiyorsunuz.
Kadınlar en güvenli diye baba ocağına sığınsalar da,
Eski koca, eski nişanlı, eski erkek arkadaş,
Kanun, nizam tanımadan,
Eski kayınpederinin, müstakbel akrabalarının, kızın ailesinin,
Evini basıp, karşısına kim çıkarsa öldürmekten çekinmiyor!
Bunun adı cinnet geçirmek!
Kadına zulmetmişsin!
Dövmüşsün, sövmüşsün,
Hayatını cehenneme döndürmüşsün,
Sonrada sokak ortasında kurşunlayıp hayatını söndürmüşsün!
Bunun adı erkeklik değil, insanlık değil!
Canilik, gözü dönmüşlük, katillik!
Takip ettiği eski karısını, eski kız arkadaşını herkesin içinde tokatlayan, tekmeleyen, bıçaklayan, gözünü kırpmadan kurşunlayan bu insanların insanlığı, vicdanı, merhameti nerede?
Bunlarda Allah korkusu yok mu?
Bu kadar mı insafsız bu insanlar?
Hiçbir kanuni madde, bu insanları yapmak istediklerinden alıkoyamıyor! Cezaların olabilecek en ağırı bu insanlara verilebilmeli ve yasal düzenlemeler artık vakit geçirilmeden yapılmalıdır.
YALAN SÖYLEMEYEN KİM, TEMİZ İNSAN KİM?
Öte yandan; Hırsızlık, dolandırıcılık, kap-kaç, çek-senet yolsuzlukları, evrakta sahtecilik olayları artmış durumda. Sözünde duran, doğru-düzgün insan sayısının artık ne kadar az kaldığının bir göstergesi.
Kötü alışkanlıklar penceresinden bakıldığında, işler tam anlamıyla bir fecaat. Uyuşturucu madde kullanımı istatistiklere göre çocuk yaşlara kadar inmiş durumda.
Uyuşturucu ile mücadelede oldukça başarılı olan Polisimiz, gece-gündüz demeden, yılmadan mücadelesine devam ediyor.
Bu olaylar ne yazıktır ki, birçok büyük şehrimizde okul önlerine kadar inmiş vaziyette.
Doğru kim, yalan söylemeyen kim, sözünde duran kim, temiz insan kim neredeyse şaşırmış bir haldeyiz ve içine düştüğümüz bu durumdan kurtulma yolunda attığımız adımlar oldukça yetersiz!
İşte onun içindir ki, artık Türk Milleti olarak kendimizi tanıyamaz hale geldik! Toplum olarak kendimize gelmemiz gerekiyor!